3. Kişi Ağzından:
Prens James saraya geldiği ilk anda Maryse'in bulunduğu kraliyet salonuna yönlendirilmişti.
"Hoşgeldin James, seni sarayımda görmek çok büyük bir şeref."
"Ben de aynısını düşünüyorum Maryse, isminle hitap edebilirim öyle değil mi?"
"Nasıl rahat hissedersen öyle seslenebilirsin." Demişti Maryse. "Odanı gösterecek dışarıdaki askerler. Akşam da hep beraber yemek yiyeceğiz."
"Teşekkürler, akşam görüşürüz o zaman."
James kapıya yöneldiği sırada kapı açıldı ve bu sırada Clarissa kapıdan içeriye girmişti. James kızı gördüğü zaman birkaç saniye şaşkınca kızı süzdü.
Clary ona bakan gözlerden dolayı biraz tedirgin olmuştu.
"Gerçekten güzel olduğunu duymuştum ama bu kadarını beklemiyordum."
"Anlamadım?"
"Ben James, prens James. Komşu krallığınızın prensiyim. Sen de sanırım Isabelle olmalısın."
James ona elini uzatığında Clary anlamaz gözlerle Maryse'e bakmıştı.
"James, o benim kızım Isabelle değil. Kendisi yardımcımın kızıdır, ismi Clarissa."
"Şey evet, ben Clarissa." Deyip elini ona uzattı Clary. James onun elini tutup hızlıca dudaklarına götürmüştü.
"Tanıştığıma memnun oldum Clarissa, seni de akşam yemeğinde görebilecek miyim?"
"Ben... sanmıyorum. Yani..."
Clary elini panikle çekip Maryse'e bakmıştı.
"Ben sonra gelirim kraliçem."
Hızlıca odadan çıkarken James Maryse'e dönmüştü.
"Akşam yemeğine onun da katılmasını istiyorum, eğer sakıncası yoksa."
"Tabii, sakıncası yok."
"Teşekkürler. Ben odama geçsem iyi olacak."
James selamını verdikten sonra odadan çıkmıştı. Bu kız cidden ilgisini çekmiş görünüyordu.
...
Alec:
"Sence bu nasıl oldu Magnus?"
Akşam yemeğinde güzel bir şeyler giymek istediğim için Magnus'un da fikrini almak istemiştim.
"Güzel oldu. Diğeri de güzeldi."
"Hiç yardımcı olmuyorsun." Deyip bıkkınlıkla sırtımı dolaba yasladım.
"Neden bu kadar özeniyorsunuz ki?"
"Saraya bir prens geldi de, akşam yemeğini bizle yiyecek. Güzel bir şeyler giymek istedim."
Magnus bir kaşını havaya kaldırıp beni süzmüştü.
"Anladım. Özel bir hazırlık yani."
"Öyle de denebilir. Senin göz zevkin benden daha iyi gibi, o yüzden tavsiyelerine ihtiyacım var."
"Bordo sizin renginiz bence. Beyaz tenli insanlara bordo ve lacivert çok yakışıyor." Deyip dolabıma yöneldi Magnus ve içindekilere bakmaya başladı. Güzel bir gömlek çıkarıp bana uzattı. Gömleği üstüme geçirdiğim zaman yandan bir kumaşı alıp gömleğin boyun kısmına bağladı.
"Güzel oldu." Deyip elini omzuma indirmişti. "Size yakışıyor böyle şeyler."
Bunu dedikten sonra elini yüzüme çıkardı ve uzanıp dudaklarıma bir öpücük bıraktı.
"Gece yanınıza geleyim mi?"
"Yemekten sonra dinlenmek istiyorum, yalnız kalsam daha iyi."
"Sizi yoracak bir şey yapmıyorum ki." Dediğinde ondan uzaklaştım ve aynada kendime baktım. Hoş gözüküyordum cidden.
"Sence takı takmalı mıyım?"
"Bu prens çok mu değerli birisi?"
"Daha önceden tanışıyoruz, değerli denemez."
Ona baktığımda anlamsız bakışlarını üstümde hissettim.
"Bir saniye, sen kıskandın mı?"
"Ne? Ben... ha... hayır tabii ki. Ben... kıskanmadım, niye kıskanayım?"
"Hoşuna gitmiş gibi durmuyor bu durum." Dediğimde önüne döndü ve bir şey demeden yeri inceledi. "James buraya kız kardeşimle tanışmak için geliyor, rahat olabilirsin."
"Öyle mi?" Deyip bana baktı ve gülümsedi. "Şey ben... kıskanmadım ama sadece... siz ekstra hazırlık yapmak istediniz..."
"Gece yanıma gelme demiştim ya, şu an fikrim değişti." Deyip ona yaklaştım ve saçını elimle okşayıp bana bakmasını sağladım. "Bu tatlılığı yanımda görmek istiyorum."
Yüzüne bir gülümseme yayıldığında uzanıp dudaklarına uzunca bir öpücük bırakmıştım.
"Kıskanç bir insanım dediğin zaman böyle bir şey beklemiyordum yalnız, dediğini hemen kanıtladın resmen."
"Sizin gibi birisini kıskanmamak için aptal olmak gerekiyor sanırım. Herkesin gözü sizin üstünüzde."
"Ya? Kim demiş bunu?" Deyip iyice onun dibine sokuldum.
"İnsanlar... bu olay öğrenilmeye başladığından beri sürekli konuşuyorlar. Çoğunun benim yerimde olmak istediğine eminim. Bazıları da neden bu diye düşünüyorlardır."
"Senin olmanı istedim çünkü." Deyip onu tekrar öpmüştüm. "Yarın kahvaltıdan sonra seninle bir şeyler yapalım mı? Belki biraz ormanda at süreriz. Biraz ileride bir şelale var, kafayı dinlemek için bazen tek başıma gider ve öylece suyun akışını izlerim. Belki bunu seninle de yaparız ne dersin?"
"Ben... çok mutlu olurum prensim."
"Bana hala Alec dememe konusunda ısrarcısın sanırım. Dudaklarından ismimin döküldüğünü duymak istiyorum."
"Ben... yapamıyorum. Yani saygısızlık etmiş gibi hissediyorum."
"İçinden bana hiç adımla seslenmiyor musun?" Dediğimde bir şey dememişti. "Hadi ama, diyebilirsin bence."
Elimi dolaba yaslayıp saçlarını okşamıştım.
"Ben... tam isminizi kullanabilir miyim?"
"Hmm... bir düşüneyim." Deyip dudaklarına bir öpücük bırakmıştım. Sonrasında sakince kulağına yaklaştım. "Neden olmasın."
Geriye doğru çekildiğimde hızlanan nefesini hissedip gülümsemiştim.
"O zaman size bundan sonra Alexander demek istiyorum. Yani... Alec de derim. O da çok yakışıyor size."
"Resmiyet konuşmasını da bir kenara bırakabilirsin." Deyip elimi beline indirdim ve yavaşça belini okşadım.
"Ben... bir şey demek istiyorum."
"Dinliyorum."
"Bu gece sizle... şey yani senle... bir şeyler yapabilir miyiz?"
Bunu dedikten sonra gözlerini benden kaçırmıştı.
"Ne gibi şeyler?" Deyip saçını okşadım. "Bana açık konuş."
"Bence ne dediğimi anladın." Demişti sesini iyice alçaltarak.
"Mesela... sevişmek gibi bir şey mi?" Dediğimde sessizce yutkundu ve başını olumlu anlamda salladı.
"Ben... bunu istiyorum. Hala çok utanıyorum ama istiyorum."
"Gerçekten istiyorsan neden olmasın." Deyip onu son kez öpmüştüm. "Umarım fikrin değişmez."
"Değişeceğini hiç sanmıyorum."
....
Kıskançlık sen neler yaptırıyorsun böyle snmsksms