Kırk Yedinci Bölüm

45.4K 3.2K 286
                                    




Kendime duyduğum tüm güven sarsılmış haldeydi.

Öğrendiklerim karşısında düştüğüm dehşet halini atamadığım için derslerimi ertelemek durumunda kaldım. Bu halde Mehmet Ayaz ile birkaç saat geçirmemden daha tehlikeli bir şey olamazdı. Anlardı. Bir bakışıyla kafamın içindekileri görüp beni köşeye sıkıştırırdı. Ona yalan söyleme aşamasında çuvallamak istemiyordum. Sadece biraz sindirmem gerekecekti.

En iyi bahanem ise Aras ve Elif'in nişan hazırlıklarından kaynaklanan yoğunluğumdu. Hakan amcam, Asena ve Eda halalarım için çiftlik evini hazırlatıyor olmak ise bulunmaz bir fırsattı.

Onu görmeden geçirdiğim ikinci günün sonunda üçüncüsüne daha sakin başladım.

Öte yandan Cuma akşamına bir şey kalmadığı için hazırlıkların gerginliğini hissediyordum.

"Her şey yetişecek mi?"

Beklediğimizden daha büyük bir organizasyon gerçekleştirecektik. Aile dostlarımızdan ibaret desek bile sayı yüz kişiyi geçiyordu. Annemin attığı bakış karşısında sustum. Hanzade Karaca gereken cevabı vermişti. Yetişecek, Leyla. İşlerin payıma düşen kısmı hayli karışıktı. Elif'e kontrol için eşlik etmek, elbise provasına katılmak, çiçekçiye uğramak, otele uğramak, çiftlik hazırlıklarını için Sevgi'yi kontrol etmek... Başka? Ah, bir şey unutmak istemiyordum.

"Tanselin, elbiseni bitirmiş olmalı, Leyla, almayı unutma."

Unutmuştum bile.

Elif'le birlikte evden ayrıldım.

Bugün bize eşlik edecek kişi Yasin değildi. Babam, son öğrendiklerinden itibaren ikimizi elli metreden az yaklaştırmıyordu. Maksat işler karıştırmayı önlemekse başarılı olduğunu itiraf etmeliyim. Büyük bir sessizlik içinde hastane güzergahında ilerlemeye başladık.

"Nasıl? Heyecan başladı mı?"

Elif, gülümseyerek başını salladı. "Çok kalabalık olacak, değil mi?"

"Öyle gibi... Birini çağırıp diğerini atlayalım diyemeyeceğimiz için sayı giderek artıyor. Aras'ın seveni çoktur. Haber hızla yayılacaktır." Eline uzanıp kavradım. "Fazla düşünme. Siz mutluysanız kime ne?"

"Herkes aynı şeyi-"

"Zor o biraz! İnsanların babamdan ödü kopar. Suphi Karaca'yı torun sevgisiyle sarhoş etmiş vaziyettesin." Başparmağımı işaret, parmağım üzerinde kaydırdım. "Böyle hamsi gibi koparıverir kafalarını. O var ya... Nasıl tehlikeli bir adam..." Silah kaçakçılığı, çeteler, mafyalar, haraçlar... Bilmediğim bu yüzünün şokunu yaşıyordum hala. "Korkma. Taş olup ayağına değene, kaya olup kafasına düşer."

İlk üç saniye öylece baktı yüzüme.

Sonrasında gülmeye başladı.

Sakin karakterinin neşeyle parlaması garip bir mutluluk yaratıyordu. Hamileliği daha belirginleştiği için mi yoksa ona alışmaya başladığımız için mi bilmiyordum. Elif, güzeldi. Duru, sakin, huzurlu bir güzelliği vardı. Hala kendime sormuyor değildim. Aras gibi ele avuca sığmayan birini nasıl bu kadar sıkı sıkıya kendine bağlayabilmişti?

Taktik al, Leyla!

Hiç de bile... İhtiyacım falan yoktu.

O telefonları biraz daha görmezden gelirsen öğreneceksin ihtiyacın var mı yok mu?

Sahi, hangi düğmeden kısıyoruz bu sesi?

Mehmet Ayaz ile yüzleşmek için doğru zamanı bekliyordum. Annesi ve babam üvey kardeştiler. Aile adım, yaşadıkları felaketin sebeplerinden biriydi. Süheyla Artuklu görevini yapsa bile dedem için bu tehlikeye girmişti. Ziya Bey, bizi suçlamasa da öyle hissetmiyordum. Ahmet Karaca, İstanbul'un yarısını haraca bağlayan bir mafya babası değil de yardımsever bir iş adamı olsaydı Süheyla Artuklu hala hayatta olacaktı. Merve Derin Artuklu, ailesinden hiç ayrılmayacaktı.

Damat Kaçırma (Final)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin