Bölüm 200: Poseidon

696 62 28
                                    

Sıradan dünya da Amerika kıtasından çıkarken, asyaya doğru ilerleyen bir tren vardı. Bu tren özel raylara ve zırha sahipti ve tamamen gelişimcilerin ve ailelerinin Seyehati için vardı. Ve bu trenin içerisinde neredeyse herkes normal insandı. Bu tren Düşmüşlerin ailesine akademilere götürmekten sorumluydu.

Aslında hayatta kalan düşmüşler bu 6 ay içerisinde çoktan aileleri ile bağlantı kurmuştu. Bu yüzden onların aileleri bu gemide değildi. Bu gemideki heyecanla aile üyelerini bekleyen herkes aslında ölen kişilerin aileleriydi. Onların gittiği Akademi Kızılyıldırım Akademisiydi. Ve bu geminin kaptanı içten içe bu kadar umutla dolu olan insana acıyordu. Bu 6 ayda neler olduğu yayılmıştı.

Bir istasyon benzeri yerde durdular. Burada bazı gelişimciler trene binecekti. Ne de olsa bu tren hala görevini yerine getirmekten sorumluydu. Şu anda asıl amacı Akademiye aileleri götürmek olsa da yüksek rütbeli biri yine de trene binebilirdi.

Orduya hizmet etmek bir çok hayat için önemliydi. Bu trenler bir çok kez ordular taşımıştı.

Ama konumuz bu değil. Konumuz bu trenin içindeki bir aile.

4 kişiydiler ve neredeyse 3 kişi sarı saçlıydı. Büyük kız çocuğu büyük ihtimalle ninelerine veya aileden başka birine çekmişti. Çünkü onun saçları daha siyahımsı idi. Tam siyah olduğu söylenilmese de sarı olmadığı kesindi.

O 20'lerinin ortalarında görünüyordu ve çok özel olmayan ama güzel olan bir figüre sahipti. Aynı Kevın'a benziyordu. Kevın kilo verdikten sonra zamanla daha çok ona benzemişti. Şimdi Kevın'ı tanıyan herhangi biri bu kadına bakınca, onda Kevın'ı görebilirdi.

Anne ve baba birbirlerine benzemiyordu haliyle fakat ortak olarak ikisi de sarı saçlıydı. Babanın yatık saçları ve masmavi gözleri vardı. Çok ciddi bir ifadeye sahipti. Bir iş adamı gibi her gün başını işinden kaldırmıyan birine benziyordu. Şu anda bulunduğu garip trene rağmen sakinliğini kaybetmeden orada kalabiliyordu Anlaması güç olan çocukluğundan beri her zaman gülen biri olan Kevın'ın bu adamın öz oğlu olmasıydı. Kevın'ın annesi bir kere Kevın'ın babasının o olmadığını söyleseydi hiç kuşkusuz herkes ona inanırdı. Bu adam ile tek ortak yanları görünüşüydü.

Anne ise 40'larına ulaşmış biri olarak fazlasıyla genç görünüyordu. Saçları omuzlarından iniyordu ve kahverengi gözleri bir çok insanın sahip olduğu o gözden farksızdı. Sakin görünse de oğlunu yeniden görme heyecanı elini titretiyordu.

En son kişi ise küçük bir çocuktu! Sarı saçlara, aynı ağabeyininki gibi tombik dolgun yanaklara sahipti. Bir yönden bakarsanız abisinin çocukluğundan bir farkı yoktu. O aralarında en heyecanlı olandı. Çünkü hiç abisini görmemişti. O neredeyse 6 yaşına gelmişti. Abisi evden ayrılırken annesi ona hamileydi. Bundan dolayı babası abisine bir daha eve dönmemesi gibi kırıcı sözler söylemiş fakat abisi yine de her ay mektup göndermiş ve neler olduğunu anlatırmış. Abisinin Dünya Turnuvasına katılacağını duyduklarında kimse tepki vermese de açıkça annesi de babası da endişelenmişti. O daha çok küçük olduğu için bunları hatırlamıyordu tabii ki. Ablası ona bunları anlatmıştı.

"Abla! Abim gerçekten o kadar harika biri mi?"

Küçük Sitra merakla sordu. Bu soru karşısında ablası ona gülümsedi ve konuştu.

"Abin her zaman gülen birisidir. O korktuğunda insanları güldürür ve öfkelendiğinde yine insanları güldürür. Herkesin hayran olmak isteyeceği biriydi. Ve onun en yakın arkadaşları Kai ve Jack de çok iyi insanlardır. Onlarla karşılaştığında sana çok güzel şeyler göstereceklerinden eminim. Ama şimdilik uslu durmalı ve ablanın sözünden çıkmamalısın. Anlaştık mı? "

KAİ LANE: BaşlangıçHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin