Altmış İkinci Bölüm

36.2K 2.9K 205
                                    

           

Öldürmeyen acı süründürüyordu.

Aras ve Elif'in düğününden sonra tüm ağırlığı ile üzerime düşen taşlar yüzünden yataktan çıkamaz haldeydim. Kapalı güneşliklerim, cama vuran yağmurun tok sesi, göğsümdeki boşluk, karın ağrım ve soğuk ellerim... İnsanın bütün yaşam enerjisini alan bu birleşime daha ne kadar dayanabilecektim? Mehmet Ayaz'sız on sekizinci günü nasıl bitireceğim? Ne arama, ne mesaj? Benimkilere de cevap vermediği için son bir haftadır şansımı zorlamıyordum.

Kapımın aralandığını işittim.

"Leyla?"

Elif Karaca'nın sesini duyunca uyuma numaramı sonlandırıp örtülerin altından çıktım. Annem de girişteydi. Harika! Artık yem kullanmaya mı başlamışlardı?

"Uyumadığını biliyordum." Odamın karanlık halini onaylamayan bakışlarıyla birlikte başını iki yana sallayarak harekete geçti. "Perdeleri bile kapalı..."

"Anne, yap-"

Tek hamle ile onları boylu boyunca araladı ve ışığın dolmasına izin verdi. "Daha ne kadar yatakta kalmaya devam edeceksin?" Cezamın dolduğuna ikna olmalıydım. "Ağrıların mı var?"

"Biraz."

"Hastaneye götür, Hanzade."

Sesini duyana dek babamın da burada olduğunu fark etmemiştim bile. Ona bakmamaya özen göstererek örtüyü boğazıma çektim. "Önemli bir şey değil."

"Adamlardan ikisi yanınızda olsunlar."

İsimlerini bilmiyordu bile. Annem çoktan onayladığı için seçme şansım kalmamıştı. Giyinme odamdan getirdiği pantolon ve kazağı giydikten sonra kirli saçlarımı sıkıca topladım. Kar botlarıyla aynadan bana bakan kadın, yoğun bir depresyon yaşıyor gibi çökmüş durumdaydı. Acı neydi? Bitmekti. Bir parça enerji bile hissetmiyordum. Bir doktora ihtiyacım olduğunu kabul etmeliydim artık.

Mevsim şartlarına uygun davranmaması neticesinde burnunu çekmeye başlayan Eren'i de bizimle getirdik. Ağrılarımın önceliği bizi acil hasta statüsüne alması işleri hızlandırdı. Dahiliye ve göğüs cerrahisi kendilerini ilgilendiren bir takım testler istediler. EKG grafiği alımının yarım saatlik yatışı Eren'i ilgili polikliniğe göstermesi için yeterli zamanı tanımıştı anneme.

Öğleden öncesi ve sonrasına yayılan dört saatlik koşuşturma ardında seruma bağlı şekilde buldum kendimi. Eren, koltuğun köşesinde uyurken annem de babamı arayacağını söyleyip odadan ayrıldı. Ona, gereksiz yere panik yaratmamasını söyleyecek kadar enerjim yoktu. Öylece bıraktım.

Sahi, hangi odadaydık?

Kapı numarasına dikkat edememiştim. Eşyaların yerleşimi, odanın güne yönelimi çok tanıdık geliyordu. Uzun süreli hastane konaklamalarının birinde kullanma ihtimalim yüksekti. Özellikle koltuğun pencereye bakan açısı emin olmamı sağladı. Bu, o oda... Mehmet Ayaz'ın beni asansörden taşıyarak getirdiği odaydı. Yatağa oturduğunda beni kucağında tuttuğu, korkaklığı yakıştıramadığı ve sevgi dolu öpücükler bıraktığı...

Ah!

Gerçekten acıyordu.

İçeride bir dürtü, kaburgalarıma saplanıyordu. Göğsümü delecekmiş gibi acıtıyordu. Ve bunu her Mehmet Ayaz'ı hatırladığımda yapıyordu. Ona yaptığım haksızlığa kemiklerim bile karşı çıkıyor olmalıydı. Aylar sonra peyda olan bu durumu başka türlü açıklayamazdım. Gerçekten özlüyordum. Sesini duymayı beklediğim her saniye, aklımı işgal eden düşüncelerin kurbanı oluyordum. Anıların yarattığı sonsuzluk girdabında dönüp durmak dikkatimi toplamamı engelliyordu.

Damat Kaçırma (Final)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin