Gelmeyecek miydi?
Herkes gideli bir saatten fazla oluyordu. Hatta Zeynep Ece Artuklu bile hastaneden ayrılmıştı. Saat akşam dokuzu gösteriyordu ve bu saatten sonra ziyaretçi kabul edilmeyeceğini göz önünde bulundurmam gerekiyordu. Düşünme bunları, Leyla. Demesi kolaydı tabi. Narkozun etkisindeyken bile bilinçaltım susmak bilmemişti. Beni kesip biçerlerken kafamın içinde işleyen mekanizma mola vermeden Mehmet Ayaz'ın sesini canlandırmıştı.
Derin bir nefes aldım.
Ah!
Buna bile izin yoktu.
Karın boşluğumdaki ağrı yüzünden gerildim. Ani hareketler kuralını hatırladım. Ne zaman bitecekti bu işkence? Artık gerçek anlamda patlama noktamdaydım. Tam iyileştiğimi düşünürken bu zar yırtılması da nereden çıkmıştı? Bir şeylerin beni engellemesinden nefret ediyordum. Şu an tam anlamıyla yolundan alıkonulmuştum.
Sürecin en kötü yanı Yasin ile görüşme fırsatı bulamamamdı.
Yeni edindiğim şüpheleri onunla paylaşmak için sabırsızlanıyordum.
Kapı çalarak odaya geçen kişinin Mehmet Ayaz olmasını beklesem de mantıklı tahminde bulunan yanım haklı çıktı. Hemşire ve bir hasta bakıcı akşam yemeklerimle birlikte yatağımın başındaydılar. "Ağrınız var mı, Leyla Hanım?"
"Fazla değil. İyiyim." Ayaklı tepsiyi yatağımın üzerine çekmelerini izledim. "Aslında... Pencere kenarında yemek istiyorum. Bütün gün yatmaktan çok sıkıldım."
Hemşire, gösterdiğim noktaya baktı. Fazla uzak olmadığına karar verince onayladı. Diğer kadın tepsiyi oraya çekerken hemşire de yataktan kalkmama yardımcı oldu. Ayaklanma sürecim korktuğum gibi değildi. Birkaç keskin acının yoklamasını atlatarak koltuğa yerleştim. "Teşekkür ederim." Çekilen tepsideki tabakları hızlıca süzdüğümde menünün iştah açıcı bir yanını göremedim. Püre, lapa ve su... Delirmeme ramak kaldı.
Açlığımın beni öldürmesini engelleyecek kadar yiyerek bu öğünü de kapadım.
"Yatağınıza geçmek ister misiniz?"
Reddettim.
"Bir saat sonra kontrol için geleceğim."
Beni odada tek başıma bıraktıklarında karanlık ağaçlar arasındaki boğaz manzarasını seyretmeye başladım. Bomboş bir tavanı izlemekten binlerce kat daha şanslı hissediyordum.
Hayatı, el freni indirilmiş bir hızla yaşadığım düşünülürse şu birkaç saatlik dinginlik anları için her şeyimi verebilirdim. O kabus dolu zamanlardan çıkmayı başarmıştım. Yaşıyordum. Ailem yanımdaydı. Ya Mehmet Ayaz? Harika! Teşekkürler iç ses! Onu, bir araya sıkıştırmak zorunda mıydın? Çok da kızamıyordum. Aklından çıktığı var sanki Leyla.
Ciddi miydi?
Herhangi bir söz vermemişti.
Sabah geleceğini söylemişti ve buradaydı. Kalabalıktan dolayı dün akşamı açıklığa kavuşturma şansım olmamıştı. Ve bu beni çıldırtmak üzereydi. Sahi, ne kadar olmuştu? Hatırlamaktan dahi kaçıyor olsam da geçmişime ait o sarsıcı parçayı sonsuza kadar saklayamazdım. Derslerine odaklanmış bir öğrenci olan ben ve herkesin özendiği, yakışıklı, sportif, mükemmel erkek Birkan Taşkıran... Nereden bakarsam bakayım beş sene önceki ben için öyle bir adam imkansızdı.
Kendimi kandırmıştım.
Hem de saplandığım oyundan çıkamayacak kadar içine gömülecek şekilde kandırmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Damat Kaçırma (Final)
RomanceOlaya hiç bu açıdan bakmadım ben. Hayatım boyunca o kadar çok şey kaçırdım ki... Hayaller, dostlar, mutluluklar, güven, aşk, eğlence... Ama bu adam! Kaçırdığım en iyi şeydi.