Kitap 2 - 97.Bölüm: Sınırların Ötesindeki Duyular

1.2K 144 51
                                    

Bu bölüm okuyucularım arasından anne olduğunu tek bildiğim kişiye, yani SevgiKaraca566'ya ithaf edilmiştir. Baş tacımız olan annelerimizin anneler günü kutlu olsun.

İyi okumalar dostlarım...

----------

Aiden, Miharbi'nin sorusuyla birlikte sadece gülümsedi ve eliyle ateşin yanını işaret etti. Bir yandan da ateşin üzerine koyduğu çaydanlığı kaldırıp 2 fincan çıkardı. Kızıl Bulut Çayını yavaşça fincanlara doldururken Miharbi'nin hâla ayakta durduğu fark etti.

"Otur kaplancık. Sana her şeyi anlatacağım. Sakinleş biraz. Senin de bana anlatacağın birkaç şey olmalı. Eğer izlendiğinden korkuyorsan merak etme. Senin gibi aura küresi yapmaya gerek duymasam da algımı birkaç kilometre çevreye yaydım. Birkaç büyülü yaratık dışında hiçbir canlı yok." dedi Aiden sakin bir sesle.

Miharbi temkinli bakışlarla çevresindeki karanlığı süzerken nerede olduğunu anlamaya çalışıyordu. Arkasında gördüğü hava gemisiyle birlikte hâla aynı yerde olduklarını anladı. Ayrıca yerde bilinçsiz bir şekilde yatan Haku'da dikkatini çekmişti. Onu kısa bir süreliğine süzdüğünde kalp atışlarının normal olduğunu fark etti. Yani Haku tamamen iyileşmişti. Miharbi buna pekte şaşırmamıştı. Onun ölümcül yaralarını iyileştirmiş olan Aiden birkaç kırık ve incinmeyi kolayca halledebilirdi. Bakışları tekrar Aiden'e döndüğünde onun kucağındaki 2 metre boyutlarında olan yılanı gördü. Bu Rebius'tu. Gökyüzü Sedef Yılanı, yani Kutsal Sınamayı atlatıp Tanrı Yaratığına evrilen büyülü yaratıktı...

Miharbi onun derin bir transta olabileceğini düşündü. Ne de olsa Kutsal Sınamayı atlattıktan sonra kendisine gelmesi biraz uzun sürebilirdi. Miharbi çevrenin güvenli olduğuna kanaat getirdiğinde şaşkınlığını bir nebze de olsa üzerinden attı ve Aiden'in işaret ettiği yere gelip çömeldi. Aiden sıcak bir gülümsemeyle bir fincan dolusu Kızıl Bulut Çayını Miharbi'ye uzattı. Miharbi ifadesiz bir yüzle Kızıl Bulut Çayını alırken aklından bir anlığına Aiden'in çaya bir şey katmış olma olasılığı gelmişti. Zehir veya ona benzer bir şey. Fakat sonrasında bunun ne kadar da aptalca bir fikir olduğunu düşündü. Aiden'in onu onlarca kez öldürebileceği kadar fırsat geçmişti eline. Fakat hiçbirinde onu öldürmemiş hatta iyileştirmişti. Bu yüzden Aiden'e karşı içten içe büyük bir sempati besliyordu. Aynı zamanda ona güvendiği de söylenebilirdi.

Aiden fincanından yükselen dumanı içine çekti ve fincanından yavaşça bir yudum aldı. Miharbi de aynı şekilde Kızıl Bulut Çayından bir yudum alırken bedenini saran rahatlama hissiyle birlikte irkilmeden edemedi. Şu anda çayın gerçekten de sinirleri yatıştırdığına ve insanı ferahlattığına emin olmuştu. Hatta iç kanamalarının bile daha hızlı bir şekilde iyileştiğini hissedebiliyordu.

Miharbi başını kaldırırken Aiden'in onu sıcak bir gülümsemeyle birlikte izlediğini fark etti. Sorgulayan bir yüz ifadesiyle o da Aiden'e bakarken bir an önce aklındaki soruların cevaplanmasını istiyordu. Yoksa bu sorular zihnini kemirip onu germeye devam edecekti.

"Çayımızı içmeye başladığımıza göre konuşmaya başlasak mı artık?" diye dayanamayarak sordu Miharbi. Ortamın sessizliği onun kafasındaki soru işaretlerinin artmasından başka hiçbir işe yaramıyordu. Aiden sessizce çayından bir yudum daha alırken kafasını kaldırıp gökyüzünü izlemeye başladı. Ay'ın yavaş yavaş battığını gördüğünde şafak vaktine birkaç saatin kaldığını anlayabiliyordu. Birkaç saniye öylece durdu. Sessizce gökyüzünü seyretti. Sonrasında bakışlarını gökyüzünden ayırmadan durgun bir ses tonuyla söze girdi.

Ölümsüz Kral - Kitap 2: Karanlığın Yükselişi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin