Serkan kafasını eliyle destekleyerek dirseğini masaya dayadı. Geçmesi gerekiyordu. Tek başınayken bayılabilirdi de ama şimdi olmazdı...
Eylül olan bitenden habersiz halen dışarıya bakarken Serkan kendiyle bir savaş halindeydi. Derin derin nefes alıp verdi, masanın üstünden suyunu alıp içmeye başladı. Birkaç dakika sonra nihayet kendini yeniden iyi hissediyordu.
Eylül : gidecek miyiz? Geç kalma...
Serkan : biraz daha oturabiliriz. Sen çayını iç rahat rahat...
Eylül gülümsedi...
Eylül : peki... o zaman bari sen otururken ben de masayı toplayayım...
Eylül kalkacaktı ki Serkan onu durdurdu...
Serkan : bizim arkamızdan Ayşen halleder burayı. Sen lütfen sadece çayını iç...
Eylül : peki...
Eylül çayını bitirdikten ve Serkan da kendini yeniden iyi hissettiğine emin olduktan sonra çıktılar. Yol boyunca fazla konuşmamışlardı. Eylül'ün telefonu çalınca sessizlik bozuldu.
Eylül ekranda çıkan isme bakıp açıp açmamakta kararsız kaldı...
Eylül : Berke? Efendim? İyiyim, sen nasılsın? Evet, dışarıdayım. Sen naapıyorsun? Ne? Anlamadım? Ne demek İstanbul'dayım? Neden? Şey... anlıyorum. Tamam, ben eve geliyorum şimdi... on dakika kadar sonra ordayım.
Eylül telefonu kapatıp hemen çantasına atmıştı...
Serkan : sevgilin mi gelmiş? Öyle anladım...
Eylül : evet. Beni görmek için sürpriz yapmak istemiş. Haberim bile yoktu...
Serkan : ne güzel... hasret giderirsin işte...
Eylül zorla gülümsedi. Serkan'ın bu kadar rahat olmasına sinir oluyordu. Hiç mi rahatsız olmuyordu? Hiç mi?
Eylül : evet... özlemiştim ben de...
Serkan suratını buruşturmamak için zor tuttu kendini. Evinin önüne geldiklerinde Serkan kapının önünde bekleyen kumral bir adam gördü.
Eylül : gerçekten gelmiş...
Serkan, Berke denilen adama baktıktan sonra gözlerini dışarıdan çekerek Eylül'e döndü...
Serkan : çok keyifli bir gündü Eylül, teşekkür ederim. Ayrıca bügün o para hesabına yatıcak, lütfen hemen borcunu öde ve daha fazla kimseye borçlu kalma...
Eylül : tamam. Teşekkür ederim... halledicem.
Eylül arabadan inip Berke'nin yanına gitmişti ama Serkan oradan hemen ayrılmadı. Berke de Eylül'ün indiği arabaya bir baktı şöyle. Bu mahallede böyle bir spor arabayı kim kullanabilirdi ki?
Berke Eylül'e sarıldıktan sonra arabaya doğru baktı, ama camlar filmli olduğu için içindekini göremiyordu...
Berke : canım kim o? Kiminle geldin sen?
Eylül : hiç, boşver. Bak şurada çok güzel bir kafe var, gidelim mi?
Berke : bir dakika... neden bekliyor ki bu hala?
Berke, Eylül'ün itirazlarına rağmen arabaya yaklaştı ve sürücü kapısına kadar gelerek içerdekinin camı açmasını bekledi...
Serkan camı açıp gülümsemişti.
Serkan : sen Berke olmalısın. Ben de Ser-...
Berke : Serkan Özgün... bilmez miyim? Eylül'ümün çocukluk arkadaşı meşhur Serkan Özgün. Sizi böyle bulmuşken bir imza alabilir miyim?
Serkan sırıttı...
Serkan : tabii...
Serkan arabanın torpidosundan bir kalem çıkardı ve Berke'nin Eylül'ün çantasından zorla aldığı boş not kağıdına imzasını attı...
Eylül : hadi Berke, hadi gidelim... teşekkürler Serkan, kendine iyi bak, görüşürüz...
Eylül, Berke'yi çekiştirirken Serkan da gaza basıp mahalleden çıkmıştı...
O herif Eylül'üm demişti... Onun Eylül'ü falan değil dedi kendi kendine... nerden onun Eylül'ü oluyor?
Tabii ki onun Eylül'ü dedi sonra... Eylül ona deli gibi aşık olduğunu söylememiş miydi? Herkesi her şeyi unutmuştu onun sayesinde. Tabii ki onun Eylül'üydü. Serkan bir kez sertçe direksiyona vurup kendini sakinleştirmek adına uygun bir yerde durdu.
Eylül ise Berke'yi köşedeki kafeye getirmişti. Hala az önce olanların şokundaydı...
Eylül : Berke! Nerden çıktın sen? Hem o az önce olanlar neydi öyle?
Berke: seni özledim. Geçenlerde çok kırdığımı biliyorum, özür dilemek için geldim.
Eylül : sorun değil...
Berke : hala birlikte miyiz Eylül? Neler yaşadığını biliyorum, en büyük destekçin olmadım mı ben bunca zaman? Sadece beni bırakıp gideceğin için üzülmüştüm, ben ayrılırsam sen de üzülüp beni bırakıp gitmezsin sandım. Biliyorum saçma sapan bir düşünce ama...
Eylül : olan oldu Berke, boşver. Öyle düşünmediğini biliyorum hem. Ne olur kafana takma
Berke : sevgiliyiz değil mi hala? Saçma sapan bir şey yüzünden senden ayrılmak istemiyorum ben
Eylül : bilmiyorum ki, sen Antalya'dasın, ben burada. Yürür mü ki bu ilişki?
Berke : yürür... yürür tabii. Biz birbirimizi seviyoruz Eylül. Bunca zaman yürüttüysek yine yürütürüz. Mesafeler aşka engel mi?
Bunun cevabını en iyi bilen Eylüldü. Yıllarca kilometrelerce uzaktan, hiç görmeden bile sevmeye devam etmişti Eylül. Aşkı bunca yıl bir an olsun azalmamış, aksine git gide katlanmıştı...
Eylül : değil... değil tabii ama...
Berke : o zaman...
Berke, Eylül'ün elini tutmuştu sıkıca...
Berke : ben seni çok seviyorum Eylül... evlenelim...
Eylül : ne?!
Berke : yıllardır beraberiz, mezun da olduk, beklemenin ne anlamı var? Kabul et, evlenelim...