Bahçedeki kadını izliyordu arkasındaki konuşma devam ederken. Sinan'ın söylediklerine dikkat edemiyordu. Araya karışan Yasin'in sesine duraksadı ve döndü. Onun ne zamandan beridir burada olduğunun farkında değildi. "Ben dönene dek evin içinde kalmanı istiyorum, Yasin. Çalışma odamı kullanabilirsin."
"Leyla Hanım için endişelenmeyin, lütfen."
Endişeleniyordu.
Doktor kontrollerine bile gitmeyi reddediyor, evden uzaklaşma fikri karşısında dahi panikliyordu. Bir senedir yanında tuttuğu kadın... Boş bir bedenden, terk edilmiş bir kalpten ve solgun bir hayattan ibaretti. Gülümsemekten uzaktı. Mutluluktan, heyecandan, inatlaşmaktan, öfkelenmekten... Leyla, Leyla olmaktan öyle uzaktı ki onu nasıl bulacağını bilmiyordu.
"Hava şartları iyi değil, Mehmet Ayaz Bey. Los Angeles'a gitmeyi ertelemelisiniz."
"Yasin'e katılıyorum."
Reddetti, Mehmet Ayaz. "Ertelersem... Doğumdan sonraya bir tarih belirlemem gerekiyor. Henüz vakit varken otelin işlerini yoluna koyup geleceğim. On günden fazla sürmez." Leyla, Hayat için yaptığı rüzgar gülüne üfledi ve hızla dönen renkler Hayat'ı kahkahalara boğdu. Geçen haftadan bu yana ilk kez kıvrıldı dudakları, gülümsemeye yaklaştı. Rüzgar gülünün renkleri, oğlanları da büyülemiş olacak ki ikisi aynı anda poposunu kaldırıp annelerine doğru atıldı. Hayat'ın yerinden doğrulduğunu gördü. Çıplak ayaklarını çimlerin üzerinde gezdirerek koşmaya başladı. İki saniye sonra yönünü değiştirdi ve büyük camlara doğru koşmaya başladı. "Daha sonra devam edelim, Sinan." Sürgüyü açmasıyla birlikte Hayat önünde durdu.
"Bak, baba! Annem yaptı."
Hayat'ı kucağına almak için eğildiğinde Yasin'in kaybolan sesini işitti. Genç Ahmet Karaca ile ilgili Sinan'a bilgi vermek üzere arka odaya geçiyordu. Döndü, onların gidişine baktı. Ve çimlerin üzerinde oturan Leyla'ya döndü. Leyla... Mavi elbisesi, sarı saçları, beyaz şapkası... Kucağındaki kağıt parçaları, parmaklarındaki boya lekeleri... Nasıl güzel göründüğünden bir habersizdi. Yeşil gözlerini önce kaçırdı sonrasında yaklaştığının farkında olarak yüzüne çevirdi. Karşısında çökerken kızını çimlere oturttu. "Nasılsın?" diye sordu bakışlarını Leyla'dan ayırmadan.
"İyiyiz, oynuyoruz."
"Sen nasılsın, Leyla?"
Leyla, bakışlarını kaçırdı. Yüzünü, şapkasının arkasına gizlemeye yeltense de ondan önce davrandı ve parmakları, çenesine uzandı. Yanağının kenarındaki kırmızı boyayı silerken oyalandı. "İki gün sonra Los Angeles'a gidiyorum." Yüzünü görmesine engel olmaya çalışan şapkasını yavaşça geriye iteledi. Güneşin parlak ışıkları, Leyla'nın yeşil gözlerini parlattı, sarı saçlarında bir güneş daha yarattı. "On gün sonra dönmeyi düşünüyorum. İşlerimi daha erken toparlayabilirsem hemen geleceğim." Parmakları ucundaki kadın, başını salladı sadece. "Seni çok özleyeceğim."
Leyla, başını çevirdi.
"Çok güzelsin." dedi Mehmet Ayaz. Okşayışını biraz daha kaydırdı, kulağının kenarına, saçlarının diplerine ulaştı. "Seni çok özlüyorum, Leyla." Dudaklarını sıktığını yakaladı. "Sana aşığım, sevgilim."
Bir an sonra göz göze idiler.
O parlak yeşil gözleri dolarken panikledi Leyla, kendini geri çekti ve yerinden kalkmak için aceleyle doğruldu dizleri üzerinde. Bir saniye sonra kimsenin yardımı olmadan ayakta durabilmenin buruk kıvancıyla ilk adımını attı. Mehmet Ayaz'ı ve çocuklarını arkasında bırakarak yürüdü hızla. 'Beni sevmedi. Beni, hiç sevmedi. Bir hayaldi. Aklım, hala bir hayali canlandırıyor. Gerçek değil. O, hiçbir zaman gerçek olmadı.'
***
Ve Leyla'da görüşürüz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Damat Kaçırma (Final)
RomanceOlaya hiç bu açıdan bakmadım ben. Hayatım boyunca o kadar çok şey kaçırdım ki... Hayaller, dostlar, mutluluklar, güven, aşk, eğlence... Ama bu adam! Kaçırdığım en iyi şeydi.