23

214 23 18
                                    

Eylül ne yapsa Serkan'a teşekkür edemezdi, borcunu da ödeyemezdi ama hazır da burdayken ona bir kahvaltı hazırlayabilirdi... peki sabahları ne yerdi? Bunu hiç söylememişti...

Röportajda yumurta vazgeçilmezim, karbonhidrat yemem demişti. Omlet sever miydi?

Eylül domatesleri rendeleyip yaptığı omletin içine atmış, tavaya çok minik yağ atarak omleti hazırlamaya başlamıştı. Bu arada çay demleyip dolaptaki peynirleri çıkarmış, salatalık malzemeleri keserek sofrayı kurmuştu.

Bu arada adının Ayşen olduğunu tahmin ettiği bir kız belirmişti arkasında... ne zaman gelmişti?

Ayşen : şey siz....

Eylül : günaydın, ben Serkan beyin arkadaşıyım. O da gelicek birazdan...

Ayşen : ben hazırlardım neden zahmet ettiniz? Bilseydim erken gelirdim...

Eylül : geleceğinizi biliyordum ama yine de ben kendim hazırlamak istedim... siz başka işlerle uğraşabilirsiniz bu arada...

Ayşen : yalnız şey... siz o omleti Serkan beye mi hazırladınız?

Eylül : evet

Ayşen : o omleti sadece iki haftada bir haftasonları yer. O da çok az yağda ve sade bir şekilde.

Eylül : bunu yemez mi yani?

Ayşen : aslında Serkan hafta içleri pek kahvaltı etmez. Genelde yulaf lapası ya da meyveli yulaflı kaselerden hazırlamamı ister. Nadiren de glutensiz mısır patlağı daireleriyle birlikte haşlanmış yumurta ve avokado. Kahvaltısı ne istediğine göre günden güne değişir tabii.

Eylül : aa, ben bunu bilmiyordum. Tamam o gelsin ben ona ne istediğini sorarım, bunu da ben yerim...

Serkan saçları halen ıslakken mutfağa gelmişti...

Serkan : hayır hayır... yerim. Ayşen sen başka işlerle ilgilenebilirsin şimdilik

Ayşen : peki, afiyet olsun

Serkan : teşekkür ederiz...

Ayşen çıktığında Eylül tabaklarını değiştirecekti ki Serkan onun elini tuttu...

Serkan : yerim demiştim...

Eylül : ya şimdi hani bunu ben yaptım ya, misafire ayıp olmasın diye öyle diyorsun. Ne yediğini bilmiyordum o yüzden hazırladım böyle. Ama sen bugün ne yersin onu söyle, ben hemen hazırlarım.

Serkan : omlet... bu omleti yiyeceğim. Hem çok güzel kokuyor, ellerine sağlık...

Eylül : emin misin? Gerçi çok da yağ koymadım ama...

Serkan : eminim.

Serkan büyük bir iştahla omleti yerken Eylül de karşısına oturmuştu. Serkan karşısındayken iştahı kapanmıştı ama limonlu çayını içmeye başladı...

Serkansa uzun uzun Eylül'e bakıp gülümsedi. Gözlerini uzun süre ondan çekmeyince Eylül gümbür gümbür atan kalbine aldırmadan merak edip sordu...

Eylül : ne oldu? Neden öyle bakıyorsun?

Serkan : hiç... sadece ne kadar uzun zaman geçmiş, ona gülüyorum. Şimdi burada oturmuş senin elinden yemek yiyorum, kim tahmin edebilirdi?

Eylül de gülümsedi...

Eylül : öyle... ben de sana bana aldığın bir çikolatanın bile parasını ödemeden rahat edemezken şimdi içim rahat ede ede tam 137 bin 382 lira borçlandım.

Serkan : borç değil demiştik, yanlış mı hatırlıyorum?

Eylül : bunu sonra konuşuruz olur mu?

Serkan : o parayı bana ödemeye kalkarsan o parayı almayıp bağışlayacağım Eylül, hem de senin adına... keyfin bilir...

Eylül şaşkınlıkla baktı Serkan'a... yapar mıydı gerçekten? Gayet ciddi duruyordu.

Eylül : Serkan, bir şey sormak istiyorum

Serkan : sor tabii...

Eylül tatlılıkla konuşmaya başladı...

Eylül : hani buraya röportaj için geldiğimde bana bir şeyler söylemiştin ya... benden neden beş bin liracık istiyorsun, evimi, arabamı, arsaları, üzerime olan binaları iste demiştin...

Serkan: evet?

Eylül : yani ciddi miydin? İstesem verecek misin?

Serkan cevap vermedi ama güldü sadece...

Eylül : ciddi miydin?

Serkan gülmeye devam etti...

Eylül : verirsin... 137 bin 382 liraya bir araba alırdın zaten değil mi? Şimdiden bana bir araba verdin bile...

Serkan'ın gülüşü söndü bir anda...

Serkan : veririm...

Eylül : neden peki?

Serkan : söyledim ya Eylül, her şeyi, tüm bu kariyeri, başarımı, şu an olduğum konumu senin bana olan inancına borçluyum. Şu an bu parayı kazanabiliyorsam bu senin sayende. Talep ettiğin senin için dağ gibi görünen bir borç görünebilir ama benim için çok ufak bir meblağ...

Ufak mı? Eylül'ün ağzı açık kaldı. Gerçekten az para mıydı istediği?

Serkan : ellerine sağlık... uzun zaman sonra sayende harika bir kahvaltı ettim, çok lezzetliydi... ama sen bir şey yemedin, neden yemedin? İstediğin bir şey varsa Ayşen'i çağırayım hazırlasın...

Eylül : istemiyorum, sabahları kahvaltı edemiyorum. Çay yetiyor.

Serkan : acıkmıyor musun?

Eylül : sonra evet... sonra bir simit ile geçiştiriyorum genelde. Hem kahvaltı hem öğle yemeği oluyor benim için...

Serkan : çok sağlıksız... sabahları en azından bir yumurta yemelisin. Tok tutar hem...

Eylül cevap vermeden sıcacık ortamda dışarıdaki kar örtüsünü seyretmeye daldı. Elindeki çayını yavaş yavaş içiyordu.

Serkansa sadece onu izliyordu... gözünün hafifçe karardığını hissetti. Şimdi olmaz dedi kendi kendine, şimdi olmaz. Eylül buradayken, ben bu kadar keyifli ve mutluyken olmaz...

Geçmişin GölgesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin