Satın almayı planladığı otel, Ortaçağ saraylarını andırıyordu.
Eyfel Kulesini mükemmel açıdan gören balkonları, karakteristik mimarisi, değerli antikaları ve göz alıcı dekorasyonu ile konuklarının beğenisini kazanacağı açıktı. Bu haliyle bile peri masalı yaşatırdı. Benimle paylaştığı planlardan sonra kim bilir ne hale gelirdi.
"İşte bu!"
Değişen resimdeki detayı ilk anda yakalayamadım. Yüksek cam vitrinlerin gerisindeki porselenleri mi kast ediyordu. "Ünlü Alman Porselenleri..."
"Meissen Porselenleri... Barselona'daki otelimde kullanıyorum. Antika serilerine ulaşmak neredeyse imkansız..." Kafasındaki diğer detaylardan bahsettikçe şaşkınlığım bir parça daha artıyordu. Bunu fazlaca belli etmiş olmalıydım ki cümlesini yarıda bıraktı. "Bu kadar hayranlık uyandıran nedir?"
"Sen!"
Konuşması, mimikleri, gamzeleri; sahiplendiği alanı, koltuğun gerisine kolunu atarak belirleyen duruşu ve bana hissettirdiği güven; bilgisi, pratiği; derin mavi gözleri ve dalgalı siyah saçları; sıcak, samimi, insanın aklını başından alan gülüşü; büyüleyici kokusu... Keşfetmemi bekleyen diğer tüm yönleri... Mehmet Ayaz'a hayran olmamak elde değildi.
"Seninle olmak başımı döndürüyor."
Maviliklerine karanlık bir ifade yerleşti. Beni çeken, sıcak ve sonsuz... Bir insan yanmayı arzulayabilir miydi? Hissettiklerim tam da buydu. Yanma arzusu... Bütün duyularım tek bir noktaya odaklanmış durumdaydı.
Vücudumu ona doğru çevirmemle beni belimden yakaladı. Bir an sonra göğsüne yaslanmış şekildeydim. Sessiz bir öpücükle dudaklarım kapanırken beklediğimin bu olduğunu itiraf etmeliydim. Bütün dünyam döndü. Sırtımı koluyla destekleyerek beni kucağına çekti.
Bir bebeği tutarcasına özenliydi.
Kırılacakmışım gibi...
Dudaklarımı araladığım an sıcaklık, duyularımı eritecek kadar yükseldi. Arzunun fiziksel ağırlığı, daha belirgin bir hal aldı damarlarımda. Omuzlarına tutundum. Boynuna, yüzüne... Nefessiz ciğerlerim sızlasa da bir anı ne kadar uzatabilirsem o kadar direndim. Şiddeti dudaklarımı acıtıyordu. Yine de kopamamak... Kendimi alamamak... Durduramamak... Bitmesin.
Yanağımdaki dokunuşların, dudaklarımda gezinmeye başlamasıyla gözlerimi araladım.
Kendi duygularıma bir aynadan bakıyormuşçasına yakındı Mehmet Ayaz'ın bakışları. Yüzümde dolaştırdı onları. Gözlerimde... Dudaklarımda... Ah, kalbim patlamak üzere. Ne kadar alabilirse o kadar çoktu ve taşmak üzereydi.
"Seni seviyorum, sevgilim."
Bir fısıltıdan çok, çığlık seli gibi doluydu.
"Kelimelere ihtiyacım yok." Elmacık kemiklerim üzerinden geçti parmağının okşayışı. "Gözlerin her şeyi anlatıyor, Leyla. Sen konuşmasan da kalbinin bütün sözlerini duyuyorum."
Allah'ım ben bu adamı hak edecek ne güzel bir sevap işledim?
Belki de Mehmet Ayaz Artuklu, yaşadığım başka bir hayatın cennetiydi.
Tüy kadar hafif teması ile dudaklarıma kondurdu dudaklarını. Çöldeki bir damla su kadar serin, kış sabahında beliren parlak güneş kadar ılık, gizemli bir aroma kadar eşsiz... O da böyle hissediyor muydu? Tarifsiz! Elimi göğüne bastırdım. Düzenli kalp ritimleri normalden daha hızlıydı. Heyecanlı olduğunu mu varsaymalıydım? Aşık!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Damat Kaçırma (Final)
RomanceOlaya hiç bu açıdan bakmadım ben. Hayatım boyunca o kadar çok şey kaçırdım ki... Hayaller, dostlar, mutluluklar, güven, aşk, eğlence... Ama bu adam! Kaçırdığım en iyi şeydi.