Bölüm 196: Düşmüşler

344 61 14
                                    

Sonraki Gün bütün hazırlıklar her akademide yapıldı. Olanlar öğrenildikten sonra bu insanların ne kadar ağır bir savaşın içinden geçtiğini öğrenebilmişlerdi. Her şeyi olmasa da ölüm oranını bilmek bazı şeyler için yeterliydi. Dünya Turnuvasından geri dönenleri saymazsak bile hayatta kalma oranı en fazla %1 idi.

Böyle bir oranla hayatta kalmış kişiler büyük ilgi görüyordu fakat ölenler de unutulmadı. Ölenlerin arasında Ordudaki yüksek mevkilerin aile üyeleri, Akademi Koruyucuları ve öğretmenlerinin aile üyeleri ve de Gelişimcilerin arasında ki Büyük Aileler de vardı. Örnek verecek olursak İvan'ın ailesi buna çok iyi bir örnek olurdu.

Gökyüzü Topraklarından kurtulanlar da bu sebepten dolayı bu anma töreninin olduğunu biliyordu. Onlar kendi yaşıtlarına göre inanılmaz güçlüydü fakat Dünya da çok yaşlı insanlar vardı. Ve de çok güçlü kişiler. Onların 5 Bin kişilik gücü bu düzeni sarsmak için yeterli değildi.

Zayıflardı.

Her biri bunu biliyordu.

Ve orada ölenlerin her birinin de bu yüzden öldüğünü biliyorlardı. Çünkü onlar zayıftı ve dostlarını kurtaramamış düşmanlarını öldürememişlerdi. Ve bir sonraki sefere bir daha avcılarla karşılaşacaklardı. Yine bir Kai'ın orada olmasını mı bekleyeceklerdi? Ya da biri İvan gibi savaşı engellemek için kendini feda mı edecekti? En kötüsü birisi diğerleri için kendini feda etmek zorunda kalırdı. Kevın gibi. Isaac korkak olarak gördükleri biri bile herbirinden daha cesur çıkmıştı. Birini feda etmek zorunda kalacak kadar güçsüz olmak istemiyorlardı. Bu yüzden onlar için bu Anma töreni bir sondu. Bundan sonra hepsi ayrılacaktı ve güçlenecekti. Ta ki Avcılara bir kez daha karşılaşana dek.

Jack üzerine ne giymesi gerektiğini bilemedi. Adada ne bulursa onu giyerdi. 19 yaşında biri için 4 Yıl kısa değildi. İster istemez insan değişebiliyordu.

"Bunu giy. Daha güzel."

O sırada siyah saçlı bir kız Jack'in arkasından ortaya çıktı. Simsiyah gözleri vardı ve doğuştan olduğunu belli edercesine gözlerinin altında yoğun bir siyahlık vardı. Fakat bu onun yüzüne bir kusur katmıyordu. Tam tersine Milah bu şekilde daha güzel görünüyordu.

Elinde siyah bir kıyafet ve pantolon vardı. Jack için, uzun zamandır giymediği bir şeydi bu. Adada her zaman bol ve hareket etmesi kolay şeyler giyerdi. Ama şimdi neden böyle giyinmesi gerektiğini anlıyordu. Milah'ın elinden kıyafetleri aldı ve derin bir nefes alıp kıyafetlere baktı.

"Evet, haklısın. Teşekkürler."

"Bunların senin suçun olmadığını biliyorsun değil mi?"dedi Milah. Jack sadece başını iki yana salladı. Onun Milah'ın gözünden kaçamayacak bir duruşu olduğunu biliyordu. Fakat kendini suçladığını da söyleyemezdi.

" Fazla düşünecek bir şey yok Milah. Suçlu olan ben değilim. Suçlu olan Avcılar. Ben zayıfım. Avcıların istediklerini engelleyemeyecek kadar zayıf."

Jack Milah'ın odadan çıkmasını beklemedi ve soyunup Milah'ın ona verdiği kıyafetleri giydi. Milah'ın ona baktığı gözlerdeki acımayı hissedebiliyordu. Üzerini giyip odadan çıkarken kapının önünde durdu.

" Bana öyle bakma Milah. Öyle bakman gerekenler çoktan düştü."

***

Başka bir evde iki yatağın üzerinde iki kişi öylece uzanıyordu. Evet onların evinde sadece ikisi hayattaydı. Birisi devasa cüsseli olan Kronos idi. Yaraları hala iyileşmemişti ve kıyafetlerini çıkarınca ona yapılan sargılar gözler önüne çıkıyordu. Kafasının yarısını kaplayan ve neredeyse gövdesinin tamamını kaplayan sargılar o buraya geldiğinden beri öğrenciler tarafından onu kimin böyle dövmüş olduğu düşünülmesine sebep oluyordu. Kim bunun onunla aynı yıldan olan Kai tarafından yapıldığını tahmin edebilirdi ki?

KAİ LANE: BaşlangıçHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin