Kırk Sekizinci Bölüm

45.5K 3.2K 223
                                    


Hayır! Henüz değil.

Yasin'in ne düşündüğünü biliyordum. Bu kalkınmanın diğer adı delilikti. Amcamın çalışma odasına girmek... Ah, bir duyulursa... Bizi kendi elleriyle hapse atardı. Acıma yok. Anlayış yok. Sonuçları bir bir zihnimde canlanırken kararım değişmedi.

"Biz bir şey yapabiliriz."

Duraksadı. Derin bir nefes alırken o an için gözlerini kapatıp sakinleşmeye çalıştı. "Biz nasıl bir şey yapabiliriz, Leyla Hanım? Suphi Bey'in nüfuzundan öteye geçmeyi nasıl başarabiliriz? Elimizden ne gelebilir?" Heyecanlanmaya başlayan ses tonunu sakinleştirmek amacıyla tekrar duraksadı. "Sizi daha mantıklı düşünmeye davet etmek durumundayım."

Düşünmek ne kelime!

Mehmet Ayaz her an dedemin çiftliğini öğrenebilirdi. Karaca ve Artuklu isimleri sıkça yan yana durduğu için aralarındaki bağlantı her an ortaya çıkabilirdi. Ya o zaman? Eline bu kadar sağlam bilgiler geçtikten sonra onu kim durduracaktı? Ziya Bey'i haklı bulduğum nokta buydu. Annesinin cinayet şüphelisi birinin kızıyla evlenecek kadar gözünü karartmış biri... O kırılmadan sonra durdurulamaz bir sele dönüşürdü.

"Benimle misin? Değil misin?"

Çaresiz bir kızgınlık vardı üzerinde. Çevresine bakındı. Parmaklarının masa yüzeyine vuruşu bile stresliydi. "Sizi durdurmak için ne yapmalıyım?"

"En iyi seçeneğin bana destek vermek."

"Ne bulacağımızı bile bilmiyoruz."

Neden kendimi tekrarlatıyordu? "Kanıtlar!" dedim üzerine basarak. "O geceye dair ne varsa..." Amcamın böylesine önemli şeyleri kendine yakın tutacağından emindim. Çalışma odası ya da yatak odası... "Büyük ihtimalle çalışma odasında saklıyordur." Çok kez girdiğim odayı gözümün önüne getirdim. "Duvarlarında panolar asılı..." Fakat kasayı saklaması için uygun değildi. Zemin katta ana binadan çıkıntı yapan bir bölümdeydi ve dışında hatırladığım bir eklenti, kasa yerleştirebileceği her hangi fazlalık yoktu. "Kasanın duvarda olduğunu sanmıyorum."

Sahi! Bu önemli bir detaydı.

"Kasa açabilir misin?"

Kendini tutamayıp gülmeye başladı. "Ciddi misiniz?"

"Önemli bir şeyi kasada tutarsın, değil mi? Açmak zorunda kalacağız anlamına geliyor." Hala bir cevap vermedi. "Açabilirsin, değil mi?"

"Nasıl bir suç işleyeceğimizin farkında mısınız?"

Bunu 'evet' yanıtı olarak algılıyordum. "Yakalanmayacağını biliyorum. Ayrıca her şeyin farkındayım. Her cümlemin arkasından hatırlatıp durma, lütfen." Bir anda çalmaya başlayan telefon yüzünden sıçradım. Gece yarısı olmuşken kim arardı? Evden kaçtığını fark ettiler, canım! Arka cebimden çıkardığımda ekranda Mehmet Ayaz'ın adını gördüm. Hiç de zamanı değildi. "Belki de fark etmez bile. Sonrasında sessizce yerine bırakırız."

"Hah!" Tepkisinden kendini tutamadığını anladım. "Bunu sadece bir kez yapacağım. O da bir şey bulamazsak durmanız şartıyla. Eğer sonuç elde edemezsek başka bir şeye kalkışmayacaksınız. Bana söz vermenizi istiyorum." Bu bir anlaşma mıydı? "Sizi Suphi Bey'e bildirmek durumunda bırakmayın, beni."

Bazı şeyleri yetiştirdiğini görmezden gelmek durumundaydım. Ve bu anlaşmayı kabul etmek... "Eğer amcamın evine girdiğinde bir şey bulamazsan, duracağım. Söz veriyorum."

"Sözünüze güveniyorum."

Evin genel planını, adam durumunu ve diğer detayları biliyordu. Onun uzmanlık alanına müdahale etmek gibi bir niyetim de yoktu. "Sekiz gibi otelde olurlar." Belki daha erken...

Damat Kaçırma (Final)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin