Kitap 2 - 42.Bölüm: Yer Altındaki Yuva [5]

1.6K 185 72
                                    

İyi okumalar dostlarım...

----------

Belinda'nın suratında korku dolu bir ifade vardı. Bedenin her noktası kasılıyordu. Hücreleri faaliyetlerini sürdürmeyi bırakmış ve bir bir patlamaya başlamıştı. Belinda acı dolu bir çığlık atmaya çalışsada ağzını dahi açamıyordu. Sadece iniltiler duyuluyordu. Göz ucuyla etrafa baktığında emrindeki bütün örümceklerin katledildiğini gördü. Geriye sadece onu kurtarmaya çalışan ve Feng'in yaraladığı örümcek kalmıştı.

Yuna'nın suratına baktığında kalbini büyük bir korku sarmaladı. Titremeden edememişti. Yuna'nın suratındaki iblis vari ifade bu kadar genç bir kıza ait olamazdı. Yani Belinda böyle düşünüyordu. Belinda'nın ağzından kan sızmaya başlarken Yuna ürkütücü bir kahkaha savurdu. Birkaç adım atarken Belinda'nın bedeni yavaşça havaya yükseldi. Yuna şu anda onun kanını büküyordu!

"Sana sorduğum zaman cevap verseydin daha az acılı olacaktı. Fakat bunu sen istedin. Zihnine girip o gereksiz bilgi yığını arasında sorumun cevabını arayacağım."

Yuna sitem eder bir tonda konuştu. Belinda birkaç santim havaya yükselmişken Yuna bileklerini yavaşça oynattı ve derin bir nefes aldı. Bir elini Belinda'nın alnına diğerini ise tam olarak kalbinin üzerine koymuştu. Belinda'nın bir anda nefesi kesilirken Yuna'nın suratındaki ifade yavaş yavaş değişmişti. Yuna'nın alnında ter damlaları birikirken derin derin nefes almaya çalışıyordu. Gözleri hafifçe parıldamaya başlarken parmaklarının ucunda biriken yoğun enerji bir anda Belinda'nın bedenine girmeye başladı.

Bei bu sahneyi izlerken gözleri şaşkınlıkla büyümüştü. Yuna'nın bu yetenekleri oldukça tehlikeliydi. Hatta dünya çapında yetişimci olmayan kişiler onun büyük ihtimalle bir iblis tarafından lanetlendiğini sanacaktı. Çünkü kan bükmek bazı inançlara göre sadece gerçek iblislere mahsustu. Fakat bazı rivayetler ise bu güne kadar tarih boyunca sadece tek bir soyun kan büktüğünü söylüyordu. Çok uzun yıllar önce bu soyun neredeyse tamamı katledilmişti fakat hala bazılarının hayatta olduğu düşünülüyordu. Tabi ki bu sadece bir rivayetten ibaretti.

"İnanılmaz! Gerçekten de onun kanını büküyor!"

Bei istemsizce bağırdı. Böyle bir olaya şahit olmak pekte mümkün değildi. Bei başını yavaşça Feng'e çevirirken şaşkınlığını bir kenara bıraktı ve ciddi bir ifadeyle konuşmaya başladı.

"Kaçırılan insanlarla ne yapacaklar Feng? Bunu bildiğini söylemiştin..."

Bei meraklı bir yüz ifadesiyle sordu. Kaçırılan yüzlerce kişi vardı ve Bei, doğal olarak Tarikatın onlar hakkında ne yapmayı düşündüğünü merak ediyordu. Feng'in gözleri dolarken konuşmaya başladı. Sesi az çok titriyordu.

"Onları buranın hemen yüz metre ilerisindeki devasa bir mağarada tutuyorlar. Her biri o kokuşmuş örümcekler tarafından sarılmış ve bir koza haline getirilmişti. Orda birkaç tane adam da vardı ve onların konuşmalarını duydum. Onların söylediklerine göre kaçırılan bu kişileri önce bir yapının inşaa edilmesinde kullanılacaklar. Sonrasındaysa... Bir ayin! Onları kurban edecekler usta! V-Ve sadece burdakiler değil dünyanın dört bir tarafından, kasabalarda yaşayan kişileri kaçırıyorlar. Kaçırdıkları kişilerin genellikle kasabadan olmasının nedeni ise kasabadaki insanların daha masum ve daha savunmasız olmaları!"

Feng konuşurken gözlerinden birkaç damla yaş süzüldü. Bu kadar çok kişinin ölme düşüncesi bile onu korkutmaya yetiyordu. Her ne kadar yaşıtlarından daha olgun olsada daha ölüm kavramına pek alışamamıştı. 8 yaşında ki bir çocuk için zaten bu çok doğaldı. Bei dişlerini sıkarken Feng'in başını bir abi edasıyla okşadı ve bakışlarını tekrardan Yuna'ya çevirdi.

Ölümsüz Kral - Kitap 2: Karanlığın Yükselişi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin