Hikayeyi beğendiğiniz demek? Hikayeyi beğenmeniz demek benim daha hızlı bölüm yazmam ve yayınlamam demek ♥♥
Askerleri denetlemek için yine erkenden kalkıp antrenman alanına doğru ilerlemiştim.
Bundan cidden nefret ediyorum. Bir sürü deneyimli asker varken babamın ısrarla onları benim denetlememi istemesine anlam veremiyorum.
Bazıları da yeterince çaylak zaten.
"Günaydın majesteleri." Diyen sesle yana doğru küçük bir bakış atmıştım. Dün antrenman sırasında birkaç saniyede alt ettiğim askerdi bu. Neydi ki adı...
"Sana da günaydın ismini hatırlayamadığım asker." Dedim onu tekrar süzerek.
"Alec, ismim Alec."
"Neyse ne, her askerin ismini aklımda tutamam sonuçta." Deyip yürümeye başladığımda o da yanımda yürümeye başlamıştı. "Neden benle geliyorsun?"
"Aynı yere gidiyoruz majesteleri."
"Madem aynı yere gidiyoruz..." deyip yan tarafta duran kılıcımı çıkarıp ona uzattım. "... kılıcımı taşı."
Elimdeki kılıca öylece bakmıştı.
"Majesteleri ben bir askerim, sizin yardımcınız değilim. Kılıcını kendiniz taşıyabilirsiniz, gördüğünüz üzere ben kendikimi taşıyorum."
"Senin bana cevap veren bu cesaretinin kaynağı ne çok merak ediyorum." Diyerek ona döndüm. Nedensizce bu asker sinirimi bozuyordu.
"Askerlerin doğuştan gelen bir cesaretleri vardır, öyle olmasalar ölüme her dakika bu kadar yakın olmayı nasıl kaldırabilirlerdi?"
Ona bir adım yaklaşıp yüzümü yukarıya kaldırdım ve tam gözlerine baktım.
"Benimle uğraşmaya devam edersen ölüme daha da yakın olursun Alexander."
"Bir askeri kılıcınızı taşımadı diye öldürecek misiniz yani?" Dediğinde sinirle soludum. Son raddeme kadar sabrımı zorluyordu.
"Hayır ama zor görevlerde kendi ismini görürsen şaşırma diye söylüyorum." Dedim elimi omzuna koyup hafifçe sıkarak. "Sakın bana karşı gelme, zararlı çıkan taraf sen olursun."
Yanından geçip ilerleyeceğim sıra arkamdan seslenmişti.
"Efendim, hala kılıcınızı taşımamı istiyor musunuz?"
Sonunda yola geliyor.
"Evet istiyorum." Dedim ona dönerek. Bana yaklaşıp küçük bir gülümseme yerleştirdi yüzüne.
"Ama benim cevabım hala hayır." Diyerek yanımdan geçti ve önümden yürümeye başladı. Sinirle burnumdan solurken kılıcımın sapını sinirle sıktım.
"Oyun mu oynamak istiyorsun, oynayalım o zaman."
...
Antrenman alanına geldiğim zaman bütün askerler hazır olda beni bekliyorlardı. Ama benim gözüm doğrudan Alexander'ın üstündeydi.
"Bugün yeni bir şey yapacağız, hepiniz ikili olarak eşleşip birbirinizle antrenman yapacaksınız."
Herkes dediğimi yaparken Alec de yanındaki sarışına gülüp onunla eş olmuştu.
"Sen, uzun olan." Dedim Alec'i işaret ederken. "Sen benim eşimsin." (İleride de inşallah absnmamw)
Alec şaşkınca bana bakarken diğerleri çoktan kendilerine eşlerini seçmişlerdi. Alec'in yanındaki sarışın da başka birisine yöneldi.
"Neden ben?" Diyerek yanıma geldi Alec.
"Canım öyle istedi çünkü, şimdi kılıcını çıkart bakalım."
Kılıcını çekip bana doğru tuttuğunda gülmüştüm.
"Biliyor musun, o kılıcı taşımadığın için pişman olacaksın."
İlk hamleyi yaptığı anda hiç beklemeden kılıcına vurdum, sonrasında da diz kapağına ayağımı geçirip onun tek bacağını çekerek yere düşmesini sağladım. Yere düşen kılıca hamle yapacağı sıra ayağımla kılıcı itip onun üstüne çıkmıştım.
"Çok kolaysın Alec, senle işimiz var."
"Bence bir gün ok atma konusunda yarışmalıyız majesteleri, o konuda sonuna kadar iddialıyımdır."
"Demek seni ezeceğim yeni bir alan çıktı." Deyip üstünden kalktım. O hala yerde yatarken ben de etraftaki askerlerin neler yaptığını süzüyordum.
Sonrasında ayaklanıp onun da ayağa kalkmasını beklemeye başladım.
"Devam ediyor muyuz majesteleri?"
"Yenilmeye doyamıyor musun cidden sen?" Dedim kılıcımı elimde çevirip. "Bugün sakat ayrılırsın buradan, gidip kendine dengin bir eş bul."
"Ama ben sizinle eş olmayı sevmeye başlamıştım."
(Alec'e karşı:)
"Belki sonra, seni tekrar yerde acılar içinde görmeyi istediğimde devam ederiz. Şimdi, kontrol etmem gereken başka askerler var."
Alec'ten biraz uzaklaşıp askerlerin çoğunu göreceğim bir yere geçtim. Hepsi çok berbattı, Tanrım bunlarla çok işim var...
...
Alec bebeğim yavaş ol biraz sbjsksksks
ŞİMDİ OKUDUĞUN
This is my Kingdom (Malec)
FanfictionBabası tarafından bir prenses ile evlenmesi istenen bir prens; Magnus. Ve imkansız olduğunu bildiği halde bir prense aşık olan bir şövalye; Alec. Peki işler daha ne kadar çığırından çıkabilirdi ki?