Bana âşık!
Aklım birkaç saniyedir tam tutulma evresindeydi. Beyin hücrelerim var oluş görevlerini yerine getirmediği gibi sinir hücrelerim de nörotik zinciri kuramıyordu. İşletim ağımdaki her şey tepetaklak bir haldeydi.
Kelimelerin ağırlığının farkında mıydı?
Söylediklerinin ne anlama geldiğini biliyor muydu?
Gerçek miydi?
Evet! Bazı etkileşimler olduğunu kabul ediyordum. Daha heyecanlı, daha mutlu, çok daha farklı... Kimi zaman gerçekliğin üstünde... Kimi zaman huzurun altında... Mehmet Ayaz Artuklu ile her şeyi çok uçlarda yaşadığımı kendimden saklayamazdım.
Aşk!
Üç sesin yan yana dizilmesinin ötesindeydi.
İki insanın öylece âşık olması mümkün müydü?
Aras ve Elif var.
Annem ve babam var.
Biraz daha derinden düşünürsem örneklerimi çoğaltmam mümkündü. Ama ben ve Mehmet Ayaz Artuklu! Bu olabilir miydi? Gerçekleşebilir miydi? Büyüyebilir miydi? Kabul edilir miydi? Leyla, duyduklarına odaklan. Ah! Başaramıyordum. Aklımın girdabında öyle çok soru dönüyordu ki çıkış görmüyordum. Leyla, odaklan.
"Stockholm Sendromu olmadığına emin misin?"
O ne be?
Geri zekalı!
Ağzımdan böyle bir cümle çıktığına inanamıyordum.
Süzme salak!
Elimi bırakan adama baktım gözlerimi kırpmadan.
Öyle öküz gibi kalırsın işte.
Lütfen, birkaç saniye geri gidelim. Evren bu duama karşılık vermeliydi. Allah'ım sen bu kızı, affet. Bilerek söylemedi. Evet, kesinlikle farkında değildim. Mehmet Ayaz, belimdeki kavrayışı çözerek bir adım geri çıktı.
"Hayır, Leyla. Herhangi bir sendrom içerisinde değilim."
Ses tonu buz gibiydi. Bütün duygu yoğunluğunun patlayıp bir anda kaybolmasının sorumlusu bendim. "Biliyorum." Hah! Açıkla şimdi Leyla. "Sadece bir an... Çok şaşırdım." Ellerim boşlukta anlamsızca sallanıyordu. "Bu-bunu beklemiyordum. Ben... Yani bana... O anlamda duygular hissetmen..." Cümlelerim çıkmaza girmeye başlamıştı. "Çok imkansız."
"Çok imkansız?"
Evet. İmkansızın çok olanından... "Sana her kadının yaklaşacağı gibi yaklaşmakta zorluk çekiyorum. Dengeyi sağlamakta zorlanıyorum. Ben de... Kadınsal bir takım eksiklikler var. Kafamın içinde... Yanımda olman beni heyecanlandırıyor. Bazen dikkatim dağılıyor. Önceliklerim değişiyor. Gözüm hiçbir şeyi görmüyor. Seni kızdıracak şeyler yapabiliyorum." Bu listeye girecek olursam sabaha kadar buradaydık. "Hedefime giden yolda bütün detaylar önemini yitiriyor. Hem... Ben, seni vurdum. Seni, yaraladım. Kaçırdım. İlaç verdim. Elektrikle bayılttım. Ben yaptım. Korkunç vasıflara sahibim. Cilve yapamıyorum. Seni nelerin mutlu edeceğini bilmiyorum. Nelerden hoşlanırsın? Nelerden zevk alırsın? En sevdiğin şeyleri bile bilmiyorum."
Kollarını göğsüne kavuşturmuş bir şekilde sadece dinliyordu.
"Neden öyle bakıyorsun?"
Bir adım attı.
"Neden öyle bakıyorsun?"
Soruma cevap vermeyerek bir adım daha atmasıyla geri çekildim.
"Seni kızdırmış olmalıyım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Damat Kaçırma (Final)
Roman d'amourOlaya hiç bu açıdan bakmadım ben. Hayatım boyunca o kadar çok şey kaçırdım ki... Hayaller, dostlar, mutluluklar, güven, aşk, eğlence... Ama bu adam! Kaçırdığım en iyi şeydi.