Tıkırtılar hatırlıyordu.
Hatırlıyordu.
Annesini hatırlıyordu.
Kapısının hafifçe aralandığını ve elinde atıştırmalık tabağı ile yüzünün bir kısmını gösteren kadını hatırlıyordu. "Gireceğim." İzin almazdı da. Kararlarından haberdar eden bir kadın vardı anılarında. "Yarın Mehmet'in okuluna gideceğim." Giderdi. "Yarın Mehmet'i tarih çalıştıracağım." Çalıştırırdı.
Anlamadığı bir şey vardı. Nasıl oluyor da düşük ders notlarını öğreniyordu?
"Mehmet'le ilgilen, Ziya."
At yarışlarına gitmeyi bu sayede alışkanlık hale getirmişlerdi.
"Mehmet, Paris'i sevdin bakıyorum. Orada okumak ister misin?"
Bunu nasıl anladığını da hiçbir zaman öğrenemeyecekti.
"Okuma saatlerinize uymaktan başka benimle uzlaşma yolunuz yok."
Bir anne, çocuklarına karşı da savcı gibi mi davranırdı? "Neler çevirdiğinizi anlatmak ister misiniz?" En sevgi dolu savcı... Dudakları kıvrılırken annesini hatırlatan bu anılar karşısında gülümsemekten alamadı kendisini. En çok şeyi seviyordu. Şeyi... Mantı açma günlerini... Bir kaşığa kırk tane miydi, onun formülü?
Süheyla Artuklu, canla başla uğraşır açardı hamurları.
Zeynep bir yanında, Mehmet bir yanında...
"Doldurun bakalım."
Minik minik koparırlardı da o kıymaları, ufacık kesilmiş hamurların ortalarına yerleştirirlerdi. Süheyla, tek tek kapatırdı hepsini. Fırınlanıp da kıtır kıtır olanları cips gibi yemekten aldığı zevki hiçbir şeyde bulamıyordu şimdilerde. En iyi restoranlarda mı? Hayır. En maharetli aşçılar da mı? Ne mümkün?
Hatırladıkları arasında en çok da o lezzeti anımsayamadığına üzülüyordu.
Sahi! Annesinin yemeklerinin tadı nasıldı? Tavuk sevmezdi. Sebze sevmezdi. "Mızmızlanma Mehmet. Hem... Sevgimi koydum ben ona." Sevgisinin tadı çok güzeldi. İlgisinin tadı, hala damağındaydı. Onca uğraşına rağmen... Hayatındaki onca soruna rağmen... Birini bile çocuklarına yansıtmayan mükemmel insan...
Çocukluktan bildiği bütün oyunlarda, saçları örgülü bir kadın vardı.
"Hadi, Mehmet." Diye cesaretlendiren. "Yapabilirsin, Zeynep." Diye inanan. "İzliyorum, kıvırcık prensesim." Diye sabreden.
Annesi, dünyanın en iyi insanıydı.
O dünyanın en yüce kalpli insanıydı.
Karanlık denizle arasındaki cama yasladı yumruğunu. Başını iki kere vurmanın sarsıntısı tok sesler çıkardı. O kadın... Nasıl öylece kaybolabilirdi? Hala inanamadığı bir gerçeğin acılarını taşıyordu göğsünde. Dolar mıydı yokluğu? Unutulmaz olduğundan şüphesi yoktu. Pazar sabahları Zeynep ve Derin'i de yatağına getirip güne sürprizle başlamasına sebep olan başka kim-
Leyla Karaca!
Sürprizler konusunda Leyla'nın eline su dökebilecek yoktu.
Doğruldu.
Onu hatırlamak odanın diğer yanında sekiz saatten fazla uyuyan kadını kontrol etme isteği uyandırdı. Aldığı sakinleştiriciler bir müddet daha biyolojik düzenini bozacak olsa da her şeyi adam akıllı konuşmak için sabırsızlanıyordu. Beklememe kararı ile ayrıldı camın önünden. Ahşap iki basamağı da inip karanlık ormana bakan oyuntunun içindeki Leyla'ya yaklaştı. Yatakta tümüyle hakimiyet ilan etmişti. Ayağı bir yanda, bacağı bir yanda... Başının o açıyla durabilmesi de ayrı başarıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Damat Kaçırma (Final)
RomanceOlaya hiç bu açıdan bakmadım ben. Hayatım boyunca o kadar çok şey kaçırdım ki... Hayaller, dostlar, mutluluklar, güven, aşk, eğlence... Ama bu adam! Kaçırdığım en iyi şeydi.