Altmış Yedinci Bölüm

41K 2.8K 220
                                    


Aklımın içinde durmak bilmeyen bir girdap vardı. Her çember daha derine dönerken kaybolmak üzereydim. Sabahın kahvaltı kısmından bir şey anlayamadığım gibi Mehmet Ayaz toplantı için ayrıldığında şaşkın bir halde oturmaya devam ediyordum.

Kapı vuruldu. Mekanik aksamdan bir ikaz sesi geldi ve ağır ahşap hareket etti.

Zayıf görünümlü oldukça şık bir kadın içeri girdi. "Günaydın, hanımefendi." Fransızların, İngilizce aksanları oldukça farklıydı. "Uygunsanız, eşyalarınızı odaya aldıracağım."

"Tabi."

Dağınık bir yatak ve henüz toplanmamış kahvaltı masası dışında canlılık belirtisi olmayacak kadar düzenliydi zaten. İçeri girmeleri için daha geniş alan süpürerek açılan kapıya dikkat kesildim. Önce iki tekerlekli askılarla birlikte şık giyimli kadınlar eşikten geçti. Üst üste dizilen kutuları taşıyan adamlar hızla bir köşeye bırakıp çıkışa yöneldikleri için kaç kişi olduklarını sayamadım. Sonrasında paketler ve onları taşıyanlar başladı. Son olarak orta boy ahşap sandıkla gelen adam onu, aynanın önündeki masaya bırakıp kayboldu.

"Bunlar nedir?" diyerek kalktım yerimden. Biraz abartılmamış mıydı?

"Bay Artuklu ve Bay Dieudonnev kendi asistanlarına benzer isteklerini belirtince... Kalabalık bir sonuç oldu. Aynı parçaları ayırmadım, hanımefendi. Hepsini size iletmem söylendi. Ne yapalım?"

Böylece odanın ortasında mı duramazlardı? Mehmet Ayaz'ı rahatsız edeceklerinden adım gibi emindim. Viktorya döneminden fırlayan odada uygun bir depolama alanı arasam sonuca ulaşamadım. Sonunda Mehmet Ayaz'ın eşyalarının bulunduğu odada küçük bir düzenleme yapıp yerleştirmelerini istedim.

Kadın, bordo renkli bir zarf uzattı. "Bay Dieudonnev'den."

'Zeynep'in, sana dikkat ettiğimi bilmesi yardımcı olacaktır.'

"Bu ikisinin derdi ne?"

"Efendim?"

Türkçe'ye geçmiş olduğumu geç fark ederek başımı salladım. Bütün düzenlemeyi bitirip odadan ayrılanların arkasından yeni eşyalarıma yöneldim. Peki. Bakalım neler vardı?

Yarım saatlik bir keşfin ardından kaybettiğim valizimin eksikliğini daha fazla hissetmeye başladım. Satenler, ipekler, payetli kumaşlar, tüller, taşlar... Dekolteler, yırtmaçlar, transparan detaylar... Elbiseler, gömlekler, pantolonlar... Stilettolar... Biri diğerinden çok yürek isteyen iç çamaşırlar ve gecelikler...

Benimle dalga mı geçiyorlardı?

Bir tanesini bile Mehmet Ayaz'ın yanında giyemezdim.

Bir tanesini bile...

İdare edebileceğini düşündüklerimi ilk sıralara çekip geri kalanını dolabın derinliklerine gömdüm. Omuzları açık beyaz bir gömlek buldum. Onu, Jean ile eşleştirebilsem de topuklu ayakkabılardan başka seçeneğim yoktu. Hızlı duş sonrası temiz çamaşırlar içinde kendimi harika hissediyordum. Bir saat içerisinde yolcuğun yorgunluğunu atmış yepyeni bir Leyla bakıyordu aynadan.

Kısmen huzurlu, biraz hafiflemiş ve her an Mehmet Ayaz ile karşılaşma ihtimali yüzünden gergin...

Sabah olanlar neydi öyle?

Rüyamda gördüklerimden habersiz söyledikleri tesadüf olabilir miydi?

Konuşuyorsam tam bir felaket!

Tesadüf olmasını kabullenemiyordum. İşime gelen diğer ihtimal aklımda belirdiğinde ise sıcaklar basıyordu. Heyecanlar vuruyordu. Kendime kızgınlığım yükseliyordu. Neredeyse... Bitmek bilmeyen aptallığım yüzünden neredeyse her şeyi berbat ediyordum.

Damat Kaçırma (Final)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin