Alec'le neredeyse 3 haftayı geçik bir süredir antrenman yapıyorduk ve ok konusunda gelişme göstermeye başlamıştım.
O ise kılıç kullanma konusunda daha iyiydi artık. Hatta Jace ile onun dövüşlerini izlerken bayağı zevk alıyordum.
Şimdi yine bir kılıç dersindeyiz.
"Hala bana karşı yeterince sert değilsin Alec."
"Sanırım olamayacağım da." Dediğinde ona doğru iyi bir hamle yaptım ve elindeki kılıcı düşürüp onu sertçe ağaca doğru ittim.
"Yine öldün." Dedim kılıcı boynuna dayayarak. "Ölmeden rahat edemiyorsun."
Ondan uzaklaşıp kılıcını almasına izin verdim.
"Sert oyna biraz Alexander. Farz et ki ben senin düşmanınım."
Kılıcı bir elimden diğer elime geçirdim ve sertçe savurdum. Kılıçlarımız buluştuğu zaman ona omuz atıp sendeletmiştim.
Ama son anda düşmekten kurtuldu ve bana doğru beklemediğim bir hamle yaptı. Son anda kaçmış olsam da kılıç tişörtümü çizmişti.
Alec panikle kılıcı yere bırakıp yanıma koştu.
"Çok üzgünüm, çok üzgünüm cidden."
"Alec yalnızca tişörtüm çizildi, ölmeyeceğim merak etme."
"Kolunuza bir şey oldu mu?" Deyip tişörtü sıyırdı ve kolumu inceledi. "Bir şey olmamış."
"Olmadı dedim ya zaten, hadi al eline kılıcını."
"Bitirsek mi bugünkü antrenmanı?"
"Ama daha yeni başladık Alec, mızmızlanma."
"Neredeyse sizi kesecektim."
"Pekala şöyle yapalım." Deyip kılıcı yana bıraktım. "Kılıçsız dövüş, ne dersin?"
"Şey... olabilir aslında."
"Hadi o zaman." Deyip pozisyon aldım. O da pozisyon aldığında gülmüştüm.
"Bunun için yaratılmış gibisin ama en iyisi benim." Dediğimde bana bir hamle yapmıştı. O kadar hızlı kaçmıştım ki yüzüne şaşkın bir ifade yerleşti.
İkinci hamlesini kolumla engelledim ve sonrasında diğer kolunu tutup sertçe çevirdim. Acıyla bağırdığında onu çevirip yüz üstü bir halde ağaca yaslamıştım.
Bedenimle de onu ağacın gövdesine yapıştıriken gülmeye başladım.
"Dediğim gibi, en iyisi benim."
Kolunu yavaşça bırakırken bedenimi hala onun üstünden çekmemiştim. O ana kadar fark etmemiş olsam da ona bu denli yakın olmak... tuhaf bir şeyler oluşturmuştu içimde.
Ondan biraz uzaklaşıp onu sertçe kendime döndürdüm. Öylece hareketlerimi izleyip hiçbir tepki vermiyordu.
"Neden hala sana yakın duruyorum?" Dedim kendi kendime konuşur gibi söylenerek.
"Bilmiyorum majesteleri."
Kendimi biraz daha ona itip tüm bedenimizin temas etmesini sağladığımda dudaklarını birbirine bastırmıştı.
"Lütfen bunu yapmayın." Dedi iki eliyle ağacın gövdesini tutarak. Çok çaresiz görünüyordü.
"Neden yapmayayım?" Dedim ona daha çok yaklaşarak. Yüzüne doğru üfledim nefesimi. Neden bunu yapıyordum cidden? Beyin fonksiyonlarımı yitirmiş gibiydim.
"Çünkü yaparsanız pişman olacaksınız ve acı çeken taraf ben olacağım." Dediğinde bir elimi ağaca, tam yüzünün yanına koymuştum.
"Şu an beynim donmuş gibi Alec..." deyip parmak uçlarımda hafifçe yükseldim ve dudaklarımı onun dudakları üstüne kapadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
This is my Kingdom (Malec)
Fiksi PenggemarBabası tarafından bir prenses ile evlenmesi istenen bir prens; Magnus. Ve imkansız olduğunu bildiği halde bir prense aşık olan bir şövalye; Alec. Peki işler daha ne kadar çığırından çıkabilirdi ki?