Benim bu durumla hiçbir ilgim yok, demek istedim. Ama bir kelime edersem beni öldüreceğinden şüphem kalmadığı için ses çıkarmadım. Yerinden kalktı. Nereye gidiyordu? Tezgâhı dolandı. Hey! Biraz ilerideki bıçağın önünde durdu.
Belimdeki silaha davrandım.
"Dur orada, Artuklu!"
Emniyet kilidini açtım ve ne kadar ciddi olduğumu gösterdim.
"Bu saçmalığa son vereceksin." Sanki arada onu vurmaya hazır bir silah yok gibi davranıyordu. Bıçağı aldı. "Hemen!" Çevirdi ve iki elinin arasına soktu. "Silahı bırak, Leyla." Bıçağı üç-dört kez aynı noktaya sürtmesi yetmişti. Özgürdü. Tümüyle...
"Hiçbir yere gitmiyoruz. Ortada bir yanlış anlaşılma olduğu açık. Eminim çözülecektir."
Bana döndü. Bileklerini ovuşturduğunu gördüm. "Çözülecek." Silaha baktı. "Sen her şeyi şakıdığın zaman... Sebep olduğun bütün pislikleri temizleyeceksin, Leyla Karaca." Bana doğru bir adım attı. Doğrulttuğum silahı daha sıkı kavradım.
"Seni vuracağım."
Bir kaşını kaldırdı. Ciddi olduğuma inanmıyordu. Ateş ederken gözlerinizi hedeften ayırmayın, Leyla Hanım. Hareketin bir sonraki adımını görmek zorundasınız. Aksi takdirde hem kendinize hem karşınızdakine ciddi zararlar verebilirsiniz. Bir adım daha yaklaştı. Uzansa beni tutabilecek kadar mesafe kalmıştı. Yanılmadım. Yakalayabileceğini düşünerek uzandığında koluna nişan aldım.
Tetiği çektim.
"Seni sürtük!" Sürtük mü?
Dönüp kolunu tuttu.
Mehmet Ayaz Artuklu'yu vurdum. Parmaklarının arasından sızan kanı gördüğüm halde duruşumu bozmadım. Bir an sonra bana döndü. Üstüme atılıp atılmayacağından emin değildim. Silahı kaldırdım ve başına hizaladım. "Az önceki uyarı ateşiydi. Bir adım daha atacak olursan etkisiz hale geldiğinden emin olacağım."
Kan, kolundan aşağı yol izliyordu.
Arkadaki ahşap kapakta bir delik dikkatimi çekti. Anlaşılan sıyırıp geçmişti.
"Yaranı temizleyeceğim. Koltuğa geç." Silahı, hareket etmesini ifade edeceğim şekilde kıpırdattım. Ciddiye aldı. Tezgahın arkasından çıktı. Peşindeydim hemen. Giriş kapısının önündeki dolaba kaydım. Yasin'in bıraktığı yedek ipler için çekmeceleri hızla açıp kapadım. İkinci çekmecede ip rulosu ile kelepçe buldum. Kelepçenin çekmecede ne işi vardı? Dokunmadım bile. İpi alıp koltuğa geçtim.
"Ellerini görebileceğim şekilde uzat." Kıpırdamadı. "Ellerinizi uzatın." Diyerek ısrar etmek durumunda kaldım. "Sizi bağlayacağım." Bir süre anlamsızca yüzüme baktıktan sonra emrime uydu. Kanlı elini diğeri ile birleştirdi. Başımı kaldırıp önce yarasına sonra da yüzüne baktım. "Sizi vuracağım konusunda uyarmıştım."
"Kana susamış sürtüğün tekisin."
Ağır bir itham olmuştu ve duymazdan gelmeyi tercih ettim. Ellerini yeterince sıkı ve kaçması imkansız şekilde bağladığıma emin olduktan sonra artan ipi kesmek için Mehmet Ayaz Artuklu'nun az önce kullandığı bıçağı aldım. Aynı şekilde ayaklarını da bağladım. Sıra yarasındaydı. Ondan önce silahı ulaşamayacağı ve göremeyeceği bir rafa kaldırdım.
Kabın içine biraz su aldım. Temiz bir bezle birlikte sehpanın üstüne kaldırdıktan sonra pansuman için gerekli şeyleri bulma umuduyla banyoyu karıştırdım. En azından pamuk, biraz sargı bezi ve oksijenli su vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Damat Kaçırma (Final)
RomansOlaya hiç bu açıdan bakmadım ben. Hayatım boyunca o kadar çok şey kaçırdım ki... Hayaller, dostlar, mutluluklar, güven, aşk, eğlence... Ama bu adam! Kaçırdığım en iyi şeydi.