Yatağımda dönüp durmaktan yorularak geçirdiğim bir gecenin ardından toplantılarım hiç de kolay değildi. Dikkatimi toplayamıyordum. Zihnimi toplayamıyordum. Kendimi veremiyordum. Kafamın içinde sürekli bir ses 'kız isteme' tekrarları yapıyordu. Allah'ın emrini soruyordu. Babamın o tutuklu ses tonu, rızam olup olmadığını soruyordu. İşittiğim an bir ürperme sarıyordu.
Sanırım devam edemeyecektim.
Annemin, kucağıma atıp gittiği bomba patlamak üzereydi.
Birilerinin zorlaması ile... Ne bileyim. Israrı ile... İsteğiyle... Ya da diğer tüm etkenlerle yürümesini istemiyordum. Babamın emrivakisi kabul edeceğim gibi değildi. Fikrimi sormadan Ziya Artuklu ile nasıl konuşurdu? Mehmet Ayaz! Acaba biliyor muydu? Dün akşamın her saniyesini taradım. Hayır, haberi yoktu. Tavrında bununla ilgili tek bir ipucu dikkatimi çekmiyordu.
Düşün, Leyla.
Babamla konuşmalıydım.
Ama nasıl?
Önüme hangi olayı koyacağını biliyordum. Gazeteler! Kendini son derece haklı çıkaracaktı.
"Bununla ilgili bir çizelge oluşturup mail atar mısınız, Atilla Bey?" Adamın sözünü kestiğimin farkındaydım. Bir saniyelik duraksamanın ardından başını sallayarak kabul etti. "Toplantıyı iki gün sonraya tekrar organize eder misin, Sevgi?" Böyle bir şeyi ilk kez yaşadığımızın farkındaydım. "İlaçlardan dolayı..." diyerek geçiştirdim.
Herkes çıktığında Sevgi, masamın karşısında bekliyordu.
"Babam odasında mı?"
"Aras Bey ve Gökhan Bey ile bir toplantıdalar."
Konuyla ilgili yoklama şansım olmayacaktı. "Arabamı ister misin?"
"Çıkıyor musunuz?"
"Programımı yarından itibaren oluştur, lütfen. Bugün kendimde değilim."
Paltomu ve çantamı alarak odadan ayrıldım.
Günümün geri kalanı konusunda kararsızdım. Her zamanki kafede, her zamanki masama geçip Hindistan cevizli filtre kahvemden istedim. Girişteki masalardan birinde bekleyen iki korumayı saymazsam gözlerden uzaktaydım. Zihnimin durağanlık kazanması için bu huzur ortamına ihtiyacım vardı.
Sen neleri atlattın Leyla Karaca. Babanın bu inadını da kırmanın yolunu bulursun.
Hayır, anlamıyordum. Bu acelesi niyeydi? Sanki kaçtığım vardı. Kaçırdığın var ama? Mehmet Ayaz'ın da bir yere kaçtığı yoktu. Yavaş yavaş şekilleniyordu her şey. Tam yoğunlaşmıştım ki telefonun sesi ile irkildim. Aras'ın adı rahat bir nefes almamı sağladı. "Efendim."
"Çıkmışsın."
"Evet."
Aramızda birkaç saniye süren sessizlik sonrasında Aras devam etti. "İyi misin?"
"Ta-tabi. Neden sordun?"
"İyi değilsin." Bir şeylerin sesini işittim. "Geliyorum. Neredesin?"
"Aras, iyiyim ben. Sen işine bak." Çoktan odasından çıkmış olacak ki Sevgi'ye yanımdaki korumalara ulaşıp nerede olduğumu öğrenmesini söyledi. "Her zamanki kafedeyim."
"Bekle beni."
Başka şansım varmış gibi. Birkaç tane daha tarçınlı kurabiye istedim. Ona ne anlatacaktım ki? Birlikte hareket etme aşamasını geride bırakmıştık. Odaklanması gereken daha önemli mevzuları vardı. Bir aile kurmak üzereydi. Baba olmak üzereydi. Hayatımdaki karmaşanın içine çekemezdim. Belki de fazla dert ediyorsun. Belki de ben haklıydım. Belki de bu kadar umursamamalısın. Belki de bir kahve içecek kadar vaktimiz bile kalmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Damat Kaçırma (Final)
RomanceOlaya hiç bu açıdan bakmadım ben. Hayatım boyunca o kadar çok şey kaçırdım ki... Hayaller, dostlar, mutluluklar, güven, aşk, eğlence... Ama bu adam! Kaçırdığım en iyi şeydi.