On Dördüncü Bölüm

57.8K 4.1K 185
                                    


Kendini düşman ilan eden adama daha fazla ne söyleyebilirdim ki?

Dün gece aramızda geçen konuşma kafamın içinde dönüp duruyordu. Son konuşmamızın galibi değildim. İşler kötüleşmişti. Sanırım benden ve ailemden, Sadi Subaşı'ndan hatta İstanbul'un geri kalanından nefret ediyordu. Buna rağmen toplantıyı gerçekleştirme konusunda bu kadar istekli miydi gerçekten? Babamın toplantı odasında yaptırdığı hazırlıklara bakılırsa aynı arzuyu paylaşıyorlardı. Uykusuzluk ve ellerimi bağlayan çaresizlik yüzünden karışmaya gücüm yoktu. Diğer yandan da Aras'ı tek başına bırakamıyordum.

Ne kadar şanssız bir gündeyim.

Saatin öğleden sonra ikiyi göstermesini bekleyerek odamda oyalandım. Rutin işlerimi gözden geçirdim. Maillerimi kontrol edip birkaç telefon konuşması gerçekleştirdim.

"Müsait misin?" Aras, kapıyı kapatıp içeri geçerken müsait olduğumu onayladım. "Babam hala konuşmuyor. Bu toplantı için ağır topları çağırdı. Bana kalırsa anlaşmaları feshedecek. Tabi ondan önce Artuklu cephesinden böyle bir talep gelmezse." Düşünecek beyin hücrelerim tatile çıkmış gibiydi. Kafamın içinde hiçbir çözüm canlanmadı. "Sen iyi misin?"

"İyi bir uyku değildi."

"Canın sıkkın gözüküyor, Leyla." Nasıl olmasın ki? Olaysız bir saniyemiz bile yoktu. "Leyla!"

"Adamın bizden hoşlanmadığı bir gerçek... Belki de çevresinde dolaşmamalıyız, Aras. Belki de hiçbir şeye karışmamalıyız. Bilmiyorum. Bir sonuca ulaşmak adına hangi kararı alırsam alayım daha büyük bir şeye bulaşıyoruz. Öylesine bir düğünden, öylesine bir alacak-verecek meselesinden çok daha fazlası olduğunu hissediyordum zaten. Mehmet Ayaz'ın dün akşam ki tepkileri de bunu onayladı." Bana bakan gözleri kısıldı. Kaşlarını çatmış bir şekilde inceliyordu. Düşünüyordu. Söylediklerimin 'pes ediş' şeklinde algılandığının farkındaydım. Belki de pes etmeliydim. "Son günlerde yaşananlar çok fazla geldi, Aras. Biraz dinlenmeye ihtiyacım var."

"Neden bir tatile çıkmıyorsun?" Ciddi miydi? "Babamın siniri geçene dek işlerde aktif olamayacağımızı biliyorsun. Bizi görmemek adına her şeye kendisi yetişmeye çalışacak. Bırakalım da öyle yapsın. Bu sürede sen, ben, Elif biraz uzaklaşıp dinlenelim."

Ne kadar muhteşem bir üçlü olduk. "Peşimizde magazin ordusu var."

"Yasin'in onları kolayca atlatacağından eminim, Leyla." Koltuğunda biraz öne çıktı. "Hadi ama... Buna ihtiyacın var. Ne kadar gerildiğini görüyorum. Gözlerinin altında morluklarla geziyorsun." Parmaklarımı, bahsettiği morluklarıma bastırdım. Sanırım onları reddedemeyecektim. Yorgunluk, kendi cumhuriyetini ilan etmişti. "Santorini'ye kaçabiliriz." Cezbedici bir teklifti. Parmağını bana doğru salladı. "Sen de istiyorsun."

"Sizinle aynı evde kalmam."

"İğrençsin, ikiz." Ellerini, dizlerine vurup kalktı. "Hemen hazırlıkları tamamlıyorum. Cuma akşamı hazır ol." Yarım bıraktığım işlere dönmek için odadan çıkmasını bekledim. Ajandamı kontrol ettim. Toplantıdan önce üretim departmanı ile kısa bir değerlendirme yapmam gerekiyordu. "Kendi kendilerine de üretebilirler." Şeytan, Leyla Karaca'yı da yoldan çıkarabilirdi. Asistanıma gerekli düzenlemeyi yapmasını söyledikten sonra kendimi sessizlik moduna aldım.

Belki de bir milyonuncu kez, yaşananları aynı süzgeçten geçiriyordum.

Ve belki de bir milyonuncu kez aynı sonuca varıyordum. Aynı sorularla dönüyordum.

Sadi Subaşı ne kadar tehlikeliydi? Mehmet Ayaz Artuklu ne kadar tehlikeliydi? Rusya-Türkiye-Afrika hattının neresindeydik? Başkaları da var mıydı? Başkaları olmasın.

Damat Kaçırma (Final)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin