Bölüm 38

115 23 0
                                    

-38.bölüm-

Poyraz
Kara gözlüm sevdalanmış
Kime dedim?
Yar sana dedi…
Sabaha dek uyumamış
İnadına lan yaşa dedi
Yaşa dedi yar yar….
“Senemle,burada bu evde,bütün bir geceyi yalnız geçirecek olma fikri ilaç gibiydi. Duygusal yönden ona işkence yapacağımı tahmin ediyordu. İtiraf etmeliyim bu küçük oyunlar benim bile hoşuma gidiyordu. Ama şimdi onun bu kadar yakınımda olması elbette benim için çok tehlikeliydi. Kendimi tutma sınırım vardı ve söz konusu Esmer olunca bu imkansız hale geliyordu. Birini ne kadar seversiniz ona ne kadar bağlı kalırsanız benim tutkum da böyleydi.”
Senem,evin içinde ayağını yere vura vura homurdanıyor neden eve gidemeklerini sorarak poyraz’ın başının etini yiyordu. Ama poyraz,bu durumdan o kadar memnundu ki senem sabaha kadar hep böyle konuşsa hiç itiraz etmez sonsuza dek dinlerdi. Çünkü ,onu sinirlendirecek bir şey yoktu burada. Kıskanması gereken bir sevgilisi yada zamanını arkadaşları ile geçirmek zorunda kalması gerekmiyordu. Bunların hiçbiri yoktu. Ve senemin aksine o elektriklerin olmayışından memnundu. Loş ışıkta ve şöminede yanan odunlardan çıkan ses ve yayılan ışıkla senemi izlemek ona zevk veriyordu. Dışarıda tipi vardı ve rüzgarın şiddetini artırması ile camlar yerinden oynuyordu. Senem bu seslerden her ne kadar korkuyor olsa da sesini çıkarmadan savunduğu düşüncesini yineleyerek söylenmeye devam ediyordu.
Sonunda dayanamayan Poyraz,gülümseyerek “Senem.” Demişti yumuşacık sesi ile.
Senem ,poyrazın kendisine ismi ile seslenmesi üzerine olduğu yere mıhlanmış gibi durmuş ve loş ışıktaki gülümseyen yüzüne bakakalmıştı.
Senem
“ Tanrım! Neden bana öyle bakıyordu acaba? Of, odadan çıkmam gerekiyor aksi takdirde ona olan tüm hislerimi ortaya döküvereceğim ve bunun olmasını istemiyorum. Başımı yana eğip onun o güzel yüzüne bakıyorum. Yemyeşil gözleri beni içine alıp orada mahkûm ediyor. İnce ve dolgun dudakları herhangi bir kadını(kızı) baştan çıkarmaya yetecek güçte! Ya yüzündeki belirgin kaslar, ancak bir şeye çok ihtiyaç duyduğunda o şekilde atarlardı. Vazgeçtim! Tüm kurallarımı yakıyorum bu gece! Ne olursa olsun umurumda değil. Bu benim görmem gereken bir rüya ve ben bunu bir geceliğine de olsa Poyraz ile bu evde yalnız kalarak yaşayacaktım. Kimseye hesap vermeden.! Gönlümce.!”

Senem olduğu yerde poyraza öyle bakarken ,poyraz tekrardan “senem” dedi.
Senem “efendim?”
Poyraz camın önünde oturmuş olduğu minderleri açarak üzerine aldığı battaniyeyi açtı ve seneme yanına gelmesini söyledi.
Senem “anlamadım?”
Poyraz gülümseyerek “yanıma gel dedim.”
Senem “neden ki?”
Poyraz “sana bir şey göstereceğim.”
Senem,yavaş adımlarla yürürken kalbinin ona ihanet edip güm güm atmasına tahammül edemiyordu. Sanki kalbi onun değil de poyrazınmış ve kumandanı oymuş gibi davranıyordu. O yokken etrafındaki her şey durgun ve çirkin iken Poyraz varken hızlı ve güzel oluyordu aniden. Kanının akışının hızlanması yüzünden elleri buz yanakları ise ateşten alev almıştı. Poyrazın gözlerinin içine bakarak önünde eğilmiş ve onunla birlikte cama doğru dönerek bir süre kapalı olan cama bakmışlardı.
Sonunda bakışlarını dayanamayıp poyraza çeviren senem “neye bakıyoruz?” diye sormuş ve poyrazın cevabı ile şok olması ve sevinç çığlığı atmasına neden olmuştu.
Poyraz yastıkların altından bir kumanda çıkarıp perdelere doğrultmuş ve perdelerin açılması ile dışarıdaki manzaranın senemin içine işlemesi bir olmuştu. Her yer bembeyaz ,gökyüzü ise pes pembeydi. Bu havanın gece de kar yağışlı olacağını gösteriyordu. Tipi her ne kadar senemi korkutsa da manzaranın güzelliği tüm korkuları unutmasına neden oluyordu.
Poyraza bakmadan “bu nasıl bir güzelliktir ya? Allahım mükemmel bir şey bu.” Diye söylendi şakıyarak.
Poyraz gülmesine engel olamayarak “geçenlerde doruk ile geldiğimizde böyle bir şey tasarladık. Elektronik şeylere ilgisi olduğunu biliyorsun o da neden yattığımız yerden perdeleri açamayalım ki cinsinden bir fikir öne sürdü ve hemen işe koyuldu. Ve sonuç bu. Açıkcası sana gösterir miydim bilmiyorum ama sanırım hak etmişsin ve bak işte buradayız.” Dedi yumuşacık sesiyle.
Senem ,öylece poyraza bakarken poyraz gülen gözlerini camdan seneme çevirip “bana öyle bakmaktan vazgeç. Heykel gibi hissediyorum kendimi.” Dedi.
Senem ,bunun üzerine gülümseyip “neden etrafında insanlar varken bana kötü davranıyorsun?” diye sordu.
Poyraz kaşlarını çatıp seneme baktı ve “davranmıyorum.”
Senem “evet,davranıyorsun.”
Poyraz “davranmıyorum esmer. Davranıyorsam da eğer bunu sen istediğin için yapıyorumdur.” Dedi.
Senem ağzı bir karış açık kalmış bir şekilde poyraza bakarken bunun ne anlama geldiğini anlamaya çalışıyordu. Ama Poyrazın sesi buna engel olmuştu.
Poyraz “sana kötü davranmıyorum. İnan bana! Sadece,etrafında bulunan insanlardan hoşlanmıyorum.”
Senem “yusuf’tan.”
Poyraz “mesela yusuf’tan. Yada diğerlerinden ama böyle davranmama neden olan şey onların varlığı değil senin varlığın. Çünkü sözümü dinlemiyorsun.”
Senem “ama sende benimkileri dinlemiyorsun.”
Poyraz “iyi de sen bana bir şey demiyorsun ki?”
Senem “diyemiyorum. Sorunda bu zaten. Sen erkek olduğun için istediğin her şeyi yapmakta özgür olduğunu düşünüyorsun ki dünyanın siz erkekler için yaratıldığını düşünürsek haklısın da. Ama benim de isteklerim ve yaşamak istediklerim var.”
Poyraz senemin sözünü keserek “ve bunu yusufla mı yaşamak istiyorsun?!” dedi sinirle.
Senem ,bu ses tonu ile yerinden sıçrasa da gene de poyrazdan ayrılmadı. Başını iki yana sallayarak “henüz 16 yaşındayım ve önümde uzun bir hayat. Ve istediklerimi Yusuf ile yaşayacaksam ki bunu zaman gösterecek sonunda ne olur bilmiyorum. Ama senden istediğim şey,beni diğerlerinin yanında hor görmemen yada azarlamaman.”
Poyraz “gücüne mi gidiyor?”
Senem “hayır. Gitmiyor.gücüme giden şey,yalnız bu kadar iyi anlaşabiliyor ve rahat konuşuyorken senle… etrafımız kalabalık iken anlaşamıyor olmamızdan nefret ediyorum. Bana herkesin içinde bağırıyor olman umruumda değil çünkü iyiliğimi istediğini biliyorum. Ama bana herkesten yakın olan senin herkesin içinde beni yalnız bırakmandan nefret ediyorum.” Dedi nefesini dışarı verirken.
Poyraz bunun üzerine gülümseyip camdan dışarıya bakmış ve tekrardan seneme dönüp “gerçekten böyle mi hissediyorsun?” diye sormuştu.
Genç çocuğun aklından şimdi öyle şeyler geçiyordu ki.. Allah şahit,kendisine bu kadar güvenmese ve iradesi bu kadar güçlü olmasa şömine de yanan odunlar gibi cayır cayır yanarlardı birbirlerine dokunduklarında.
Senem “evet tam olarak böyle hissediyorum.” Dedi..
Poyraz “bunu düşüneceğim.” Diyerek senemi kollarının altına aldı ve bir şey demeden dışarıyı izlemeye başladı.
Onlar sessiz sedasız birbirlerine duygularını itiraf ederlerken Nefes annesi ile hastaneden çıkıp eve gelmişti. Mehir ,bu gece mert’in emniyette kalıp mesai yapacağını söylemiş ve kendisi de talu’larda kalacağını söyleyerek erkenden onlara geçmişti. Mutfakta doruk ile konuşup bir yandan da tavukları sosa bulayan mehir doruk’un yaptıklarını dinleyerek kahkaha atıyordu.
Mehir “hahahaha,ilahi oğlum ya. Senin derdin ne bu kızlarla?”
Doruk çokokremli ekmeğini ağzına atarak “ya ben bir şey yapmıyorum ki. Görüyosun mehir teyze; o kadar yakışıklı o kadar tatlıyım ki gören beni kendine istiyor. Eh,bende zavallıcıklar üzülmesin diye azıcık ucundan veriyorum.” Dedi..
Anıl kapının girişinden “he he hep veriyor mehir teyze. Hiç almıyor ***!” dedi gülerek.
Mehir tavukları tavaya koyarken salata tabağını doruk’a verip “hadi bunu masaya koy. Serseri seni.” Demişti gülerek.
Doruk masaya tabağı koyduğunda koltuklardan birine geçerken anılın ensesine vurup “lan öküz,sadece alan ben  miyim? Onlarda alıyor oğlum. Veresiye yok yani. Karşılıklı alış-veriş.” Demişti gülerek.
Anıl “zevzek.”
Doruk “kıskanma oğlum.”
Anıl “itlik yapma ağabeycim. Kırmayayım bir tarafını.” Dedi biraz sinir ve biraz tebessümle.
Kapının açılıp Altuğ ve Talu’nun “biz geldik!” diye bağırmaları sonucu çocuklar yerlerinden fırlayıp kapıya koşmuşlar ve aynı anda “nefes nasıl? Ne dedi doktor? Durumu iyi miymiş? İlaç verdi mi?” diye soru yağmuruna tutmuşlardı. Ama nefesin sesi ile söyleyecekleri diğer şeyler boğazlarında sıkışıp kalmıştı.
Nefes “kesin sesinizi ya! Hasta olan benim siz değilsiniz. Size ne doktorun ne dediğinden ya? Bu arada hoş bulduk,bizlerde iyiyiz. Sağolun sorduğunuz için.” Dedi iğneleyerek.
Anıl gülerek “kinaye mi yaptı bu?”
Doruk “hüsni talil yapacak hali yok ya oğlum.” Demiş ve nefesi kucağına alarak “doktor ne dedi?” diye sordu. Nefes üzerindekileri çıkarıp yavaş yavaş anıl ve doruka olan biteni anlattı bu sırada talu ise mutfakta eşinin onu sakinleştirme çabalarına aldırmayarak ağlıyordu. Mehir arkadaşının gözyaşlarını tutamadığını görünce o da onunla beraber ağlamaya başlamıştı.
Talu “inanabiliyor musun mehir? Benim bebeğim ya! Kemiklerinde incelme varmış. Sol göğüs kafesinde şişme meydana gelmiş onu aldılar ufak bir operasyonla.”
Altuğ “hayatım. Tekin ,dikkatli olmamızı söyledi.”
Talu “hayır altuğ. Dikkatli olmamızı eğer dikkat etmezsek nefesi kaybedeceğimizi söyledi. Bel kemiğinde belli oranda bir incelme varmış,bu incelik yüzünden sırtı çok ağrıyormuş. Ağrılarının şiddetini arttıran neden buymuş. Belinde yara vardı ya!yara! tekin nefesin acıya dayanıklı hale geldiğini söyledi.çünkü nefes neşter bedenine değdiğinde sesini çıkarmamış. Herhangi bir alerjik reaksiyon tüm kemiklerinin baştan aşağı kırılmasına ve bu da ölümüne neden olabilirmiş!” dedi ağlayarak.
Mehir “aman allahım.”
Altuğ soğukkanlılıkla “benim kızım güçlüdür. Bunu hepimiz biliyoruz. Kendinizi buna şartlandırmayın hanımlar. Ve hadi kendinize bir çeki düzen verin. O ağlamıyorken sizin ağlamanız hiç yakışık değil. Hadi yavrum.” Dedi talu’yu dudaklarından öperek.
Doruk ve Anıl, şok olmuş bir şekilde birbirlerine bakarlarken nefes ikisine de bakmayarak ayağa kalkmış odasına gitmek için yerdeki eşyalarını eline almıştı. Ama anıl’ın elini tutmasıyla neye uğradığını şaşırmış ve gözleri dolarak ona bakıp “korkmuyorum. Eğer söyleyeceğin şey buysa. Ben gerçekten öleceğimi hissetmiyorum. Lanet ağrılar beni sadece güçsüz düşürüyor. Ne derler bilirsin ağabeycim,öldürmezse güçlendirir.! Ben güçlüyüm.” Dedi ve anılın elinden kurtulup ağlayarak odasına çıktı. Banyoya girip sıcak suyu açtı ve hıçkırıklarının duyulmaması için eliyle ağzını kapadı.
Yemek boyunca kimse sesini çıkarmamıştı. Nefes,tavuk’u çok sevmesine rağmen. İki tane ya yemişti ya yememişti. Dağhan ve Aktan oğullarının üzerine çöken kara bulutları fark etmiş ve omuzlarına dokunarak onlara güç vermek ister gibi gülümsemişlerdi. Nefes daha fazla dayanamayıp “kendinize gelebilir misiniz lütfen? Sessizlik benim numaram. Sizin değil. Beni boğmaktan vazgeçin ya. Yardım edin biraz. Bir şey olmayacak. Hem emanet değil mi hayatlarımız verdiği gibi alacak elbette. Bu bir alış-veriş!” dedi dudaklarını ısırarak. Bunun üzerine doruk herkesi korkutacak derece de kahkaha atmaya başladı.
Dağhan “evlat?”
Doruk “hahah,alış-veriş! Doğru ya! Bu bir alış-veriş. Ben zevkten dört köşe olurum. Sen mezara girersin. Bu bir alış veriş! Ne derdi var bunun bizimle ya! Ne istiyor bizden!” dedi kontrolden çıkarak.
Dağhan ve Aktan yerlerinden kalkıp sinirden deli gibi titreyen doruk’a yürüyüp onu sakinleştirmeye çalışmışlardı.
Aktan “evlat,nefesi korkutuyorsun?”
Doruk “o korkmuyor! Görmüyor musunuz? Korkan biziz!”
Dağhan “Doruk! Kendine gel hemen!”
Anıl “başa sarmış gibi plak. Her şey yeniden başlıyor.” Dedi tabağından başını kaldırmayarak.
Nefes ona bakıp “bir şey başladığı yok! Kendinize gelin ya!” diyerek odasına çıkmıştı ağlayarak.
Doruk ise “ben ne olacağını söyleyeyim size! Ölecek! Onu toprağa koymaya karar verene kadar aylar belki yıllar geçecek! Onu oraya koymaya hiçbirimizin kalbi istemeyecek. Hepimiz çökeceğiz! Biteceğiz! Kendimize geldiğimizde kim bilir kaç sene sonra ne halde kimlerle beraber mutsuz olacağız.”
Anıl “önce annemi aldı. Sonrada nefesi.”
Doruk “aynen öyle kardeşim! Nasıl bir adalet lan bu! Bu mu bize biçilen?”
Aktan “doruk! Anıl!”
Doruk bağırarak “annem öldüğünde fransadan apar topar lala’mı getirttin. Onun yerini tutabildi mi? yada sen onca sene geçmesine rağmen başka birini hayatında istedin mi?! istemedin! Biz nasıl yapacağız? Elimizde onca güç varken neden bu lanet şeye yetmiyor.”
Doruk başını ellerinin arasına alarak “offf,başım çatlıyor. Poyraz öğrendiğinde ne olacak? Yakıp kavuracak ortalığı!” dediği an nefes kıpkırmızı gözlerle buz gibi soğuk bir sesle “abim ve senem bir şey öğrenmeyecek!” dedi.
Anıl “anlamadım?”
Nefes “beni duydunuz?! İkisi de birbirini seviyor bunu burada olan herkes biliyor. Şuan çok mutlular buna da eminim! O yüzden eğer içinizden biri bana ihanet edip burada söylenenleri gidip onlardan birine söyleyip yüzlerinin asılmasına neden olacak olursa,sizinle olan işim biter haberiniz olsun!” dedi merdivenlere oturarak.
Doruk yalpalayarak yanına oturmuş ve “bu çok…”
Anıl “fedakar bir davranış..”
Nefes “evet,her neyse. Söz verin bana. Tekin eğer bir kriz geçirecek olursam böyle bir şey olacağını söyledi. Ortalığı bu kadar velveleye vermeyin olur mu? Dikkat edeceğiz,siz dikkat ederseniz ben de ederim. Hergün meyvemi düzenli uykumu,egzersizlerimi ve ilaçlarımı alır,gitmem gereken zamanda oksijenlere giderim. Ama bunun için desteğinize ihtiyacım var. Benim ağlamadığım yerde sizin ağladığınızı görürsem istediklerinizi gerçekleştiremem.”
Anıl “istediklerimiz?”
Nefes ikisinin de ellerini alarak kalbinin üzerine koyarak “yaşamak seni sersem. Güçlü olmalısınız! Eskisi gibi. Farz edin ki kıbrısta büyük br casinoda ucunda büyük bir para ödülü olan bir kumar oynuyorsunuz. Ama bunun için dikkatli ve özverili çalışmalısınız.” Dedi..
Doruk “senden nefret ediyorum. Eğer o kumarı kaybedecek olursam peşinden gelirim haberin olsun.” Dedi..
Anıl “bu durumda ortak sayılırız. Eh,ben de geleyim bari.” Dedi tebessümle.
Nefes ortamı biraz olsun yatıştırabildiği için rahatlamış ve annesine bakarak “ben tabuk( çocukken tavuk’a tabuk derdi) yiyeceğim anne.” Dediği an mehir ve talu yerlerinden fırlayıp mutfağa koşmuşlar ve tavukları ısınmaları için fırına atmışlardı.
Dağhan ,Aktan ve Altuğ ; merdivende oturmakta olan çocuklarına bakıp derin bir nefes almışlar ve onlarda birbirlerine tutunarak tekrardan sofraya oturmuşlardı.
Nefes “WHAT GOOD ARE DREAMS IF THAT’S ALL THEY REALLY ARE?!”
********
Nefes ve diğerleri yemeklerine kaldıkları yerden devam ederlerken Senem ve Poyraz mutfakta bir şeyler hazırlama derdindelerdi.
Senem yapmış olduğu makarnayı bir kenara koyduğu sırada poyraz ona bakıp gülümsemiş kendisi de tavadaki Arnavut ciğerlerini ters çevirip büyük soğan halkaları doğramaya başlamışlardı. Aşağı kilere indiğinde bir şişe şarap alıp dönen poyraz hazırladıklarını şöminenin yanına kurmuş oldukları sofraya koyarak yerini aldı. Senem makarnayı koyduğunda poyraz burnuna gelen koku ile bir an irkilse de belli etmedi ve çatalını dolayıp ağzına bir lokma attı.
Ağzına attığı anda neye uğradığını şaşıran poyraz şarap şişesini başına dikmek zorunda kalmıştı. Senem ,ne olduğunu anlamak için poyraza baktığında poyraz senem gücenmesin diye “bu makarnaya tam olarak ne koyduğunu?” dile getirdi. Tuz yerine şeker koyan Senem bu soru üzerine makarnasından bir lokma ağzına atmış ve anında yüzünü buruşturup “ya ama olamaz ya.” Diyerek utancından yerin dibine geçmek istemişti. Poyraz onun bu hallerine gülerek karşılık verip makarnasından bir çatal daha alıp ağzına atmış ve seneme bakıp “bence o kadar da kötü değil. Hem şekerli de fena değil.” Diyerek tabağındaki makarnayı bitireceğine garanti vermişti.
Senem “bunu yapmak zorunda değilsin ama?”
Poyraz “ama yapmak istiyorum ve yapacağım.” Diyerek göz kırpıp tabağındakileri yemeye başlamıştı. Şarabından bir yudum alırken kahkahasına engel olamamış ve senemin ona biraz mahcup biraz da sinirli bakışlarına aldırmadan gülerek yemeğine kaldığı yerden devam etmişti.
Aradan geçen birkaç saat sonra senem camın kenarında sarındığı battaniyenin altında uyuyakalmış poyraz ise etrafı toparlayıp senemin yanına oturmuştu. Uzunca bir süre onu izleyen Poyraz senemin yanına uzanmış ve yüzüne düşen saçları elinin tersi ile çekerek yanağına dokunmuştu..
İçini çekerek oflamış ve bugün burada kalmalarına neden olan kişiye içinden gülerek teşekkür etmişti. Gözleri yorgunlukla kapanırken yanağını senemin yanağına koymuş ve  bir şiir okumaya başlamıştı…
Poyraz “
Sevgilim sabahın erkenini seviyor,
ben geceyi ve esmerliğini onun,
o dorukları seviyor, korkuyor bundan


