Mart 2010
Liseler arası basketbol maçının birçok izleyicisi vardı. Onlardan biri de tabii ki Eylül'dü. Eylül'e göre karşı takımın hiç ama hiç şansı yoktu çünkü onların takımında Serkan vardı. Avazı çıktığı kadar tezahürat yapmış, maç boyu gözü sürekli Serkan'daydı.Ama hiç beklenmeyen bir şey oldu. Karşı takımdan bir çocuk Serkan'ın ittirerek bir basketine engel olmuştu. Serkan sert bir şekilde yere düşmüş ve hemen kalkamamıştı...
Eylül : Serkan!
Tüm takım arkadaşları onun başına toplanırken Eylül olduğu yerde kalmıştı. Bir şey olmamıştır değil mi? Ama neden yerden kalkamıyordu?
İki arkadaşı Serkan'ın koluna girmiş, onu tribünlere getirmişti. Eylül'ün anladığı kadarıyla Serkan'ın ayağına bir şey olmuştu. Bir yanda maçta oyuncu değişikliği yaşanmıştı ama Eylül'ün umrunda bile değildi, ona göre maç Serkan düştüğü ve kalkamadığı an bitmişti...
Eylül : Serkan? Sen iyi misin?
Serkan : iyiyim iyiyim... burkuldu sadece. Buz koyucaz şimdi.
Eylül: oh... yerden kalkmayınca çok korktum. Ayağını kırdın zannettim.
Serkan : öyle bir şey olsaydı benim için kabus olurdu. Ama neyse ki tılsımım burdaydı da bana bir şey olmadı...
Serkan gülerek Eylül'ün burnunu işaret ve orta parmağının arasına almış, iki yana sallamıştı... her ne kadar küçük düşürücü bir hareket olsa da Eylül bundan memnundu.
Eylül: bu haksızlık. Üstelik maç sana yaptıklarına rağmen hala devam ediyor...
Serkan : sakin... maç bu, her şey olur.
Eylül : ama sen kimseye böyle yapmazsın, bilerek kimseyi ittirmezsin. Bilerek sen oynayama diye yapılmış bir hareket, görmüyor musun?
Serkan : olur öyle... boşver, takma sen. Gel beraber izleyelim maçı...
Serkan bir kolunu onun omzuna atmış maçı izliyordu. Ama maç Eylül'ün umrunda bile değildi, ona göre maç çoktan bitmişti. Şu an bir çok kızın onlara kıskançlıkla baktığından emindi. Ama o kızların bilmediği bir şey vardı. Serkan onu kardeşi gibi görüyordu...
Haziran 2019
Serkan, son maçtan ötürü gelen bütün tebrikleri alıyordu. Mutlu ve gururluydu. Hayalini yaşıyordu. Ancak nerden geldiğini asla unutmamıştı. Kibirli ünlülerden değildi o. Parasını imkanı olmayan çocuklar, hastalar için harcıyor, kendine fazla harcama yapmıyordu. Musluktan akarcasına para kazanıyordu nihayetinde. Yalnız yaşan bir adam o kadar parayı ne yapacaktı ki?Annesinin de onun yardımını asla kabul etmeyip hala o harabe mahallede yaşadığını düşündükçe zaten o eski günlerini, nerden geldiğini unutması pek mümkün olmuyordu..
Muhabir : on yıl önce kendinizi burda görüyor muydunuz?
Serkan güldü...
Serkan : asla... basketbol her zaman benim için bir tutkuydu ama milli takımda oynamak hayalden de öteydi benim için...
Muhabir : peki bu başarınızı neye borçlusunuz?
Serkan : çok çalışma, azim ve biraz da şans sanırım. En çok da anneme... o olmasaydı, onun inancı ve desteği olmasaydı bu günlere gelemezdim...
Serkan bu yalanı söylemeye öyle alışmıştı ki, bazen gerçekten öyleymiş gibi geliyordu...
Muhabir : aileniz gibi sevgiliniz de sizinle gurur duyuyor olmalı. Ama Cemre hanım bugün maça gelmedi sanırım, neden gelmedi? Aranız mı bozuk? Yoksa ayrıldınız mı?
Serkan artık alışkın olduğu bir taktikle soruları geçiştirmiş, muhabirlere teşekkür ederek soyunma odasına geçmişti. Oturup dinlendi uzun bir süre, hemen kalkamadı yerinden, yorulmuştu. Sonra telefonuna baktı. Cemre harici kimseden mesaj yoktu, ona da cevap vermeden kapattı ekranı...
Giyinip arabaya binmiş, bir yandan telefondan avukatıyla konuşuyordu...
Serkan : o haberler kaldırılacaktı hani? Neden hala Cemre'nin sevgilim olduğunu söylüyorlar?
Avukat : özür dilerim... aslında hepsi çok geçmeden kaldırıldı ama böyle bir söylenti yayıldı bir kere... nasıl oldu bilmiyorum ama duymayan görmeyen kalmadı...
Serkan : of! Nerden çıktı bunlar anlamıyorum ki...
Avukat : ne derece doğrudur bilmiyorum ama aldığım duyumlara göre Cemre hanımın babası bu haberleri yayınlasınlar diye magazine bir servet ödemiş.
Serkan : beklerim... olabilir. Kızının ismi duyulsun da nasıl olursa olsun, değil mi?
Avukat cevap veremedi...
Serkan : neyse, tamam. Olan oldu, bir dahakine daha dikkatli olması gereken benim, çevremde görülmesine izin vermeyeceğim, böylelikle haberimiz de yapılamayacak. Ben sizden başka bir şey isteyeceğim, ondan aradım aslında...
Avukat : buyrun tabii...
Serkan : benim için birini araştırmanızı istiyorum. İsmi Eylül. Eylül Acar'dı sanırım. Babası inşaat işçisiydi. Benden üç yaş küçük, 96 doğumlu...
Avukat : neyini araştırmamı istiyorsunuz?
Serkan : hakkında bulabildiğiniz her şeyi... mesela öncelikle hayatta mı, değil mi?
Serkan hemen devam edemedi...
Serkan : Eğer hayattaysa ne halde, nerde yaşıyor, ne yapıyor, okuyor mu, çalışıyor mu, çalışıyorsa ne iş yapıyor, ne kadar maaş alıyor, ailesi nasıl, sevgilisi var mı, evli mi?
Serkan biraz duraksadı...
Serkan : eğer evliyse kocası nasıl biri, ne iş yapıyor, durumları nasıl? Kısaca her şeyi... bulabildiğiniz her bilgiyi istiyorum...
Avukat : tamamdır, elimden geleni yapacağım. Peki bulursam Eylül hanım ile iletişime geçeyim mi?
Serkan : hayır... hayır asla.
Avukat : Ama... yani bu kadar merak ettiğiniz biriyle neden iletişime geçmiyorsunuz peki?
Serkan : eğer görüşmek isteseydi o beni bulurdu, netice ulaşılması zor biri değilim artık. Ya bulunmak istemiyor, ya da... neyse, siz sadece araştırın ve bilgileri bana ulaştırın yeter.
Avukat onaylayıp telefonu kapatmıştı. Serkan kendini duşa atıp eski günleri düşündü. Eylül onunla neden iletişime geçmemişti bunca zaman? Neden yazacağım dediği halde yazmamıştı... hepsini merak ediyordu...