-26.bölüm-
Parti zamanı……
Haftanın ilk günü herkes Doruk’un evinde verilecek olan partiden haberdar olmuştu. Tenefüs ve yemek aralarında bile sohbet konusu olan bu partinin en can alıcı noktası elbette yaklaşık 3 senedir kendileriyle birlikte aynı okulu ve aynı sırayı paylaşan kimilerine göre baş belası kimilerine göre sadist olan Doruk’un evine girecek olmalarıydı.
Poyraz da başı çekerken okul gazetesinin görevlileri hemen anket yapmaya başlamışlar ve parti hakkında parti sorumlusundan bilgiler toplamaya başlamışlardı..
Nefes sınıftan dışarı çıkmıyor ve kızlara verdiği program çizelgesi ile herkese ne yapmaları gerektiğini anlatıyordu.
Nefes Serap’a dönüp “sen benimlesin müzik seçiminde kulağına ihtiyacım olacak! Didem sen gerillalığını kullanacaksın. Ayşegül ve Tuğçe sizlerde masa düzeninden sorumlusunuz.” Demişti derin bir nefes alarak..,
Senem ise “ee bana görev yok mu?”
Nefes ona gülümseyerek “haşa kraliçem. Görev vermek de ne demekmiş? Senin asıl görevin o partiye bomba gibi hazırlanman. Gerisi boş!” diyerek Senemi öpmüştü.
Senem ise Nefes’e “aklının içine girip orada dolaşmakta olan tilkilerle sohbet etmek isterdim!”
Nefes “evet evet biliyorum. Ben süperim ,muhteşemim. Eh beni sizler yarattınız.” Demişti Senemin ağzından lafı alarak.
Senem “kıza bak ya! Böyle kıza böyle özgüven. Evet, Serap slogan neydi?”
Serap “kızma sakın nefes. Dorukla yatan Nefesle kalkar!”
Nefes “efendim?” demişti şaşıran bir ifade ile…
Senem gülerek “Serap senin Poyrazın değil de, Dorukun kız kardeşi olduğunu sanıyor. Yani ***lik desen var,fırlamalık desen var.”
Serap elini sallayarak “ooo daha neler var neler.” Demişti Senemin omzuna elini koyarak..
Nefes saat’e bakıp “son ders bitti.” Dedi ve serbest ders olan dersin bitiminde sınıftan çıkmaya başlamışlardı.
Senem ve Serap harıl harıl ellerindeki kağıtlar hakkında konuşurlarken; Nefes bedeninde bir dalgalanma hissetti. Bugün gelen sancıların en şiddetlisi buydu. Yüzü kireç gibi olan Nefes kendisini zor da olsa toparlayıp kızlara dönmüş ve “hadi eve gidelim.” Diyerek sınıftan çıkmışlardı.
Okulun çıkışında ayrılırlarken Serap Dideme “kızım Fransızca ödevini yapmayı unutma lan!” diye bağırınca Senem de “ona bakılırsa sen de Miss Şoray’ın verdiği ödevi yapmayı unutma kızım!” diyerek Serapı sinir etmişti.
Serap arkasını dönerek “*** misin kızım sen?” diye bağırınca senem arabanın üstüne çıkmış ve dönerek “***im lan var mı?” diyerek cevap vermişti ona.
Doruk geldiğinde “bu arabaya iki *** fazla güzelim.” Diyince senem doruğa dönmüş ve “ne?” diye cevap vermişti.
Doruk gülümseyerek “kalırsın öyle ne? Diyerek. Topukla kızım. Benim olduğum yerde caka satamazsın!” diyerek senemi kucağına alıp yere indirmişti.
Nefes ise kaldırımda oturmuş olanları izliyordu. Gülmek için taktığı maske yüzünde eğrelti duruyordu. Senem nefese dönüp “sen iyi misin?” diye sormuş ve poyrazın gelmesi ile nefesin ayaklanması bir olmuştu.
Nefes “iyiyim. Hadi gidelim.” Diyerek herkesten önce arabaya binmişti.
Poyraz dikkatli bir şekilde nefese bakıp senemi durdurmuş ve “nesi var?”
Senem “iyi olduğunu söyledi!” dedi..
Poyraz “tamam,hadi gidelim. Akşam bizde misin?”
Senem “sanmıyorum. Bu akşamda sizde kalırsam babam beni size verecek kalıcı olarak!” dedi gülerek..
Poyraz “benim bir şikayetim yok!” dedi o da arabaya gülerek binerken.
İki arabada aynı anda hareket edince nefes birden durup “anıl nerde?” diye sormuştu.
Poyraz “ön arabada. Sabah araba ile gelmiş. Onun için binmedi” dedi.
Nefes ise can havliyle “tamam ben onunla geleceğim.” Diyince doruk kolundan yakalayıp kendisine çekmiş ve kızan gözlerle “yalan söylemeyi beceremiyorsun prenses! Neyin var?” diye sorunca poyraz da aynı şekilde bakmaya başlamıştı.
Nefes ise “ah,beni delirtmeyin. Bugün nelerle uğraştım sen biliyor musun? Yorgunum ve gürültü kaldıracak havamda değilim. Şimdi caka satmayı bırak da prensesine yol ver!” dedi iğneleyen sesiyle…
Doruk yol gösterir gibi yapıp nefesin inmesini beklemiş ve poyraza dönüp “aynı şeyi mi düşünüyoruz?”
Poyraz “sancısı var.” Diyerek cevapladı.
Senem “sanmam. Olsaydı bayılırdı. Tekinin dediklerini hatırlayın.” Diyerek çocukların doğru tahminlerini yanılttı.
Nefes anılın arabasına bindiğinde başını cama dayamış ve anılın şaşkın bakışlarına bakmadan “çok ağrım var! 5 dakika da bir şiddeti artıyor. Nefes alamıyorum.” Demişti..
Anıl “neden söylemiyorsun?”
Nefes “dayanabiliyorum. Hadi gidelim!” diyince anıl asfaltı delercesine arabayı kullanmaya başlamıştı.
Nefes aldığı ilaçla birazcık kendine gelince evin önüne geldiklerinde, çocukları beklemişti. Anıl akşam gelmeye çalışırım abi diyerek hızla uzaklaşmış. Doruk ise “lan ben gelebilir miyim bilmiyorum! Trigo beni bekler. Salladım bu aralar toparlamam gerek. Gece çıkarım ama.” Demiş ve selam vererek ayrılmıştı.senem ise evine girmişti.
Poyraz ve nefes evlerinin önünde yalnız kalınca poyraz şefkatle “kaldım ben tatlı belamla” diyerek nefesi kucağına almıştı.
Nefes “abi ya. İndir…”diyerek kızınca poyraz “bence hiç kendini yorma,ağrının olduğunu biliyorum prenses” diyerek nefese bakmıştı.
Nefes “dayanabiliyorum.”
Poyraz “emin misin? Çünkü içimden bir ses düşüp bayılacağını söylüyor.” Dedi.
Nefes “annem ve babama söyleme. Hatta diğerlerine de lütfen abi.”
Poyraz kapıya geldiklerinde “anıla söylüyorsun ama?” demişti.
Nefes “çünkü o çok sakin. Sizin gibi hemen celallenmiyor.” Demişti.
Poyraz nefesi öpüp içeri girmiş ve annesini evde göremeyince Senemlerde olduğunu anlayarak nefesi bırakmadan yukarı odasına çıkarmıştı.
Nefesin odasına geldiklerinde nefesi yatağa oturtmuş ve gidip banyonun ışığını yakıp küveti sıcak suyla doldurmaya başlamıştı.
Nefes “gerek yok!” demişti soğuk soğuk terleyerek.
Poyraz “var.” Diyerek onu terslemiş ve nefesin üzerini çıkarmaya başlamıştı. İç çamaşırlarını çıkarmadan nefesi küvete yerleştiren Poyraz nefese bakıp “10 dakika kadar bekleyeceğiz” demiş ve nefesi suyun içine sokmuştu.
10 dakika kısa bir zaman dilimi değildi. Nefes suyun içinde hava almadan dururken poyraz da sinirden nefes alamıyordu. 10 dakika sonra nefesi sudan çıkardığında nefes bağırmamak için dudağını dişlemiş ve abisine bakarak “sırtım!” demişti. Poyraz suyun içine girerek yüz üstü çevirip şişen sırtını eliyle düzeltmiş ve düzelen kemiklerden çıkan sesle derin nefesler alarak kız kardeşini sudan çıkarmıştı. Yatağın üzerinde nefesin kuru giysiler giymesine yardım ederken nefes yorgun gözlerle “tekinin dedikleri oluyor değil mi?” diye sormuştu.
Poyraz “tekin bir doktor ve kitaplara terimlere göre hareket ediyor. Kemiklerinin kırılabileceği olasılığı doğru bir teşhis olsa da ben bu ihtimalin var olduğuna inanmıyorum. Sen benim kardeşimsin ve benim gibisin. Güçlü! İki kelime! Unutma bunu! Tekini takma. Bu hastalıkla yaşayan sensin! O değil. Ne yaşadığını bilemez. Ve öyle bir şey olmayacak.”
Nefes “ya olursa? O zaman geldiğinde gitmek zorunda kalırsam?”
Poyraz “o zaman benim de geleceğim tek yer var? Hem her zaman bir pazarlık payı vardır değil mi?” diyerek nefesi teselli etmişti.
Poyraz “şimdi yat. Yarın çok yorulacaksın. Unutma partilerin sen olmadan tadı yok. Hiçbir şey yapmasan bile gözümüz seni görmeden içimiz rahat etmez nefes!” demiş ve nefesi sabaha kadar uyandırmamak üzere uyumaya bırakmıştı..
****
Talu poyrazı arayıp bu akşam Senemlerde yemek yiyeceklerini söyleyip poyraz’ı ve nefesi çağırmıştı. Poyraz duş alıp üzerini giyinmiş ve nefes üşümesin diye peteğin ayarını biraz daha açıp baş ucuna su bırakmıştı. Gitmeden önce de yanına aldığı defterlere bakmış ve nefesin saçlarına bir öpücük kondurup odadan çıkıp aşağı inmişti.
Dışarı çıktığında buz gibi hava yüzüne çarpmış ve ıslak saçları havaya dikilmişti. Karşı bloğa geçtiğinde kapı hemen açılıvermiş ve karşısında senemi görünce “beni mi izliyordun?” diye sormuştu.
Senem “ne yapayım. Bir türlü gelemedin. Herkes sofrada” diyerek poyrazın elindekileri almıştı. Poyraz ceketini çıkarıp seneme verdiğinde ona dikkatlice bakmış ve senemin “ne oldu?” sorusuna “yok bir şey. Sadece güzel olmuşsun” diyerek içeri girmişti.
Annesi ve babasının yanına geçerek mehir ve Mert çiftine selam vermiş ve hemen servis açılarak yemeğe geçmişlerdi.
Mert “nefes nerede?” diye sorunca..
Poyraz “uyuyor.” Diye cevap vermişti..
Talu “ağrısı mı var? Ah oğlum dikkat edin ne olur? Tekinin dediklerini duydun!”
Altuğ “offf evet.”
Mehir “o kadar ciddi mi?”
Talu “hı hı.” Demişti
Masa da konuşmayan tek senem ve poyrazdı.
Poyraz “bu kadar yeter.”
Altuğ “oğlum?”
Poyraz “hayır ben ciddiyim baba. Bu kadarı yeter. Tekinin söylediklerinin çıkacağını nereden biliyoruz? Bir kanıtı var mı? şimdiye kadar kaç kistik fibrosisli bir hastada böyle bir durum söz konusu olmuş! Ben söyleyeyim. Hiç! Araştırdım ,evet ölümler olmuş hem de teşhis konulduktan birkaç sene sonra ve evet lanet olsun nefes eninde sonunda ölecek. Ama burada ve orada onun yanında sürekli bundan bahsederek onu diri diri öldürüyorsunuz. Rahat bırakın artık onu. O kabullenmeden size düşer mi kabullenmek. Bize ayak uydurmak için neler yapıyor biliyor musunuz? Bilmiyorsunuz. Bugün galip cips yerken nefes yerinden kalkıp sınıfa çıktı,yada biz kar topu oynarken o hafta sonu oynadığı için cezalı bir çocukmuş gibi dolu gözlerle bizi izledi.Doruğun o parti saçmalığı da bu yüzden. O kendine gelsin diye.her gün o bize mutlu insan numarası yaparken benim de ona numara yapıyor olmam zoruma gidiyor ve sizin böyle davranmanız onu olduğu kadar beni de sizden uzaklaştırıyor. Onu kendi haline bırakın artık! Evet nefes hasta! Ama sadece hasta! Bunu bilin yeter. Nefes , nefes alıyor. Uyuyup uyanıyor “abi, anne, baba” diye evin içinde bıcır bıcır dolaşıyor. Bununla yaşamayı deneyin artık ve ne olur Allah aşkına ikide bir iyi misin diye sormayın! Yeter!” demişti sesindeki titremeyi bastırarak..
Gözleri senem’e kaydığında senemin ağlayacağını anlamış ve gülümseyerek “ona iyiyim” demişti.
Yemekler yendikten sonra büyükler aşağıda oturmuş konuşmaya başlamışlardı. Poyraz ve Senem ise senemin odasında sessizce oturuyorlardı. Senem kendi ödevini yaparken poyraz da nefesin ödevini yapıyordu.
Senem dayanamayıp “gerçekten zoruna mı gidiyor?” diye sorunca poyrazın kaşları çatılmıştı ve senem geri adım atarak “özür dilerim.” Diyerek susmuş ve ödevini yapmaya devam etmişti.
Poyraz “gülü neden sevmem biliyor musun? Dalından koparıldığı an öldüğü için. Kendimle ilgili şeyleri anlatmayı da bu yüzden sevmiyorum. Ne hissettiğimi söylersem en ufak bir şey bile olsa bu,yıkılırım.” Dedi kafasını kaldırıp senemin gözlerinin içine bakarak.
Anne ve babamdan nefes için kendi adıma destek görmeyi beklerken onlara destek veren ben oldum. Nefesin sürekli ölüm cümlelerinin içinde yer almasını istemiyorum. Bu çok acımasız! O istemedi böyle olmasını. Ve o daha çok küçük. Evet büyüyor olabilir ama daha küçük.” Demişti susarak ve yerinden kalkıp odanın içersinde dolaşmış ve senemin yatağına oturup uzanmıştı. Senem de yanına uzanıp onu izlemeye başlamıştı.
Poyraz “çok yorgunum. Sanki 70 yaşında bir ihtiyar dede gibi hissediyorum kendimi.” Demişti gözlerini kapatarak..
Senem ise bir şey demeden öylece ona bakmaya devam ediyordu. Elini poyrazın elinin üzerine koymuş ve tekrardan poyraza bakmaya başlamıştı.
Senem “ben.. ben elimden geldiğince sana istediğin kadar destek olurum. Hem bir şeyini anlatmak zorunda da değilsin. Ben seni anlarım her halinle.” Demişti..
Poyraz ona dönüp yüzüne bakmış ve “öyle mi? nasıl ?”
Senem içini çekerek “kızdığın zaman şakaklarındaki damarlar atmaya başlıyor ve gözlerin koyulaşıyor. Bir şey düşündüğün zaman kimseyi duymuyorsun,adın geçmediği sürece o konuyla ilgilenmiyorsun,bir şeyi hatırlamaya çalıştığında da gözlerini kısıyorsun. Ve bir şeyi sevdiğin yada hoşlandığın zaman …..” eli poyrazın yanağına değip “belli belirsiz bir gülümseme oluşuyor yüzünde,o zaman gamzelerin belli oluyor.” Dedi poyrazın yeşillerine gözlerinin karasını dikerek…
Bir süre öylece birbirlerine baktılar. Zaman sanki durmuş gibiydi. Poyraz tebessüm edip dirseğinin üzerinde doğrulmuş ve senemin saçlarına dokunup “saçlarına sakın makas sürme. Kestirdiğini bile duymak yada görmek istemiyorum!” demişti gece karası saçlarına dokunup okşarken..
İpek gibiydiler.. poyraz dokundukça senemin saçları ellerine dolanıyordu. Onlar bile her hücresine kadar poyrazın ellerine ait olduklarını biliyormuşçasına daha da elektriklenip ona sokuluyorlardı.
Senem saçlarının oynanması ile rahatlamış ve gözlerini kapatıp “sonsuza kadar böyle kalabilirim” demişti fısıltı halinde…
Poyraz uyumaya yakın olduğunu anlamış ve içini çekerek “ben de” demişti.
Poyraz tekrardan sırt üstü yattığında ,senem yavaşça ona sokulmuştu. Neye uğradığını şaşıran Poyraz,senemin kendisinde olmadığını sanarak onun başını göğsüne koymasına izin vermişti.
Poyraz “esmer?”
Senem “hmmm”
Poyraz “uyudun mu?”
Senem “…….”
Senemden ses gelmeyince uyuduğunu anlayan Poyraz,tekrardan elini senemin saçlarında gezdirmeye başlamıştı. Gülümseyerek “ben ne yapacağım seninle böyle?” demişti tavana bakıp gözlerini kapatarak..
Senem ise uyumuyordu. Sadece rahatlamıştı ve poyrazın göğsünde uyumanın nasıl bir duygu olduğunu merak ediyordu o kadar. Kulağının altında yavaş yavaş atan kalbin sesini duyduğunda gözlerini sımsıkı yummuş ve sabah uyandığında poyrazı yanında bulmak ümidi ile derin bir uykuya dalmıştı.
Poyraz ise senemin tam olarak uyuduğundan emin olana dek beklemiş ve nefes alış verişleri düzene girdiğinde kendisi de senemin aldığı nefesleri çıtını dahi çıkarmadan ona sımsıkı sarılarak uykuya dalmıştı.
***
Talu ve Altuğ ayaklandığında mehir poyraza haber vermek için yukarı çıkmış ama poyraz ve senemi birbirlerine sarılmış bir halde uyurken bulduğunda aşağı gülümseyerek inmişti.
Mert “aşkım ne oldu?”
Mehir “yok bir şey hayatım. Çocuklar uyumuşlar. Birbirlerine sarılarak.” Demişti..
Mert ve Altuğ birbirlerine bakarak “dünür?” demişler ve geceyi mutlulukla kapatmışlardı.
***
Sabah ezanı ile gözlerini açan poyraz kendisini ve senemi cenin pozisyonunda kıvrılmış ve birbirlerine sımsıkı sarılmış yatarken buldu.Yüzünü senemin boynuna gömen poyraz dudaklarının altında atan damarın sıcaklığı ile neye uğradığını şaşırmıştı. Gözlerini kırpıştırarak duvardaki saate bakmıştı. Sabahın 05:30’uydu. Gülümseyerek yüzünü bir kez daha senemin boynuna gömmüş ve uyuduğundan istifade ederek boynuna küçük ama derin ve anlamlı bir öpücük bırakmıştı. Yavaşça senemi kollarından sıyırıp yatağa bırakmış ve üzerini örterek,masanın üzerine duran defterleri almıştı.
Çıkmadan masanın üzerinde boş duran bir kağıda Arapça bir şeyler yazmıştı..
“
سألتني ما هو قلبي في موقف ، وقالت انها تأكل بعد الانقلاب؟ ولكن هذه علامة : كان الأمر كذلك ، أي مخلوق أكثر كنت حصلت عليه ، وهنا يكمن الجواب! لا يريد كسر قلبي ، الارتباط الذي يتصل بنفسه.... "(Kalbimin ne durumda olduğunu soruyorsun bana, yediği o darbeden sonra? Şunu bil öyleyse, hiçbir yaratık senden daha fazla üzmedi onu- İşte aldın yanıtını! Kalbim koparmak istemedi, kendini ona bağlayan bağı.... ")
Kağıdı ikiye katlayıp,senemin birkaç sene sonra bulacağı bir kitabın arasına koyuverip,odadan dışarı çıktı ve kendisini bekleyen yeni güne,aydınlık ve berrak bir zihinle çıkıverdi…
*bölüm sonu*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ESMER ( ESMER SERİSİ -3)
Teen FictionOnları bir araya getiren bir kader vardı ortada... Ağlatan... Nefret ettiren... Acı çektiren ve güldüren... Ne olursa olsun bir arada kalmalarını sağlayan bir kader... Esmer'di onlar... Sonsuza dek öyle kalacak, kim ne derse desin hep birlikte olaca...