Kitap 2 - 35.Bölüm: Yüce Atanın Mezarı

2K 196 37
                                    

İyi okumalar dostlarım...

----------

Güneş kızıl bir tona bürünmüştü. Yavaş yavaş batıyor ve yerini gümüş bir tepsi gibi parıldayan Ay'a bırakıyordu. Yıldızlar, Ay'ın parlak ışığına eşlik ederken soğuk ve kurak bir rüzgar Kuzey Riha Çöllerini süpürüp geçiyordu. Issız ve ucu bucağı görünmeyen kum yığınları...
Gece karanlığın çökmesiyle birlikte sıcaklık bir anda düşmüştü. Çöl yaratıkları avlanmak için yerlerinden çıkarken rüzgarın kasvetli ıslığı geceyi daha ürkütücü bir hale getiriyordu.

Başında kapüşönü bulunan genç bir kız zor adımlarla yürüyordu. Üzerinde yırtık ve kirli bir cübbe vardı. Elbiselerinin tamamı yıpranmıştı. Suratındaki ifadeden korktuğu ve yorgun düştüğü belli oluyordu. Yüzündeki kirlere rağmen Ay ışığının altında güzelliği açığa çıkıyordu. Yalpalayarak yürürken her adımında bir ayağa kuma batıyor ve tekrardan çıkartıyordu. Bilinmezliğin verdiği korku bakışlarının derinliklerindeki çaresizlikten net bir şekilde anlaşılıyordu. 

"Lütfen biri yardım etsin! Neredesiniz!?"

Genç kız gözünden süzülen bir damla yaşı elinin tersiyle silerken bağırdı. Ne yapacağını bilmiyordu. Nereye gideceğini bilmiyordu ya da nasıl buraya geldiğini... Uyandığında esir edilmişti. Şu anda kaçmayı başarmış olsada gecenin ıssızlığına yakalanmış ve bilinmezliğin ortasına düşmüştü. Biraz daha ilerleyecek gücü kalmamıştı. Dişlerini sıkıp zorlukla bir adım daha atarken dizlerinin üzerine düştü ve yüz üstü kumlara saplandı. Göz kapakları ağırlaşırken gözlerinden süzülen bir damla yaşla birlikte mırıldandı.

"Aiden..."

Bilincini kaybederken son duyduğu şey bir bulutun bile bulunmadığı gökyüzündeki şimşeğin öfkesini kusarmışçasına çakmasıydı. Bu genç kız Ela'dan başkası değildi... Birkaç dakikanın ardından kumul tepelerde tuhaf bir hareketlilik yaşanmaya başlamıştı. Kum taneleri bir sel gibi Ela'nın üzerine doğru kaymaya başlamıştı. Sanki bir çığ gibi kumlar Ela'nın üzerini kapatıyordu. Birkaç nefeslik sürede Ela tamamen kumlara gömülmüştü. Hemen ardından kumların arasından gökyüzüne doğru bir kule yükselmeye başlamıştı.

Tamamen kum taşlarından yapılmış kule sanki bir başka yapıya aitmiş gibi duruyordu. Kulenin tepesinde büyük bir baykuş vardı. Gece karanlığında tam olarak nasıl bir şey olduğu görünmesede onun bir baykuş olduğunu anlamak zor değildi. Baykuş başını çevirip Ela'nın birkaç saniye önce durduğu bölgeye bakarken gümüş rengindeki gözlerini kıstı ve durgun bir ses tonuyla konuşmaya başladı.

"Yüce Ata Rabuga'nın mezarına girecek kadar niteliklisin genç Süvari. Bakalım içerideki tehditlere karşı ne yapabileceksin. Seni bekliyor olacağım..."

Baykuş konuştuktan sonra kanatlarını gerdi ve sert bir şekilde çırptı. Gökyüzüne doğru yükselirken tiz bir çığlık attı ve kulenin etrafında bir tur döndükten sonra açık olan pencereden son süratle içeri girdi.
Aynı anda kule tekrardan alçalmaya başladı ve sanki hiç var olmamış gibi kumlara gömüldü...

*****

Ela gözlerini yavaş yavaş açarken başını kaldırdı ve şaşkın bir şekilde etrafına bakmaya başladı. Tavanda ve duvarlarda bulunan yeşil taşlardan yayılan loş ışıkla birlikte küçük bir odada olduğunu anlaması pekte zor olmamıştı.

Yavaşça yattığı yerden kalkarken üzerini kontrol etmeye başladı. Üzerindeki yırtık ve yıpranmış cübbe artık yoktu. Bunun yerine tamamen siyah ve hareketleri kısıtlamayan bir giysi vardı. Bu giysiler vücut hatlarını birazda olsa belli ediyordu fakat buna rağmen onu hiç kısıtlamıyordu. Ayrıca Ela ufak tefek yaralarının da tamamen kapandığını anlamıştı. Dantianı bayılmadan önce tamamen  kurumuştu fakat şimdi doğa enerjisiyle dolup taşıyordu.

Ölümsüz Kral - Kitap 2: Karanlığın Yükselişi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin