Otuz Üçüncü Bölüm

54.9K 3.3K 290
                                    


Günler sonra...

Hatta haftalar...

Hastanede başlayan yeni güne evimde, odamda devem ediyordum. Nihayet! Açık boğaz manzarası, temiz deniz kokusu, sonbaharın ılıklığı, korudan gelen kuş sesleri... Bütün bu karışım, kullandığım onca ilaçtan çok daha sağlıklı hissettiriyordu. Bir de normal besinlere dönebilsem... O zaman her şey kusursuz olacaktı.

"Bitirdiysen alıyorum, Leyla."

Pirinç lapası ve haşlanmış sebze püresinden bir şey kalmamıştı zaten. Tepsiyi anneme uzattım. "Herkes çıktı mı?" Onayladı. "Eren?"

"Seni görmek için baya direttiyse de babasını geçemedi tabi." Odanın girişinde bekleyen kadına tepsiyi verdikten sonra yanıma döndü. "Aras da Elif'i doktora götürecek. Geçen gittiğimizde cinsiyetleri göremedik. Bakalım bu sefer gösterecekler mi kendilerini?"

"O kadar oldu mu?"

Kabaca hesapladım. Düğün döneminde iki buçuk aylık hamileydi. Geçen iki aylık zamanı da eklediğimizde... "Dört buçuk aylık oldular mı?" Annem başını salladı. Şaşkınlığımı gizleyemedim. "Karnı belli olmaya başladı mı? Hareket ediyorlar mı?"

"Biraz büyüdü tabi. Sakinler, maşallah..." Dudaklarını ısırıp başını abartıyla salladı. "Aman! Ben sizden neler çektim öyle. Ne uyuturdunuz. Ne yemek yedirirdiniz. Bulantılar, baş dönmeleri..." Kadına nasıl bir travma yaşattıysak kırk beşinde bile hala atlatamamıştı.

"Peki, neye karar verdiniz? Hiç konuşuldu mu?"

"Leylacığım, sen daha tam iyileşememişken bir düğün yapacağımızı sanmıyorum. Zaten Elif de böyle gösterişli bir şeyler istemiyor." Ses tonundaki hayal kırıklığı açıktı. Aras için düşündüklerinin çok farklı olduğunu biliyordum. "En kısa zamanda aileler ve dostlarımız arasında sade bir tören düzenleyeceğiz."

Üzgündü. Elimi uzatmamla yanımdaki boş kısma oturdu. "Aras, çok mutlu... Çok da seviyor." Söylediklerimin her kelimesini onayladı. "Eren'e anlı şanlı düğün yaparız."

"Sırada sen varsın."

Ta-ta-ta-dam!

Neden bilmiyorum ama bu söylediği beni fena güldürdü. Evlenmek ve ben! Aynı cümlede, yan yana bile çok saçma duruyordu. Resmen anlatım bozukluğu! Acı gerçeği ona yansıtmak yerine sessiz kalma hakkımı kullandım. Kendisini böyle teselli etmesine izin verecektim.

Akşama kadar önümde uzanan boş zamanı, yasaklaması kalkan bilgisayar ve telefon başında geçirdim. Geçmiş gündemleri, ekonomi dünyasını hatta magazin haberlerini bile uzun uzun inceledim. Teknolojik gelişmeler içerisinde gözüme kestirdiğim yeni modellerin bir listesini hazırladım ve Sevgi'ye ilettim. Ah! Bir de onu teselli etmesi vardı. Yaklaşık yirmi dakika boyunca gözyaşları, hıçkırıkları arasında iyi olduğum konusunda ikna performansı göstermiştim.

İş konusunda kendime yüklenmeyeceğime söz verdiğim için maillerimi birkaç gün daha bekletecektim.

Günün ilk aramasını bağıran telefonuma ulaştım.

Mehmet Ayaz'ın adını gördüğümde duraksadım. Geçen gece yaşadığım utanç yanaklarımı yakmaya başladı. Görmediğim bahanesine sığınarak bu görüşmeyi erteleyebilir miydim? Sanmıyorum. Yanıtladım.

"Merhaba, Leyla." Konuşmadan önce birkaç saniye bekledim. "Orada mısın?" İstemsiz bir hareketle başımı salladığımı fark ettim. Hala benden bir yanıt bekleyen Mehmet Ayaz'a 'evet' diyebildim. "Hastaneden ayrıldığını öğrendim."

Damat Kaçırma (Final)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin