Yaslandığım ağaçta biraz aşağı kayıp yere çömeldim ve elimdeki mektubu birkaç kez daha okudum. Dün gece Clary aracılığıyla bana bir mektup göndermişti ve mektubunda onu tam burada beklemem gerektiği ve bana oldukça güzel bir yeri göstereceğini yazmıştı. Ben de onun talimatlarına uyup gelmiştim buraya ve yarım saattir Magnus'un gelmesini bekliyordum. Artık bir ağaç formuna dönüşmeme az kalmıştı.
Oturmaktan sıkılıp ayağa kalktım ve ileride kayaların olduğu kısma doğru yavaş adımlarla ilerleyip kayanın yanında durdum. Üzerinde açan çiçek çok hoşuma gitmişti. Tıpkı Magnus ile bana benziyordu. Önüne çıkan aşılması zor engelleri aşıp çiçek açan küçük bir tohumdu o. Oldukça güzeldi...
''Şuraya kök salıp filizleneceğim ben de.'' dediğimde belimde oldukça aşina olduğum elleri hissetmiştim.
''Prensini beklemekten rahatsız mı oldun yoksa asker?''
''Prensimizi beklemeye alışkınım ben. Zaten prensimiz sürekli geç kalıyor. Hatırlarsanız ilişkimiz de sizin yüzünüzden geç başlamıştı.'' dediğimde kaşlarını çatıp ellerini karın kaslarımın üzerine yerleştirip okşadı.
''Sen bu aralar prensine çok laf sokuyorsun asker.''
''Soktuğum tek şey laf değil.''
(ÇILDIRDIM DSDFJHKJFAFKJDHS)
Magnus kahkaha atıp beni kendine çevirdi.
''Senin dilin çok uzadı.''
Bir şey söylemek için dudaklarımı araladığım sırada birkaç ağaç ötesinde bir at arabası sesi duyup kafamı o yöne çevirdim.
''Endişelenme.'' dedi Magnus.
Birkaç saniye içinde at arabası yanımıza geldiğinde kaşlarımı çattım.
''Kimse sürmüyor bunu.''
Magnus sırıtıp elini yanağıma koyup okşadı.
''Sevgilinin büyücü olduğunu unutuyorsun.'' diyerek kapıyı açtı ve içeri girdi.
Onu takip ederek ben de içeri girdim ve Magnus'un yanına oturdum. Atların hareket etmeleriyle birlikte Magnus kucağıma çıkıp kalçaları tam kasıklarımın üzerine gelecek şekilde oturup yüzüme baktı.
O sırada tekerlekler bir çıkıntıya denk gelmişti ve sarsılan arabayla birlikte Magnus da sert bir şekilde sürtünmüştü bana... İnlememek için dudaklarımı birbirine bastırdığımda bana onaylamaz bir bakış atıp parmağıyla dudaklarımı aralayıp dilini dudaklarım üzerinde dolaştırıp ellerini saçlarıma daldırdı. Başımın geriye yaslanmasını sağlayıp dizlerini oturduğum yerin iki yanına dayadı ve dizleri üzerinde doğrulup dudaklarıma yapıştı.
Bunu yapması nefesimin kesilmesine sebep olmuştu resmen.
Öpücüğüne karşılık verdiğimde alt dudağımı dişleri arasına alıp çekiştirerek geri çekildi. Saçlarımı yeniden çekiştirip eş zamanlı olarak oldukça sert bir şekilde kasıklarıma oturduğunda daha önce inlemediğim kadar yüksek bir sesle inlemiştim.
Ellerimi kalçalarına yerleştirdiğimde bana sürtünmeye devam etti. Sonra da üzerindeki cübbeyi tek hamlede çıkarıp yere bıraktı.
''Sen içine bir şey giymedin mi?'' diye sordum.
Bir yandan da ellerimi sıkılaşmış kasları üzerinde dolaştırmayı da ihmal etmemiştim.
''Sevişirken daha kolay çıkarabileyim diye.'' dediğinde yüzümde kocaman bir gülümseme oluşmuştu.
7-8 saniye yüzüme bakıp elini belirginleşen gamzelerimin üstüne koyup çukurlarıma parmaklarını yerleştirdi. Sonra da saçlarıma bir öpücük kondurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
This is my Kingdom (Malec)
Fiksi PenggemarBabası tarafından bir prenses ile evlenmesi istenen bir prens; Magnus. Ve imkansız olduğunu bildiği halde bir prense aşık olan bir şövalye; Alec. Peki işler daha ne kadar çığırından çıkabilirdi ki?