Sabah gözlerimi açtığımda Alec'in kolları arasında olduğumu fark edip yüzümü daha çok onun boynuna çıkardım.
Dün bütün gün birbirimize kendimizden bahsetmiştik, o bana ailesini anlatmıştı ben de genel olarak problemli hayatımı sunmuştum ona. Sonra ikimiz de susup sessizlikle baş başa bırakmıştık kendimizi.
Yatakları birleştirme fikri cidden mantıklıydı çünkü daha rahat etmiştik.
Yerimde biraz hareketlenip Alec'in dün okuduğu kitabı aldım elime. Odalarında bir sürü kitap vardı ve Jace'i de birkaç kez okurken görmüştüm.
Onların bu şekilde sürekli okumaları nedensizce hoşuma gidiyordu. Kitap okumak zor değildi kitap bulmak zordu.
Genelde yazarlar saraydaki yüksek insanlar için yazarlardı kitapları ve köylüler şanslılarsa onların birkaç bitik haldeki eserini elde edebilirlerdi.
"Kitabıma mı bakıyorsun?" Diyen sesle Alec'e dönmüştüm.
"Okumayı seviyorsunuz."
"Annem alıştırdı, yıllarca kitap toplamaya adamış kendini ve bize okumanın yeni dünyalara açılan kapılar olduğunu söylerdi."
"Sarayda oldukça büyük bir kütüphane var, dilediğin kitabı getiririm okursun. Hatta tavsiye bile edebilirim."
(Neden bir anda kültür patlaması yaşadılar bunlar ahkskwk)
"Benim için mükemmel olur desem?"
"Kelimeleri bu kadar düzgün seçip kullanan birisi olmandan anlaşılıyor zaten okuma merakın."
"Laf mı soktun yoksa iltifat mı ettin anlamadım tam." Demesiyle gülmeye başlamıştım.
"Sanırım ikisi de. Bu arada boynundaki izler geçmeye başlamış."
"Yenilerini eklemek ister misin?"
"Bence boynunu birazcık rahat bıraksam iyi olacak. Daha görünmeyen yerlere iz bırakırım bir dahakine."
"Bu bir dahaki tahminen ne zaman gerçekleşecek?"
"Bilemiyorum..." dedim kendimi geriye vererek. "Jace'in örtülerini kirletip küfür yemek istiyorsan şimdi de yapabiliriz."
"Ama şu an ağır tahrik var." Deyip o da gülmüştü.
"Alternatif çözümler üretebilirim. Yere bir örtü serip yapabiliriz ya da duvara yaslarım seni... Oda küçük olduğu için tek seçenekler bunlar."
"Ya da şimdilik kalsın."
Alec'in bu beklenmedik tepkisine biraz şaşırmıştım.
"Sen mi söyledin bunu?"
"Sürekli bunu istiyorum ve sen yakında seks düşkünü olduğumu düşünmeye başlayacaksın. Oysaki benim beynimde sürekli senin ismin yankılanıyor ve bedenim sana sürekli aç. Bir çeşit bağımlılık maddesi gibisin benim için, kullanmadığım zaman aradığım ve sürekli istediğim."
Birkaç saniye onun söylediği sözleri düşündüm, büyüleyiciydi.
"Bunlar güzel sözlerdi Alexander."
"Seni etkilemek için söylemedim, sadece gerçekler bunlar. Ben sana bu kadar açken ve azmış bir seks düşkünü gibi davranıyorken sana duyduğum bu ihtiyaç için dediğin her şeyi yapabilecek hale geliyorum. Sonra sen, normal kafayla düşündüğüm zaman belki de kabul etmeyeceğim birkaç kural koyuyorsun ama benim beynim o an sadece sana daha yakın olacak, gerisi önemsiz diye komut veriyor. Sakin kafayla düşündüğüm zaman sana söyledim, gurur kırıcıydı Magnus. Söylemek gurur kırıcıydı çünkü sen bana seks sırasında yapmak zorunda olduğum kurallar sıraladın ama ben sana sadece rica ettim. Bunun yanında cevabın daha da gurur kırıcı oldu. Kendini üstteyken hayal bile etme, zaten üstte olmayacaksın hiçbir zaman. Bu kural nasıl bir şey sana bir örnek vererek anlatayım, tamamen aç birisinin önünde bir yemek yiyorsun ve ara sıra ona birkaç ekmek atıyorsun. O bundan memnun, çünkü karnı zaten doyuyor itiraz edemez. Ama sana yemeğini paylaşır mısın benimle? Diye sorduğunda ona bununla idare etmesi gerektiğini söylüyorsun ama bir yandan da sadece ekmek yiyerek hayatını geçirmek iğrenç bir şey diyorsun kendi kendine. Sen benim olduğum konumun iğrenç olduğunu düşünüyorsun büyük ihtimalle, ya da zevkten çok acı var diyorsun ama unuttuğun bir şey var, ben onu yaşıyorum. Cansız bir nesne değilim ben Magnus, tamam istersen hiçbir zaman üstte olmam. Zaten bunu talep edecek bir cesaretim de yok, ama en azından beni aşağılamasan daha mutlu olacağım."
Yaptığı uzun konuşmada hangi kısma cevap vereceğimi düşünürken kendimi kendime söverken bulmuştum.
Onu düşünmeyecek kadar bencildim, söylediğim ya da yaptığım şeylerin ona ne kadar zarar vereceğini göremeyecek kadar aptaldım ve saf bir şekilde beslediği hislerini kullanıp ona her şeyi yaptırabilecek kadar da çıkarcıydım.
(Tüm hikaye özeti bu amk)
"Neden Clary dışında bir hizmetçim yok sence? Çünkü kimse benim gibi birisine katlanacak kadar deli değil Alec. Sence katlanılmaz birisi olduğumun farkında değil miyim? Ben... bahanelere sığınmayacağım. Olduğum kişi seni bu denli rahatsız ediyorsa... aramızdaki şeye son vermemiz en iyisi."
"Değişmek gibi bir ihtimali niye hiç düşünmüyorsun?"
"Çünkü değişmem ben."
"Emin misin? Tanıştığımız ilk günü hatırla. Askerlerden birisini çekip onu küçümsemek için diğer askerlerin önünden paçavraya çevirdin ki bu kişi hatırlarsan bendim. Şimdi ise o küçümsediğin askerlere eğitim veriyorsun. Bana kılıcını taşıtmaya çalışırken şimdi aynı yatakta uzanmış konuşuyoruz. Sen değişmeye çoktan beri başladın sadece yeterince farkında değilsin. Ya da üstünde düşünmüyorsun."
"Öpüşme olayı iğrenç gelirken senin dudaklarına her dakika yapışmak istiyor olmam da cabası sanırım."
"Ben seni değişmediğin halinle de seviyorum, asla sana değiş diyemem ama ben... senin kendine bu şekilde zarar verdiğine inandığım için bunu söylüyorum. Bir insanın kalbini bu kadar kolay kırıyor olman iyi bir şey değil Magnus. Özellikle de ilgi duyduğun birisine bunu yapıyor olman hiç iyi değil."
Kendi kendime yer yarılsın da içine düşeyim ve bir daha da çıkamıyım dediğim anlardayız.
"Benim diyecek bir şeyim yok Alec, cevap veremeyecek kadar mahçup hissetmek nasıl bir şeymiş şu an öğreniyorum bunu."
"Eğer bir krallığı yönetmek için katı olman gerekiyorsa ol, ama bana katı olma çünkü ben yönetilecek bir krallık değilim. Yönetilecek herhangi bir şey değilim Magnus, hakimiyet kurmaya çalışma üstümde."
(Bu cümleyi hikayedeki en iyi cümle ilan ediyorum.)
"Alec, on dakika önce öldüm zaten. Daha fazla öldürmesen nasıl olur?"
Ağzına görünmez bir fermuar çekip yüzünü tavana çevirdi.
Aklıma Clary'nin bana önceden yapmaya çalıştığı bir konuşma geldi. Sert yaklaşımım hakkında utana sıkıla bir şeyler söylemeye çalışırken ona öyle çok kızmıştım ki kapıdan çıkarken bile gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Bir haftayı geçik bir süre benle normal bir konuşma bile yapamamıştı.
Sonra ona küçük bir hediye hazırlatıp gönlünü almaya çalışmıştım. O an için yaptığım şeyi hiç sorgulamamış olsam da şu an sorgulayınca... bana tahammül edebilen tek şeyi bile nasıl parçalayabilmiştim?
"Lütfen beni bırakma."
Ağzımdan aniden dökülen sözün farkına yeni varıyordum. Pişman olmuştum ama çok geçti.
"Bu konuda endişen olmasın Magnus, bence zamanı gelince sen beni bırakacaksın çünkü."
Söylediği şeyin haklılığı yüzünden cevap bile veremiyordum çünkü ikimiz de bunun biteceğini biliyorduk ve bunu büyük ihtimalle ben yapacaktım.
Sonunu bile bile devam ediyorduk ama insan öleceğini bile bile de yaşıyordu sonuçta. Önemli olan ne yaşadığıydı.
"Keşke aksine bir şey söyleyebilsem."
"İkimiz de farkındayız gerçeğin, aksine bir şey söylemen sadece kendimizi kandırmak olur."
"Ben yorgunum. Biraz daha uyuyacağım."
Başımı tekrar onun omzuna koydum, hiçbir şekilde itiraz etmedi.
Zaten bana ne zaman itiraz etmişti ki?
...
Hönkürerek ağlamak ve Magnus'a delice sövmek istiyorum şu an.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
This is my Kingdom (Malec)
FanficBabası tarafından bir prenses ile evlenmesi istenen bir prens; Magnus. Ve imkansız olduğunu bildiği halde bir prense aşık olan bir şövalye; Alec. Peki işler daha ne kadar çığırından çıkabilirdi ki?