ben rüzgarla buluşan tepeyi, tuhaflığı,
ona bir yeşil gülümsüyor,
ben, hayatı delice sevdiysem nasıl,
diyorum, seni de öyle.
O kendi boşluğunda oyalanan günlerde
canı sıkılan bir çocuk gibi uyuyor,
ben göğe bakıyorum geceden,
kendi çukurunu bulmuş deniz gibiyim
diyorum, yanında,
o sabahları eğilip öpüyor denizi.

Çıplağın çıplağımda, rüzgarın dağımda olsun,
esmerliğin gecemde, öyle kal.
"Bulutlara bak, gidiyorlar, hızla" diyorsun,
yağmur bir yalıyor yüzümü,
bir duruyor. Sabahları eğilip yüzüme
öpüşün geçiyor bir, bir duruyor aklım.

Su ve rüzgar, dağ ve doruk, sonsuz hepsi,
oysa camdaki sardunya gibi üşür
bana biçtiğin ömür, ölüm geliyor aklıma bir
bir, çıplağın çıplağımda.


Rüzgarın dağımda olsun esmerliğin gecemde
öyle kal, sana sonsuz sarıldığımda.”

Dedi ve senemi kollarının arasına çekerek gözlerini kapadı….

Murat Kekilli : Kara gözlüm.
Birhan Keskin : Aşk..

ESMER ( ESMER SERİSİ -3)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin