Ambulans, bir gazetecinin bile olmadığı hastanenin önüne gelmiş, görevliler Serkan'ı hemen doktorun yanına götürmüştü. Cemre de peşlerinden gelmişti ama Eylül umursamamaya çalıştı, önemli olan Serkandı, onun mutluluğu, onun sağlığıydı...
Doktor gelir gelmez Ahmet hemen konuşmaya başladı...
Ahmet : nasıl iyi mi?
Doktor : durum pek iyi görünmüyor, en azından bir basketbolcu için. Kaza esnasında yapılan müdahele yerinde olmuş, teşhis de doğru. Dizi ayağa bağlayan dört önemli bağdan biri kopmuş.
Cemre : nasıl yani? Basketbolcu o, yeniden oynayabilecek mi?
Doktor : bu biraz da ona bağlı. Ağır bir rehabilitasyon sürecinden geçmesi gerekiyor. Şimdiden bir şey söylemem mümkün değil, gidişata göre takip edeceğiz...
Eylül rahatlamıştı. Serkan iyiydi ve iyi de olacaktı. Eğer basketbol oynayamayacak olsa Serkan biterdi. Ama Eylül, Serkan'ın hırsla çalışıp en kısa zamanda sahalara döneceğinden adı kadar emindi...
Cemre hemen Serkan'ın yanına girip müjdeli haberi vermek istemişti, o içeri girdiğinde Eylül'ün telefonu çaldı...
Eylül : nasıl? Ama bana o hastaneye geleceği söylendi... Allah Allah, kandırdıklarını mı söylüyorsun? Belki de trafiğe takılmışlardır. Bana öyle söylediler, ben nerden bilebilirim ki?
Eylül sinirlenmiş gibi telefonu kapatmış, üstüne gülmüştü. Yeniden keyiflenmişti...
Ahmet : doktoruyla konuşayım, çıkabilecekse hemen evine götürelim, habercileri daha fazla oyalayamayız, er ya da geç bulacaklar burayı...
Eylül : evet... bir an önce eve gitmeli. Hem yeterince zengin, doktoru evine de çağırabilir herhalde...
Ahmet : kesinlikle. Sizi çok yanlış değerlendirmişim Eylül hanım. Bu güne kadar bir servet avıcısı olduğunuzu düşünüyordum.
Eylül: belki de öyleyimdir... ne kadar borç aldığımdan haberdarsınız muhtemelen...
Ahmet : o bir borç değildi. Yardım dedi Serkan bey. Yine de ikili davrandığınızı düşünüyordum, meğer öyle değilmiş. Serkan beyin iyiliğini düşünüyormuşsunuz...
Eylül : tabii ki öyle. Benden ona zarar gelmez. İçerideki için aynı şeyi söyleyemeyeceğim ama...
Ahmet : Cemre hanım mı? Asıl servet avcısı o. Babasından aldığı para yetmiyor, adını duyurabilmek için zengin adamların peşinde... babasının arkasına saklanıyor ama ben olanı görebiliyorum
Eylül : e Serkan'a da söyleyin bunları!
Ahmet : söyledim. O da farkında, en azından tahmin ediyor. Sadece kanıtlamak istiyor. Doktor Serkan'ın bir daha yürüyemeyeceğini söylese dışarıda ağlama bahanesiyle burdan kaçar gidedi...
Eylül kıkırdadı... demek ki sevgilisi falan değildi...
Ahmet : ben doktoruyla görüşüyorum. Yardımlarınız için teşekkürler.
Eylül gülümseyip kapıda beklemişti. Artık gitse miydi? İyi olduğunu öğrenmişti neticede...
Telefonu çalınca kimin aradığına baktı. Nazan teyze... haberler duyulmuş olmalıydı...
Nazan : Eylül... ben televizyonda bir şey gördüm. Onunla ilgili...
Eylül : Serkan iyi Nazan teyze. Ayağında bağ kopması var. Bu yüzden birkaç hafta alçıda kalıcak sanırım ayağı.
Nazan : basketbol?
Eylül : oynayabilecek... ağır bir rehabilitasyondan sonra...
Nazan : oh, tamam... sağol kızım.
Nazan telefonu kapattığında Eylül de gülümsedi. Nazan hala oğlunu düşünüyordu... Annesi hala Serkan'ı seviyordu...
Ahmet : çıkabilecekmiş... bir an önce götürelim onu buradan.
Eylül : çok sevindim... ben de artık gitsem iyi olacak.
Ahmet : peki, teşekkürler...
2 hafta sonra,
Eylül, Serkan'ı merak ediyordu, hem de çok. Serkan'ın onu kovma ihtimalini göze alarak evden çıkıp onun evine gitti.Ayşen, Eylül'ü gülümseyerek içeri aldı...
Eylül : Serkan nasıl?
Ayşen : yatıyor ama morali çok bozuk. Geçen gün takımın fizik tedavi doktoru geldi, durumun pek iyi olmadığını, hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını söyledi.
Eylül : ciddi misiniz?
Ayşen : maalesef. O yüzden Serkan beyin morali çok bozuldu. Cemre hanım da iki gündür gelmiyor, işleri varmış.
Eylül içinden güldü... tabii ki gelmeyecek dedi kendi kendine. Onun derdi adını çıkarmak. Bir daha oynayamayacak bir basketçiyle adının anılmasını istemiyordu belli ki...
Eylül : ben de bir konuşayım...
Ayşen : çok hoş olur... hem sizi görünce keyiflenir
Eylül : hiç sanmıyorum...
Serkan ise odasında müzik dinliyordu... kendin ettin kendin buldun dedi kendi kendine. Bencilliği değil, Eylül'ün mutluluğunu seçmişti. Ama içi acıyordu. Tam da Eylül ona açılmışken, tam da bunca yıldır hislerinin karşılıklı olduğunu öğrenmişken bu hastalık çıkmak zorunda mıydı?
Hastaneden beri onu görememişti, çok özlüyordu. Keşke bir yolu olsaydı da bu hastalıktan kurtulup onun ayaklarına kapansaydı... eğer şu tümör olmasa çoktan evlenme teklif etmişti bile. Bekleyecek bir şey yoktu ne de olsa...
Radyoda çalan müzik ise çok manidardı...
Yüzme bilmeden
Daha deniz görmeden
Hiç güneşte yanmadan
Şimdi ölmek istemem
Bir kalbi sarmadanAşkı tatmadan daha
Onla sarhoş olmadan
Hiç sevişmeden daha
Şimdi ölmek istemem
Daha hiç gülmedenÇoban yıldızı
Sen benle kal
Çoban yıldızı
Hep benle kal
Zamanın varsaBen hiç kimsem olmadan
Tepeden tırnağa ona
Hiç sarılmadan
Şimdi ölmek istemem
Kalbine dokunmadanHadi al götür beni
Hala benimmişler gibi
Evime yurduma
Taze meyve tatları
YağmurlarındaÇoban yıldızı
Sen benle kal
Çoban yıldızı
Zamanın varsa
Biraz dahaEylül çekinerek Serkan'ın odasına girdi, Serkan gözlerini kapatmış kulaklıkla müzik dinliyordu. Eylül yanına kadar gelip yatağın yanında yere çömeldi... Serkan birden gözlerini açtı...