Doksan Dokuzuncu Bölüm

43K 2.6K 598
                                    

Gelmiyorlardı.

Kaldırımı bir baştan bir sona turlasam bile birkaç dakikadan fazla zaman geçirememiştim. Uçak ineli iki saatten fazla oluyordu. Şimdiye kadar adliyeye gelmeliydiler. Ah! Delirmek üzereydim. Zaman geçmek bilmiyordu. Parmaklarımı birbirine geçirdim. Saçlarımı karıştırdım. Birkaç tur daha döndüm.

"Leyla Hanım!"

Yasin'in sesi ile döndüm.

Mehmet Ayaz'ın aracı en öndeydi. Arkasındaki beş kadar araca öncülük ediyordu. Siyah ciplerin hepsi merdivenlerin önünde durdular. İkinci sıradaki araçtan inen Gerald'ı gördüm. Diğer kapıdan Şevki amcam çıktı. Nihayet Mehmet Ayaz'ın kapısı da açıldı.

Topallayarak yaklaştım.

Neredeydi? Babamı özgürlüğüne kavuşturacak tüm o dosyalar neredeydi? Neden ellerinde bir şey yoktu? Günlerdir bu anın beklentisi ile dönüp duruyordum. "Ne?" Bana bakan bakışlara karşılık verdim. "Ne oldu? Nerede Süheyla Hanım'ın dosyaları?"

"Arkadaki arabada..."

Üçüncü de mi? Dördüncü mü? Beş mi?

Bir kapı daha açılırken saçları sıkıca toplanmış orta yaşlı bir kadını gördüm. Kumaş ceketini düzeltti. Tekrar eğildi ve bir çanta alarak doğruldu. Güneş gözlüğünü yüzünden çekti.

OLAMAZ.

Merve Subaşı.

Şaşkınlığımı gizlemeyi başaramadım. Nasıl? Aklımın bir oyun oynamadığından emin olmaya çalışıyordum. Neden? Hayal değildi. Buradaydı. Bize yaklaştığı her adımla gözlerim dolmasına engel olamadım. Beklemiyordum. Süheyla Hanım'ın mektubu kadar beklenmedikti. O kadar beklenmedikti ki sevinçten çığlıklar atmak istiyordum.

Bunca zamandır neredelerdi? Ahmet Karaca'nın hayaleti, bizleri mahvederken, neredeydiler? Neden beklemişlerdi? Neden saklanmışlardı? Neden kızlarını bir kez olsun aramamışlardı? Neden? Neden? Ciğerlerimde sabırsızlanan nefesle birlikte ağzımı araladım. "Me-"

"Flicia Capture." Dedi elini uzatarak. "İnterpol polisi..." Merve Subaşı değil. Elif'in annesi değil. Gözyaşlarımı tutmak için ne kadar dirensem de başaramadım. "Süheyla'nın mektubuna kadar beklemek zorunda kaldığım için özür dilerim." Gözlerindeki parlaklığın gerisinde anlamını çözemediğim bir ışık yakaladım. "Şifreleri söylemeye... Vakti olmadı, Leyla." Bakışları titredi. Bana bir adım daha yaklaştı. "Aslında çocuklarına söylediğini umuyordum."

Evrakları verirken şifreyi saklamış mıydı? Nasıl? "Ben..." Duraksadım. Şimdi bunun çok da önemi yoktu, değil mi? Bir şekilde buradaydı. "Geldiğiniz için teşekkür ederim."

Başını eğdi. "Hadi. Şu yarım kalan hesabı kapatalım."

Yalnız mıydı? Sadi Bey neredeydi? Hem Elif... Kızlarını, torunlarını görmeyecekler miydi? Arabalardan inmesini bekledim. "Sadi burada değil, Leyla." Neden? Kızını- "Bu dava sadece Ahmet Karaca'dan ibaret değil." Nefes alırken dudaklarının titrediğini yakaladım. "Bitmedi. Bitmeyecek." Bir nefes daha aldı. "Kızımızı korumak zorundayız." Başını iki yana salladı. "Elif'in ailesi sizsiniz."

Yani... Onunla buluşmayacaklardı.

"Bugün değil ama bir gün... Elif'e geleceğim. O zamana kadar onu koruyacağınızı biliyorum."

"Gözümüz gibi..."

Dudakları kıvrıldı fakat gülümsemedi. Bizi arkasında bırakarak adliye binasına ilerlerken yanımda beliren Mehmet Ayaz'a baktım. Merve Subaşı'nı nasıl bulmuşlardı? Buraya gelmeye nasıl ikna etmişlerdi? Aklımda o kadar çok soru vardı ki... "Onunla nasıl bir araya geldiniz?"

Damat Kaçırma (Final)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin