Nazan içeri girmez evin büyüklüğüne hayret etti. Oğlum nerde yaşıyor, ben nerede yaşıyorum diye geçirdi içinden...
Serkan : evime hoşgeldin anne...
Nazan kafasını sallayıp gülümsedi. Mutfaktan çıkıp gelen Eylül ise üzerini onlar gelmeden değiştirmişti.
Eylül : hoşgeldin Nazan teyze... açsındır sen, gel her şey hazır...
Eylül onun elinden tutup mutfağa götürürken Serkan arkalarından gülerek izledi onları...
Nazan : bunların hiçbirini Serkan hazırlamadı değil mi?
Eylül : her şeyi değil ama hazırladığı şeyler de var...
Nazan : biliyordum... böyle bir evde yaşıyorsa hizmetçileri de vardır, bunca zaman elini bir şeye sürdüğünü sanmıyorum. Yine hazırlatmıştır hizmetçisine...
Eylül : aslında Ayşen hazırlamadı. Ben Serkan'a yardımcı oldum. Birlikte yaptık...
Nazan : ah ne uzun zaman geçmiş! Yanıma gelip eteğimden çekiştirip yemek isteyen kız şimdi bana yemek mi yaptı yani? Yaşlandığımı daha da hissediyorum...
Serkan : sen hâlâ çok güzelsin annem... hiç yaşlanmadın..
Nazan : yok artık...
Serkan : yalan mı söylüyorum Eylül? Annem çok güzel değil mi?
Eylül : Serkan haklı Nazan teyze... nerdeyse hiç değişmemişsin...
Serkan : sen otursana anne, biz hallederiz. Yabancı gibi durma...
Nazan : sen nereye hallediyorsun? O değnek olmadan bir adım atamazsın sen.
Nazan oğlunu yanına çekmiş, oturtmuştu. Serkan hâlâ olanlara inanamıyormuş gibi gözlerini kırpıştırıyordu...
Eylül : sever misin bilmiyorum ama brokoli çorbası yaptık... evde çok fazla malzeme yoktu, Serkan fazla sağlıklı beslenmeye takmış durumda. Glütensiz besleniyor, yumurta sarısını da çok nadir yiyor... şimdilerde avokado falan yiyor...
Nazan : duyan da çocukluğunda da öyle besledik sanar... gidene kadar yaptığım yağlı börekleri götürüyordu mideye
Eylül kahkaha atarken Serkan da güldü... Annesi daha çok Eylül'e bakıp konuşsa da hakkında espriler yapması ve halen o sandalyede oturup arada kendisine bakması ona rüya gibi geliyordu...
Nazan : ellerine sağlık kızım, çok güzel olmuş...
Eylül : sağol Nazan teyze... gerçi biraz tuzsuz olmuş sanırım...
Nazan : bana tam. Tansiyonum var, tuzlu yemiyorum
Serkan : tansiyonun mu var?! Ben bilmiyordum. İyi misin?
Nazan : ilaçlarım var alıyorum... bir sorun yok.
Serkan : doktorun iyi mi? Başka bir doktora gidelim istersen...
Nazan : iyiyim ben...
Serkan fazla zorlamamak için üstelemediyse de aklına takılmıştı. Doktorunu bulup araştırabilirdi. Gerekirse daha iyi bir doktora gitmesi için araya Eylül'ü alıp ikna edebilirdi...
Eylül : ben diğer yemekleri getireyim...
Eylül tabakları alıp giderken Nazan Serkan'a bakıyordu. Bir an Eylül'ün arkasından bakıp yeniden Serkan'a döndü...
Nazan : siz birlikte mi yaşıyorsunuz?
Serkan : evet. Bugünden itibaren...
Nazan : ciddisiniz galiba...
Serkan : evet, ben ciddiyim. Çok önceden de kararımı vermiştim zaten, Eylül benim hayatımda hiç unutamadığım kadın... başkası olmadı, olmaz...
Nazan : ne diyeyim, hayırlı olsun...
Serkan : anne iyiyiz değil mi?
Nazan : bana bu akşamlık gel dedin geldim, Eylül'ü kırmak istemiyorum, aramızı düzeltmek için çabalıyor kız...
Serkan : kim sayesinde olduğu önemli değil... aramız iyi olduktan sonra hiçbir şeyin önemi yok.
Nazan cevap vermemiş, o esnada Eylül elindeki tabaklarla yanlarına gelmişti...
Eylül : pilavı daha çok Serkan yaptı. Salatayı da...
Nazan gülümseyip tabağındakileri yemek çatalına uzandı. Masada kimse konuşmuyordu...
Nazan : belli oluyor, diri olmuş biraz...
Serkan : istersen başka bir şey yapayım? Beğenmediysen yeme...
Nazan : beğenmedim demedim, diri olmuş dedim. Yiyeceğim... otur ye yemeğini...
Serkan annesinin ses tonundaki soğukluğu farkediyordu. Eylül'le konuşurken sıcacık ses tonu, Serkan'la konuşurken birden buz gibi oluyordu. Yine de annesinin karşısında oturmasına, birlikte yemek yemek yemelerine şükretti...
Eylül : merak etme ama, tatlı benden...
Nazan gülümsemişti...
Serkan : Eylül'ün eli çok lezzetli değil mi anne?
Nazan : öyledir tabii... zaten annesi de çok güzel yemek yapardı, ondan almış elinin lezzetini. Bu arada Selin nasıl Eylül?
Eylül : iyi Nazan teyze, çalışıyor hâlâ. Ev yemekleri yapıyor senin gibi, ama halen evden satıyor, senin gibi büyütemedi işi...
Nazan : bir ara numarasını ver de arayayım, ara ara konuşuruz...
Eylül : tabii... ama şey, onun bizden haberi yok, yani Serkan ile... dolayısıyla burada kaldığımı ve işten kovulduğumu da bilmiyor...
Nazan : anlıyorum kızım... ama benden duymazlar merak etme.
Eylül : sağol... tatlı?
Nazan : olur, sağol kızım. Ama oturmadın hiç, rahat yiyemedin yemeğini...
Eylül : ne olacak? Hemen getiriyorum...
Eylül dolaba doğru yönelirken Nazan oğlunun yanına kadar eğilip fısıldadı...
Nazan : ailesinin burda kaldığından haberi yok, öyle mi? Bilseler ne düşünürler sence? Söz yok, nişan yok... dost hayatı yaşıyorlar demezler mi?
Serkan : anne, kaçıncı yüzyıldayız? Eskide kaldı onlar... Ayrıca biz Eylül ile ev arkadaşı gibiyiz, onun odası farklı benim odam farklı... gördüğün gibi kocaman ev.
Nazan : kızın ailesi öyle düşünmez ama işte... Selin'i severim, sakın o aileyi bize düşman etme... tedbirini al, kendine sahip çık. O öyle bir anlık heves edeceğin kızlardan değil...
Serkan : ne demeye çalışıyorsun anne? Beni ne ile suçluyorsun? Kızın namusuna girip bırakacak mıyım? Ben böyle bir adam mıyım?
Nazan : bilemem... kaç sene başında değildim, nasıl bir adam olarak yetiştiğini bilemem. En deli çağında çektin gittin, biraz paran oldu diye nasıl bir hayat sürdüğünü, neye dönüştüğünü bilemem.
Serkan : bravo yani... beni buraya suçlamaya, içindeki kini akıtmaya gelmişsin sen... ben de kafamda neler kurdum, öfken dindi, bir aile olucaz, artık yanında olmama izin vereceksin sandım. Gözünde ne kadar adi bir adamsam artık...
Eylül yanlarına gelirken Serkan ayaklanmıştı...
Serkan : size afiyet olsun...
Serkan mutfaktan çıkarken Eylül elindeki tepsisiyle arkasından bakakalmıştı...