Kitap 2 - 20.Bölüm: Alternatif Gelecek

2K 211 36
                                    

İyi okumalar dostlarım...

----------

Aiden gözlerini yavaşça açarken kendisini kanlarla yıkanmış bir ovanın ortasında buldu. Her yanda ölü cesetler ve kopmuş uzuv parçaları vardı. Ovanın ortasından geçen nehir kan yüzünden tam anlamıyla kızıla boyanmıştı. Ağır bir kan kokusu tüm ovaya hakimdi. Gökyüzündeki kara bulutların arasından düşen Ay ışığı, bu dehşet verici manzaranın tam olarak görünmesini sağlıyordu. Aiden bir anda ayağa kalkarken suratında korku ve bir şaşkınlık dolu bir ifade belirdi.

"N-Nerdeyim ben?"

İstemsizce titreyen sesiyle kendi kendine sordu. Gökyüzünde ejder kükremesini anımsatan bir gök gürültüsü duyulduktan sonra bardaktan boşalırmışçasına yağmur yağmaya başladı. Aiden'in üzerine düşen her bir yağmur damlası bedenine temas ettiği anda buharlaşıyordu. Fakat her bir damla düştüğü yeri aynı zamanda yakıyordu. Yağmur suları kanlı toprağı silip süpürürken Aiden yavaşça yürümeye başladı.

Soğuk ve kanlı cesetlerin arasından geçerken içini bir ürperti kaplamadan edemedi. Sanki ölüm ile burun burunaymış gibi hissediyordu. Bir süre daha yürüdükten sonra gördüğü ceset yığınıyla birlikte kaskatı kesilmişti. Tekrardan dizleri üzerine düşerken gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Bu gördüğü manzara karşısında göz yaşlarına hakim olması gerçekten mümkün müydü?

Gökyüzünden düşen her bir yağmur damlası kana dönüşmüştü. Aiden'in karşısında değer verdiği ve korumak için uğraştığı herkesin cansız bedeni duruyordu. Ela, Haku, Bei, Yuna, Eric, Arel, Aeos, Rai Ku, Rebius ve hatta Huan bile... Aiden öfke ve nefretle güçlü bir çığlık savururken arkasında soğuk bir nefes hissetti

"Görüyorsun değil mi? Değer verdiğin, sevdiğin, dost hatta ailen olarak gördüğün herkesin cansız bedenleri karşında duruyor..."

Kulaklarını dolduran tanıdık ses ile birlikte Aiden'in gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Bedeni istemsizce titrerken kan damlaları yüzünden kızıla boyanmış suratıyla birlikte arkasını döndü. Karşısında neredeyse kendisiyle birebir aynı olan bir iblis duruyordu. Tek fark vardı! O da, iblisin kar tanesi kadar beyaz olan saçları ve şeytanı bile korkutacak derecede ürkütücü olan gülümsemesiydi.

"S-Sen! Ne arıyorsun burda?"

Aiden titreyen sesiyle konuşurken bir kaç metre öteye sıçramıştı. Karşısında duran bu kişi, öldüğü zaman ruhu kader zincirleri tarafından kemirilip sarmalanırken onunla konuşan iblisti. Aiden, ondan hiçbir tehdit algılamıyordu. Fakat bu ondan korkmadığı gerçeğinide değiştirmezdi.

İbis hafifçe gülümsedi ve birkaç adım atıp cesetlerin yanına geldi. Başını Aiden'e çevirirken durgun bir ses tonuyla konuşmaya başladı.

"Bunu bana değil kendine sorman gerekiyor Aiden. Beni buraya çağıran sensin!"

Aiden, iblisin konuşmasıyla birlikte derin bir nefes aldı ve ona tuhaf bakışlar attı. Titreyen elini kaldırıp kendini işaret ederken inançsızlıkla konuşmaya başladı.

"B-Ben mi? Ben seni bir yere falan çağırmadım! Buraya daha nasıl geldiğimi ve buranın neresi olduğunu bile bilmiyorum!"

İblisin gülümsemesi suratına yayılırken hafifçe eğilip elini cesetlerin arasına daldırdı. Kimsinin bağırsakları karnından dışarı çıkarken kimisinin karnı deşilmiş ve tüm iş organları dışarı saçılmıştı. Bu cesetlerin birçoğu Aiden'in yakın dostları ve ailesi olarak benimsediği insanlardı. Tanımadığı birkaç kişi de vardı. Aiden boğazına kadar gelen kusmuğunu sert bir şekilde yutkunup kusma isteğini bastırırken başını başka bir yöne çevirmeden edemedi. Sanki bu yaşadıkları tamamen gerçek gibiydi. Fakat, bir yandan da bunların hiçbirinin gerçek olmadığı hissediyordu.

Ölümsüz Kral - Kitap 2: Karanlığın Yükselişi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin