Sabah gözlerimi açtığımda Alec'i yanımda görememiştim.
Bir an için o kadar büyük bir boşluğa düşmüştüm ki anlatamam.
Yavaşça yerde oturur pozisyona geçip etrafı inceledim ama cidden yoktu. Benden önce uyanıp gitmiş olmalıydı.
Ayağa kalkıp kıyafetlerimi aradım ve hızlıca giyinmeye başladım. Sonrasında sakin kalmaya çalışıp birkaç derin nefes almıştım.
Gitmesini hiç beklememiştim ama bunu yapmasına da şaşırmamıştım.
Çadırdan çıktıktan sonra askerlerin toplanma yerine doğru ilerledim. Bir yandan kahvaltı hazırlıkları sürerken diğer yandan da bir şeyler hakkında konuşuyorlardı.
Alec'i de Underhill'in olduğu bir grubun yakınlarında görmüştüm. Beni fark edince bana küçük bir bakış atıp önüne dönmüştü.
"Günaydın efendim, kahvaltınız beş dakika içinde hazır olacak." Diyen bir askerin sesiyle döndüm gerçek hayata. Sonra adama bir süre boş gözlerle baktım.
"Tamam, hazır olunca haber vermeye bir askeri gönderirsin. Ben çadırımda olacağım."
Asker bir şey demeden önümde eğildiğinde hızlıca geri dönüp çadırımın dışına çöküp oturdum.
Bunu resmen bilerek yapıyordu. Sinirleneceğimi bildiği için yapmıştı.
Haklıydı, böyle olmaya devam edecektik biz. Hiçbir zaman düzgün bir ilişkimiz olamazdı bizim.
Dün gece yaptığım şey sadece her şeyi uçuruma doğru götürmekti. Alec benden her zaman daha makul ve mantıklı düşünüyordu.
Önceden pervasız olan taraf oyken şimdi roller değişmiş gibiydi.
Nasıl değişmesin? Onu kaybetme korkusu yaşadım. Onu başkasının öptüğüne şahit oldum. Bunların beni tetiklemesi gayet normal.
Babama sözüm vardı ve lanet olsun ki yine tutamadım.
Ellerimle başımı tuttum ve derin nefesler alıp verdim. Ona yakın olmak beni öldürüyordu. Ona uzak olmak da beni öldürüyordu.
Hiçbir şekilde bir sonumuz olmayacaktı bizim. Alec bunun farkına benden önce varmış görünüyordu.
"Efendim kahvaltınız hazır." Diyen bir sesle başımı kaldırıp gelen askere baktım.
"Tamam geliyorum ben şimdi."
Asker yanımdan giderken hiçbir şey olmamış gibi ayaklandım ve alana geri döndüm. Benim için hazırlanmış sofraya ilerledim ve Alec'e bakmamaya özen göstererek yerime oturdum.
Her şey mükemmel hazırlanmıştı ama iştahım yoktu. Yine de kendimi zorlamaya ve bir şeyler yemeye karar verdim.
Ara ara gözüm Alec'e takılsa da derin nefesler alıp düşüncemi onun üstünden çekmeye çalıştım. Başarılı da oldum.
Kahvaltı bitimine doğru suyumu da içip hızlıca ayaklandım. Kimseyi görmek istemediğime karar vermiş olsam da bir konuşma yapma gereği duyduğum için yemekten sonra askerleri açık alana toplamıştım.
"Hepinizin bildiği üzere dün Alec'le keşfimiz sırasında yaratıkla karşılaştık. Ve Alec yaralandı. Bu tarz bir şeyin bir daha olmasını istemediğim için bundan sonra toplu bir şekilde hareket edeceğiz. Ayrılma durumu olmayacak. Yaratığı içinizden birisi görürse kahramanlık yapmaya çalışmayacak ve uzakta kalacak. Yararlanmayı iyileştirmek için büyü malzemelerini kullandım ve ne yazık ki elimizde başka malzememiz bulunmamakta. Yaralanmamaya çalışın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
This is my Kingdom (Malec)
Fiksi PenggemarBabası tarafından bir prenses ile evlenmesi istenen bir prens; Magnus. Ve imkansız olduğunu bildiği halde bir prense aşık olan bir şövalye; Alec. Peki işler daha ne kadar çığırından çıkabilirdi ki?