Altmış Altıncı Bölüm

40.1K 3K 187
                                    




Sıcak bir duş gibisi yoktu.

Kendimi çokça hafiflemiş hissediyordum. Üzerimdeki huzursuzluk kısmen kaybolduğu için zamansız ürperişlerimde kaybolmuştu. Aras'ın taktikler... Uymam gereken bir plan vardı. Bu sefer kafama göre hareket etmemekte kararlıydım. Sabırlı davranacaktım. Ne kadar uyumlu olabileceğimi kanıtlayacaktım.

Da...

Eşofmanın içine benden bir tane sığardı.

Ne yaparsam yapayım belimde durmuyordu.

Bu sebeple onu katlayıp ayırmak durumunda kaldım. Hala hafif nemli iç çamaşırımı kurutmak için kalçalarıma fön makini tutmaya devam ettim. İnsanın valizini kaybetmesi kadar büyük bir dram yoktu. İki dakikalık işlemin sonunda tümüyle kuruduğuna karar verip Mehmet Ayaz'ın tişört ve kazağından oluşan elbiseleri indirdim. Kalçalarımı rahatça kapatsa da hareketlerimde dikkatli davranmak zorundaydım.

Hafif bir ruj, biraz göz altı aydınlığı, rimel ve parfüm ile gayet uygun görünüyordum.

Saçlarımı geriye atarak kapıya yöneldim.

Çalışma masasının gerisindeydi ve önündeki dosyalarla ilgileniyordu. Üzerini çoktan değiştirmiş olduğunu gördüm. Bir kot pantolon ve gri bir tişört giyiyordu. Yaklaştığımı fark edip arkasına yaslanarak bana bakmaya başladı. "Şey..." Banyoyu gösterdim. "Teşekkür ederim." Beni tepeden tırnağa süzerken sessiz sorunu gördüm. "Belimde durmadı. Lastiğini de çıkaramadım."

Koltuğun üzerindeki dosyalarını toplamıştı.

"Oturabilir miyim?"

"Keyfine bak."

Anneme, Aras'a ve Zeynep'e her şeyin yolunda olduğuna dair mesaj atıp sessizce beklemeye başladım. Odanın fark etmediğim diğer detaylarını keşfetmeye başladım bakışlarımla. Renkli tablolar orijinal görünüyordu. İnce işlemelerle detaylandırılan antikalar ilk karşılaşmadan daha çarpıcı geliyordu. Bu koltuk bile... İpek yumuşaklığında kadife yüzeyi vardı. Sahi, ikisinin karışımında bir kumaş olabilir miydi?

Arkamı dönüp perdenin gerisindeki Eyfel Kulesine baktım.

Peki, biraz kaldırmama laf etmezdi sanırım.

"Balkondan daha iyi göreceksin."

Tavsiyesini dinleyip yerimden kalktım. Kapıyı açarken biraz zorlansam da dar balkonun enfes bir manzarası vardı. Yılbaşından yeni çıkan Paris'in her yeri ışıl ışıldı. Ocak karı hala çatılardaydı ve yansımaları nefes kesici görünüyordu. Gökyüzündeki aralıktan demir kuleye baktım. Demir. Sadece demir. O demir yığınından çıkan sanat eseri senelerdir konuşuluyordu ve konuşulmaya devam edecekti.

Mehmet Ayaz'ın odasında, onun giysileri içinde, Ocak aynının enfes manzarası eşliğinde Eyfel kulesini izleyeceğimi hayal bile edemezdim. Hayal etmek mi? Zeynep'in tavsiyesi kendimi iyi hissettiriyordu. Haddini aşan bir çizgi izlesem de... Mehmet Ayaz Artuklu'nun karısı olmak... Düşüncesi bile kalbimi hızlandırmaya yetiyordu.

Çocuk!

Baba olmanın onda ne kadar iyi duracağının sınırlarını çizemiyordum.

Sabırlı, anlayışlı, neşeli... Sevgi dolu... Kucağında bir çocukla Mehmet Ayaz, dünyanın en paha biçilmez tablosunu oluştururdu. Gözlerimin önünde beliren sıcacık canlandırma karşısında gülümsemekten kendimi alamadım. Mermer tırabzanlara tutunarak kendimi geriye esnetip gökyüzüne bakacaktım ki bir şeye çarptım.

"Dakikalardır neye gülümsüyorsun?"

Kendimi çekmeyerek başımı göğsüne yaslayacağım şekilde durdum ve gökyüzüne bakmayı sürdürdüm. "Beni affettiğinde olacaklara..."

Damat Kaçırma (Final)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin