Kalbimin ortasında durmayan bir hareket vardı.
Heyecan, göğsümden çıkıp kaçacak gibiydi.
Bir saatten fazla süredir yanımda olmasına rağmen Mehmet Ayaz'ın gerçekliğine henüz ikna olmamıştım. Kaybolup gitmesin diye elini hiç bırakmadım. Rüyaysa uyanmayayım diye gözlerimi ondan ayırmadım. Yokluğuyla üşürüm diye başımı, omzundan kaldırmadım.
Sanırım gerçek...
Birkaç saat geçmeden emin olmayacaktım yine de.
"Geldik." Bakışlarını benimkilere indirdi. Zihnimdeki karışıklığı çözümler bir hali vardı. Gülümserken yanağındaki gamzesi ışıldadı. "Gerçeğim, güzelim. Seni ikna etmek için daha ne yapabilirim?"
"Kaybolmasan yeterli."
Yanağımı okşayan parmakların temasına bıraktım kendimi. "Kaybolmayacağım. Benden kaçacak, kurtulacak tüm şanslarını kaybettin, Leyla."
Kaçmak, kurtulmak isteyen de kimdi? Ayrıca o konular benim şahsi uzmanlık alanımdı. Sevimli geçmişimizi hatırlatmak üzere başımı kaldırmıştım ki şoför kapımı açtı. "Kendimde bir farklılık hissetmiyorum."
"Bilimsel olarak da emin olacağız."
Kendi kapısından çıktı. Benim tarafıma dolaşırken arabadan inmiştim. Hala aramızda yeteri kadar mesafe varken ona dilediğim gibi baktım. Bacaklarını saran siyah pantolonu, haki gömleği, siyah ceketi; geriye dağıttığı dalgalı saçları, parlak mavi gözleri... Bu adamın sınırları zorlayan güzelliği karşısında nutkumun tutulmadığı tek bir an var mıydı? Kalbimin teklemediği, aklımın devre dışı kalmadığı... Sistemimin bozulmadığını hatırlamıyordum hiç.
"Olmuş mu?"
Bana bakarken gülümseyen gözlerinin altında biraz utanmış olabilirdim. "Olmuş."
Bakışlarının dudaklarıma kaydığını yakaladım. Evet, lütfen. Sokak ortasında olmamız umurumda değildi. Çevremizden geçen insanların farkında bile sayılmazdım. Sadece Mehmet Ayaz Artuklu... Kalbimi deli gibi attıran, kanımı kaynama noktasına kadar ısıtan, zihnimi tümüyle ele geçiren bu adamdan başka bir şey düşünemez halde olduğumu gizleyemiyordum.
"Çok mu özledin?"
Evet! Çok... Çok. "Çok."
Masmavi gözleri karardı.
Aramızdaki mesafe bir insan geçemeyecek kadar yakındı. Hatta daha yakın... Çok yakın... Parmaklarımın uçlarında biraz yükselsem dudaklarına uzanabilirdim. Sandığım kadar da umursamaz da değilmişim. Kalabalığın uğultusu beni mantık sınırlarına çekerken-
"Bu cesaretini kaybetme, güzelim." Başını, yanımızdaki binaya doğru savurdu. "Burada işimiz bittiğinde..." Sesi, bir sır verir gibi gizemliydi. "Seninle ilgileneceğim."
Ah!
Bu, bir sırdı.
Bütün sinir uçlarıma dokunan, karnımda heyecanlar dalgalandıran çok mahrem bir sırdı.
Neyse ki dilimizi anlayan kimse yoktu.
"Baş başa..." Baş başa... Yutkundum. "Güzel bir akşam yemeğini özledim."
Akşam yemeği mi?
Sadece akşam yemeği mi? Güzel bir akşam yemeği... Yirmi bir günü onu görmeden geçirmiştim ve sadece akşam- "Çok ayıp, Leyla. Neler geçiriyorsun aklından öyle?" Sorumlusu olarak eğleniyor muydu bir de? Eğleniyordu. Parmaklarımı, parmakları arasına sıkıştırıp elimi sıkıca kavradı. Sırtını bana dönmüş olsa da gülümsediğinden emindim. Eğleniyordu işte.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Damat Kaçırma (Final)
RomanceOlaya hiç bu açıdan bakmadım ben. Hayatım boyunca o kadar çok şey kaçırdım ki... Hayaller, dostlar, mutluluklar, güven, aşk, eğlence... Ama bu adam! Kaçırdığım en iyi şeydi.