Bir arabanın yan koltuğuna oturtulup kemerle bağlanmışken tümüyle somurtmuş haldeydim. Hayır, fırsatını bulsam bile yanık ellerimle kemerden kurtulamazdım. "İnsan kaçırmak suçtur." Diye homurdandım çıkabildiğim en huysuz ses tonuyla.Kıpırdadı.
Bana baktığını bildiğim halde yoldan gözlerimi ayırmadım.
"Gerçekten mi?"
Omuz silktim. "Seni dehşete uğratmış olmalıyım."
"Hayli!"
Güzel.
Kollarımı, nereye koyacağımı bilemez halde göğsümde oyalandıktan sonra tekrar kucağıma indirdim. Tavır bile alamaz haldeyken neyin diklenmesini yaşıyordum. "Beni nereye götürüyorsun?" Sessizlik. Biraz daha hızlandık. Yol tümüyle karanlık içindeyken yönümüzü tayin edemiyordum. Sahi! Neredeydi şu kutup yıldızı? "Nereye gidiyoruz?"
Sessizlik.
Ona döndüm.
Bakışlarını bana çevirdi.
Sessizlik, gözlerine bile yerleşmişti. İfadesizliği... Rahatsız edecek türdendi. Tekrar yola dönerken yüzü, çenesindeki kasların gerildiğini yakaladım. "Nereye gidiyoruz?"
"Sormakta ısrarcı mısın?"
"Susmakta ısrarcı mısın?
Güzel. İkimiz de inatlarımızı çarpıştırmak konusunda ısrarcıydık. Mehmet Ayaz susmaya devam ettikçe ben sabır sınırlarını biraz daha zorluyordum. Daha ne kadar gideceğiz? İstanbul'dan hayli uzaklaştığımızı düşünüyordum. "Nereye gidiyoruz?"
"Zorlama, Leyla."
Ofladım.
Öyle ki ona gürültü bir nefes verdirdim.
Ciddi ciddi beni sırtına atıp kendisiyle gelmek zorunda bırakmıştı. Beni... Leyla Karaca'yı... Bu âlemde raconu biz keseriz, koçum. Ay, hayır! İçimden öyle bir şey çıkmış olamazdı. Sadece... Başına nasıl bir sorun aldığından habersizdi. Şu an düşünmek istediğim son şey babam olmasına rağmen beynimin içinde Suphi Karaca'nın öfke nöbetleri geçirdiğini fısıldayan sesler dönüp duruyordu. Son olayla birlikte adamı sinir hastası yaptığımız kesinleşmiş olacaktı. "Babam çok kızmıştır." Başımı cama yasladım. "En azından aramama izin vermelisin."
"Hareketlerinin birine bile güvenmiyorum."
Kaçmayı başarsam bile bu dağ başında, yolsuz, izsiz ne yapabilirdim? "Kaçmayacağım."
Başını hafifçe yana attırıp reddetti. "Her hecesi inandırıcılıktan uzak..."
İyi.
O zaman kaçardım bende.
Sessizlik gerçekten rahatsızlık veriyordu. "Müzik açamaz mısın?" Bakışlarından gerekli cevabı aldım. Onun kapı duvar haline ne kadar katlanacağımı bilmeyerek arabanın altında kaybolup giden yol çizgilerini izlemeye başladım. Hım... Hım... Hı-hı-hım... Çok gerginim.
Başımı yana yatırdım.
Sessizlik içinde onu izlemek... Biraz heyecanlı hissettiriyordu. Biraz korkmuştum. Suç işliyormuşum gibi... Acaba... Tüm dikkati yolda olduğundan mı böyle ulaşılmaz görünüyordu? Yoksa tümüyle ulaşılmaz mıydı? Ulaşılmazdı, değil mi? Araya girenler dağlar, uçurumlar değildi. Aradan kalkmayan kütle öyle böyle değildi. Arayı ince bir çizgi ayırıyordu.
Mehmet Ayaz, o tarafta...
Ben, bu tarafta...
Titreyen dudağımı ısırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Damat Kaçırma (Final)
RomanceOlaya hiç bu açıdan bakmadım ben. Hayatım boyunca o kadar çok şey kaçırdım ki... Hayaller, dostlar, mutluluklar, güven, aşk, eğlence... Ama bu adam! Kaçırdığım en iyi şeydi.