I love him so much...

4K 345 242
                                    

Alec:

"Şu olayı bir daha anlatsana."

"Alec 500 kez anlattım zaten, ezberledin olayı. Niye bir daha anlatayım ki?"

"Ya resmen beni merak edip buraya gelmiş, beni görünce de büyüsü ile iyileştirmiş. Delirmemek elde değil."

"Ne yalan söyleyeyim ben bile artık seninle dalga geçmeyi bırakacağım sanırım."

Kendimi yatağa bırakıp kocaman bir gülümseme yerleştirdim yüzüme. Beni merak etmişti resmen.

"Başka bir şey dedi mi sana?"

"Ona söylemedim diye kızdı sanırım."

"Off ben niye uyuyordum ki o sırada. Hepsi senin yüzünden! Gidip hekimden o ilaçları çalmasaydın ve bana zorla içirmeseydin uyuyor olmayacaktım."

"Ne yapabilirdim Alec, çok canın yanıyordu ve o haline dayanamamıştım."

"Biliyorum ya... her neyse sonuç olarak beni görmeye gelmesi bile bana yeter. Of çok seviyorum Jace, anlatılmaz bir şekilde seviyorum hem de."

"Başlarda kendini beğenmiş birisi  olduğunu söyleyip duruyordum sana ama şu aralar benim bile fikrim değişmeye başladı hatta değişti. Haa bir de şey oldu... ya da onu söylemesem daha iyi."

"Ne oldu?" Dedim yerimde doğrulup. "Söylesene ne olduğunu!!"

"Seni iyileştirirken güçsüz filan düştü biraz, yere çöktü."

"Ne? Ciddi bir şey olmadı değil mi? Hepsi senin yüzünden, niye izin veriyorsun beni iyileştirmesine!"

Yastığı ona fırlattığımda sinirle kafama bir yastık geçirdi.

"Manyağa bak be, iyilik de yaramıyor sana."

"Çok mu kötü oldu? Çok yandı mı canı?"

"Yani... yerde bayağı kıvrandı. Ölüyorum sanırım diyordu en son."

"Benle dalga geçiyorsun değil mi?"

"Evet nereden anladın?"

Bu sefer yastığı ben geçirdim kafasına.

"Doğru düzgün anlat şunu."

"Aman işte, yere çöktü ben de kaldırıp yatağa oturttum. Abartılacak bir şeyi yoktu."

"Ben... onu çok seviyorum Jace."

"Biliyorum... ne yazık ki biliyorum."

Magnus:

Sabah kapımın ısrarla çalınması ile uyanmıştım.

Dün gece çok yorgun düşmüştüm ama güzel bir uykunun yapamayacağı bir şey yoktu.

"Gel."

Kapı açıldığı zaman içeriye son derece neşeli bir Alec giriş yapmıştı.

"Günaydın efendim."

"Ah günaydın Alexander." Dedim yatakta doğrularak. "İyi görünüyorsun hem de çok."

"Evet efendim ve bunun için size teşekkür ederim. Dün gece yanıma geldiğinizi söyledi Jace. Bana yardım edecek birisini getirmişsiniz."

"Önemli bir şey değildi, sonuçta bana eğitim vereceksin ya... bir an önce iyileş istedim."

Neden böyle bir yalan söyledim ki şimdi?

"Ah evet... yine de teşekkürler."

"Bu arada isimleri bana söyleyecek misin?"

"Ne isimleri?"

"Sana bunu yapan... şey yani arkamdan konuşan şu askerler. Kim olduklarını merak ediyorum ve belki aklımda onlar için de bir ceza vardır."

"Ben..." dedi Alec saçını  kaşıyarak. "İsimlerini bilmiyorum. İlk defa görmüştüm onları."

"Pekala, iş başa düştü desene. Ben kendim bulurum o zaman onları."

Ayaklanıp dolabıma yöneldiğim sıra aniden başım döndü ve Alec tutmasa yeri boylayacaktım.

İşte ne zaman büyü kullansam bu tarz etkileri oluyordu üstümde. Burun kanaması, baş ağrısı ya da baş dönmesi... bazen bayılma.

"İyi misin... iz?"

"İyiyim... birden dengemi kaybettim."

Ama hala etraf dönüyor gibiydi.

"Beni yatağıma götürür müsün?" Dediğimde hemen koluma girmişti. Hızlıca yatak kenarına oturttu beni ve sonra da önüme çöktü.

"Tamam Alexander sen gidebilirsin istersen."

"Geçene kadar buradayım." Önümden kalkıp yan tarafta duran bardağa su doldurdu ve tekrar önüme çöktü. Bardağı elime alıp suyu içerken beni tüm dikkatiyle süzmesi gözümden kaçmamıştı.

"Teşekkürler."

"Biraz daha kalabilirim isterseniz."

"Yok... gidebilirsin sen. Yeterince yardım ettin."

Başını olumlu anlamda sallayıp önümden kalktı, sonrasında kapıya yönelmişti.

"İyiysen eğer, bugün seninle derslere başlayalım mı Alec?"

Bunu dememle birlikte aceleci bir tavırla bana döndü.

"Başlayalım efendim."

...

"Aslında ok ve yayı çok profesyonel tutuyorsunuz. Yaptığınız tek yanlış sizinle bir bütün olmasına izin vermemeniz."

Bunu derken kendi gerdiği oku bıraktı ve ağacın üstüne çizdiği hedefi vurdu.

Alec'le birlikte ormana gelmiştik ve burada çalışma yapacaktık. O çeşitli ağaçların gövdesine hedefler çizmişti.

"Sıra sizde, şu yandaki ağaçta duran hedefi vuracaksınız."

Ok ve yayımı hızlıca hazırlarken dediği ağaca döndüm ve hedefe odaklanıp atışımı yaptım.

Hedefin çok az üstüne saplanmıştı ok.

"Hareketsiz şeyleri vurmak önemli, çünkü hareketli nesneler için odaklanma sağlar. Şimdi size ne göstereceğim."

Ok ve yayını tek eliyle tuttu ve boşta kalan eliyle bir ağaca tırmanmaya başladı. Onu tüm dikkatimle izlerken ağacın yere yakın dalına geldi, bacaklarını ağacın dalına dolayıp kendini baş aşağı bir halde aşağı sarkıttı.

Yapacağı şeyi anladığım zaman onu büyük bir dikkatle izlemeye başlamıştım.

Ok ve yayını hazırlayıp büyük bir ustalıkla atışını yaptı ve benim az önce vurduğum hedefi tam isabetle vurdu.

"Vay canına! Bunu ben de yapmak istiyorum."

Alec kendini yukarı çekip hızlıca tek eliyle ağaçtan indi.

"Bunun için çok erken ama."

"Denemek istiyorum." Diyerek ona ok ve yayımı verdim. Kesinlikle onlarla ağaca tırnanamazdım.

Sonrasında Alec'in çıktığı dala geldim ve aşağıya baktım. Göründüğünden daha yüksekmiş...

Bacaklarımı sıkıca dala sardım ve kendimi yavaşça aşağıya sarkıttım. Alec ok ve yayımı bana uzattığında oku yaya geçirdim ve nişan aldım.

Hedefe bayağı ters bir atış yaptığımda kendi kendime gülmüştüm. Gülmemin etkisiyle dengem şaştı ve ayaklarım kaydı.

Son anda Alec olmasa kafa üstü yere çakılacaktım.

Beni tutup sakince yere inmemi sağlandığında ben hala gülüyordum.

"İyi misiniz efendim?"

"Bilmiyorum, sanırım daha az riskli şeylerden devam etsek benim açımdan daha iyi olacak."

"Öyle yapalım o zaman."

Sonrasında bir süre daha atış antrenmanları yaptık ve ardından saraya döndük. Akşama doğru Raphael gelecekti ve o gelmeden sarayda olsam iyi olurdu.

...

This is my Kingdom (Malec)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin