Dün gece bir felaketin eşiğinden dönülmüştü.
Açmadığım aramaları neticesinde Aras ile görüşen Mehmet Ayaz, az daha buranın konum bilgilerine sahip olacaktı. Gecenin bir vakti bile çıkıp gelse... Evin, karanlıkta dahi ayırt edilen bir karakteri vardı. Anında tanırdı. Anında bağlardı. Anında çözerdi. Bütün her şey anında çökerdi.
Neyse ki konuşma esnasında Elif de buna karşı çıkmıştı.
Sonuç itibariyle nerede olduklarını kimse bilmeyecekti.
Diğer yandan ikinci günümüzde de Yasin ile fikir alışverişinde bulunacağımız vakti yakalayamadım. Bütün zamanım Müberra Hanım ve Elif'le birlikte odalardaki eksikleri belirlemekte geçti.
Üçüncü günde ise Yasin, fazlaca meşguldü.
Dördüncü gün son hazırlıkların koşuşturması vardı.
Yine odamda ve bana bakan dosya ile karşılıklı otururken ne yapacağım düşüncelerindeydim. Bir yandan Mehmet Ayaz Artuklu gerçeğim vardı. Kısa mesajlarla geçiştirdiğim ve sabrını sonuna dek zorladığım... Gerçi bu sabahtan beri herhangi bir bağlantı sağlamamıştık. Diğer yandan ise gittikçe daralan görünmez çemberim...
Yarına katılmam gereken bir toplantım vardı. Bütün günüm ofiste geçecekti.
On beş gün sonraki düğün için tam gaz hazırlık sürecine girmek üzereydik.
Zaman yaratman gerekli, Leyla Karaca.
Daha bir kere katılabildiğim fizik tedavi derslerim...
Evren, daha yavaş gelemez misin?
Bunca şeye nasıl yetişebilirdim?
Önceliğim Mehmet Ayaz'dı. Beni sabahtan beri aramamış oluşunu merak ederek telefona yöneldim. Üç kez çaldı. Bu kadar geciktiğini hatırlamıyordum. Neredeyse kapanmak üzereydi ki sesi belirdi. "Leyla!"
"Mer-haba!" Arkadan müzik sesi mi geliyordu? "Uygun musun?"
"Bir akşam yemeğindeyim."
"Tamam." Öyleyse kapatmalı mıydım? Biraz bekledim. "İş yemeği mi?"
"Hayır, Leyla. Bir süredir görüşmediğim arkadaşlarımla..."
Arkadaşlar... Çoğul eki kulağımdan kaçmadı. "Ben o zaman... Sonra görüşürüz."
"Görüşürüz, Leyla."
Çok soğuk! Bu şekilde olmaktan nefret ediyordum. Mesafeli ses tonundan da hoşlanmıyordum. Eksik ve yabancı hissettiriyordu. Senin hatan... Telefonlara çıkmamış olmam bu mesafeyi hak ettiğim anlamına gelmezdi. Sadece... Karışık! Durumumu ifade edecek en iyi kelime buydu. Karışıktım. Beni zorlayan bir duygu faktörü vardı ve nasıl tepkileri vermem gerektiğini kontrol edemiyordum. Çocukluk ediyorsun, Leyla.
Saat sekizi henüz geçiyordu. Geç değil.
Tekrar telefona uzandım. "Aslında ben de dışarıdayım." Diye atıldım aramam yanıtlanınca.
"Bize katılmak mı istiyorsun?"
Evet! "Şey... Seni-görmek istiyorum." Gülmeye benzer sesler çıkardığını yakaladım. "Mahsuru yoksa tabi..." Şu arkadaş grubunu görmek istediğim de bir gerçekti. Üzerimi değiştirmek için bir kapıdan küçük odaya geçtim. "Neredesiniz?"
"Etiler." Harika! Karşıya geçmem zamanımı alacaktı. "Bir süre buradayız."
"Öyleyse görüşürüz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Damat Kaçırma (Final)
RomanceOlaya hiç bu açıdan bakmadım ben. Hayatım boyunca o kadar çok şey kaçırdım ki... Hayaller, dostlar, mutluluklar, güven, aşk, eğlence... Ama bu adam! Kaçırdığım en iyi şeydi.