Uzaklaşmak istediğim için saraydan çıkıp her zaman geldiğim mağaraya gelmiştim.
Şu an bedenim ve zihnim o kadar yorgundu ki ayakta dahi duracak gücü kendimde bulamıyordum.
Ne kadar zaman öylece burada durup karşımdaki su birikintisini izledim bilmiyorum ama arka taraftan bir sesin gelmesi ile hızlıca o yöne dönmüştüm.
"Burada olduğunu tahmin etmiştim."
"Alec neden geldin?" Dedim hızlıca önüme dönerek. "Yalnız kalmak istiyorum."
"Ben de şu an birçok şey yapmak istiyorum ama seni yalnız bırakmak bir seçenek değil." Yanıma doğru sakin adımlarla yürüdü ve tam dibime oturdu. "Ayrıca senin yanına gelmemi baban istedi."
"Ne?" Ona inanmaz gözlerle bakarken gözlerinin kırmızılaştığını fark etmiştim. Sanırım o da ağlamıştı ama buraya gelmeden önce kendini tutmaya çalışmış olmalı.
"Beni yanına çağırdı ve seni bulmamı söyledi. Gittiğin yeri sadece ben tahmin edebilirmişim. Git şu salağın yanına, kendine bir şey yapmasın filan dedi."
"Sağ olsun beni düşüneceği tuttu." Dedim başımı iki yana olumsuz anlamda sallarken. "Kendini ölüme götürürken de beni düşünmüş mü?"
"O konuda da biraz konuştuk. Zaten az bir zamanım kalmıştı ve devam edecek kadar güçlü hissetmiyordum filan dedi. Ve sana sürekli zarar verdiğini fark edince artık daha fazla devam etmemesi gerektiğini düşünmüş. Ama hastalığı daha çok ilerlemiş."
"Son zamanlarda o yüzden benle yakın olmaya çalışıyordu." Dedim elimle yüzümü kapatarak. "Onu çok fazla üzdüm Alec. O ölürse... ben... ben kafayı yerim. Yapamam, yokluğunda ayakta duramam Alec."
Kollarını açıp bana sıkıca sarıldığı zaman bu sefer de onun kolları arasında ağlamaya başlamıştım.
"Bir yolunu bulmaya çalışacağız."
"Ya bir yolu yoksa?" Dedim zar zor konuşarak. "Onu... onu mahvettim. Kırıp parçalara ayırdım ve şimdi de... onun ölüşünü izlemek zorundayım."
"Magnus ikiniz de birbirinizi defalarca kez kırıp döktünüz. Baban da sana bunları yaptı. Hastalığı baş göstermeden önce de senin hayatın iyi değildi ki. Sevilmediğini düşünerek sürdürdün hayatını. Baban kendi üzüntüsünü kaldıramayıp etrafına zarar vermeye başladı ve en yakınındaki kişi sendin. Eğer o sana hak ettiğin sevgiyi vermiş olsaydı sen benim sevgime bu kadar aç olmayacaktın ve babana karşı daha çok merhamet besleyecektin. Baban senin hakkında yanlışlar yaptı ve üzgünüm ki bu yanlışların bedelini ödedi. Hastalığını öğrendiğinde sana sevgi verip seninle son zamanlarını güzel geçirmeyi düşünmek yerine seni daha gaddar birisi haline getirmeye çalıştı ve bunu da başardı. Bu hale seni getiren kişi de yine baban, kendine bunu yaptıran da baban. Bak onun mantıklı düşünmesini beklemiyorum ama eğer ben ölecek olsaydım daha farklı davranırdım. Baban seni, olmasını istediği kişiye dönüştürmeye çalıştı ve bu uğurda seni kırmayı önemsemedi. Sana üzülme demeyeceğim, hatta üzülmen en doğal hakkın. Ama bu konuda senin suçun varsa babanın da o derece suçu var bilmiş ol."
"Cidden öyle mi düşünüyorsun?" Dediğimde yüzümü eliyle okşadı ve yüzüne bakmamı sağladı.
"Bak şimdi saraya döneceğiz ve sen babanın yanına çıkacaksın. Onun için her şeyi yapacağız Magnus ama eğer ki... eğer ki son zamanlarıysa bunları iyi değerlendireceksiniz."
"O adamlar beni içeriye almazlar."
"Hah, merak etme o iş Jace ve bende. Biz o iki adamı halledip anahtarı alırız. Sen de babanın yanına girersin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
This is my Kingdom (Malec)
FanficBabası tarafından bir prenses ile evlenmesi istenen bir prens; Magnus. Ve imkansız olduğunu bildiği halde bir prense aşık olan bir şövalye; Alec. Peki işler daha ne kadar çığırından çıkabilirdi ki?