Gözlerimi açtığımda başımda felaket derecede bir ağrı vardı.
"Ah lanet olsun, o kadar içmemem lazımdı."
Başımı tutup doğrulmaya çalıştığım zaman Clary hızlıca beni engelledi.
"Efendim yatın birazcık. Ayrıca ben size başınız ağrır diye bir içecek hazırlattım iyi gelir."
"Ah teşekkür ederim Clary."
"Alec'e de götürdüm, malum o da çok içti. Bir de size kahvaltı hazırlatıp odanıza getirdim."
Göz ucuyla masanın üstündeki kahvaltıya baktım.
"Alec demişken, dün gece çok güzel bir rüya gördüm Clary. Babam Alec'le dans etmemize izin veriyordu ve ben onunla dans ediyordum. Çok güzeldi."
"Efendim, o rüya değildi. Çünkü salonda Alec'le baş başa kaldınız ve ben sizi odanıza çıkarırken dansınızı bana anlatıyordunuz."
Aniden yatakta oturur pozisyona geçmemle beynime ağrı daha da saplandı.
"Ne yani onlar gerçek miydi şimdi? Ben... ben Alec'le dans ettim hem de... hem de babam izin verdi buna. Ah mükemmeldi Clary. Fazla mükemmeldi. Onunla çok fazla şey yaşadık ama bu... bu en iyisiydi."
"O da sabah öyle dedi, içeceği yanına götürdüğüm zaman."
"Başka bir şeyler dedi mi peki?" Dedim merakla onu süzüp içeceğimi içerken.
"Hayatında yaşadığı en güzel şey olduğunu söyledi, o anda kalmak için her şeyini verebileceğini. Ve size iletmemi istediği bir mesaj da vardı. Ben de onu seviyorum dedi."
Boş bardağı kenara bırakıp yatağa uzandım keyifle.
"Çok mutluyum şu an, hadi birlikte kahvaltı edelim."
Yataktan kalkarken yine başıma bir ağrı girmişti.
"Sonra da başıma biraz masaj yapsana, geçecek gibi durmuyor bu."
"Yaparım efendim, siz önce kahvaltınızı yapın sonra ben masaj da yaparım."
Masaya birlikte oturduğumuz zaman Clary dağılan saçlarımı düzeltmeye çalışıyordu.
"Dün Emma ile dans ettiler gördün değil mi?"
"Emma isteyince Alec de kıramamış, sizinle bir alakası olduğunu düşünmüyorum efendim."
"Yine de sinirlerim altüst oldu onları görünce." Dedim elimdeki ekmeği hızlıca ağzıma atarken.
"Şey... zamanında onlar hakkında size konuşup durduğum için özür dilerim. Bilmiyordum olayları."
"Sorun değil, aslında aramızdaki şey Emma sayesinde başladı sayılır. Ayrıca senin tavsiyelerini dinlememiş olsaydım Alec'le aram da düzelemezdi."
Nazik bir şekilde gülümsedi, sonrasında kahvaltısına odaklandı.
"Jace ile aramız da düzeldi. Dün beni ittiği için çok pişman olduğunu yüz kere söyledi, ben de kızgın olmadığımı dile getirdim. Sonra dans edelim deyince kıramadım."
"İyi yapmışsın, Jace ile aramızda sorunlar var ama yine de iyi birisi olduğuna eminim. En azından siz üzülmeyin, biz zaten Alec'le çamura battık. Sağa sola yuvarlanıp duruyoruz işte."
"Ben inanıyorum, sizin de sonunuz güzel olacak."
"Ben bile buna inanmıyorum Clary, sen nasıl bu kadar iyimser olabiliyorsun."
"Bilmiyorum." Dedi kaşığı ile oynarken. "Ama bu dünya üstündeki en güçlü bağ sevgi değil midir? Kırılması en güç olan bağ da şüphesiz sevgidir efendim. Siz birbirinizi sevdiğiniz sürece Tanrı sizin yanınızda olacaktır."
"Keşke ben de senin kadar iyimser bakabilseydim ama babam bu krallığın başında olduğu sürece ben asla Alec'le olamam."
Clary'nin gözlerinde bir korku belirdi, nedenini söylediğim şeyi adam akıllı düşününce anladım.
"Babama zarar verecek bir şey asla yapmam Clary, gerekirse kendime zarar veririm ama yine de babamın tek bir saç teline bile zarar gelmesine izin vermem. Kastettiğim şey asla öyle bir şey değildi, yalnızca gerçekleri konuşmak için söyledim onu."
Rahatlamış bir yüz ifadesi ile bana bakıp sonradan masanın üstünde duran elimin üstüne elini koydu.
"Yine de bu mutlu halinizi babanızdan gizleyin efendim, belki de sizin bu halinizi gördükçe Alec'le aranıza daha az engel koyar."
"Sanmıyorum, öleceğimi bilse dahi bunu yapmaz."
"Babanız katıdır ve gücüyle her şeyi herkese yaptırır biliyorsunuz ama tek bir zaafı var o da sizsiniz. Yeri geldiğinde bunu kullanın."
"Risk alamam Clary, Alec'i öldürtmemiş olabilir ama bu ona zarar vermeyeceği anlamına gelmez. Ya da buradan sürgün etmeyeceği... Ona bile razı olurum öldürmesin yeter."
"Sanmıyorum bunu yapacağını, belki bir kız olsaydı öldürmeyi göze alırdı çünkü ileride o kızla evleneceğinizin korkusunu yaşardı ama şu an Alec'i öldürmek için elinde hiçbir neden yok. Öldürürse sizi kaybetmek dışında."
"Onunla evlenemeyeceğimin sen de farkındasın yani."
Bir şey demeden bana baktı.
"Sorun değil Clary, saçma sapan bir düşünceydi zaten. Şey... benim antrenmana gitmem lazım. Hazırlansam iyi olacak."
Masadan hızlıca kalkarken başım hala ağrıyordu. Ama umrumda olmadı, bir an önce Alec'i antrenman sayesinde de olsa görmem lazımdı.
....
Antrenmana indiğim andan beri Alec'i izliyordum ve bunu yapmaktan kendimi alamıyordum.
Birden yanıma birisi çöküp oturdu, kim olduğuna bakmadan anlamıştım geleni.
"Yine ne saçmalayacaksın Jace?"
"Ağzınızın suyu akıyor efendim, biraz silin isterseniz."
"Jace..." dedim ona bakarak. "Beni ne zaman rahat bırakacaksın?"
"Ben aslında... dün size yaptığım kabalık için özür dilemek istemiştim. Alec olayları anlattı bana bu sabah."
"Alec anlatmasa şaşardım cidden."
"Sizi o şekilde yargılamam yanlıştı, çok kaba konuştum ama Alec'in o halini görünce... ben... dayanamıyorum onun üzülmesine."
"Sence ben dayanabiliyor muyum Jace?"
"Dayanamıyorsunuz, en azından artık bunu biliyorum."
"Bu böyle gidecek Jace, sen ve Clary sayesinde filan iletişim kuracağız sanırım Alec ile."
"Sizin yerinize öpüşebilir miyiz Clary ile?"
"Jace!"
"Dayanamadım, üzgünüm."
"Clary ile niyetin ciddi mi senin? Benim kızımla eğleniyorsan iyi şeyler yapmam Jace."
"Seviyorum bayağı, ciddi olmamak mümkün mü?"
"Güzel, aksine bir şey duymak istemiyorum ikinizden."
Tekrar gözlerim Alec'e çevrildi. Yanındaki bir askerle antrenman yapıyordu.
"Onunla olmak için nelerden vazgeçerdiniz efendim?"
"Bunu son zamanlarda ben de çok düşündüm Jace, eğer ki cevabını bulabilirsem... işte o zaman kimsenin benim önüme engel koymasına izin vermeyeceğim."
"Her zaman yanınızda olacağım efendim, bunu hiçbir zaman unutmayın."
"Teşekkür ederim, hiçbir zaman unutmayacağım."
...
Malec sahnesiz bir bölüm...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
This is my Kingdom (Malec)
FanfictionBabası tarafından bir prenses ile evlenmesi istenen bir prens; Magnus. Ve imkansız olduğunu bildiği halde bir prense aşık olan bir şövalye; Alec. Peki işler daha ne kadar çığırından çıkabilirdi ki?