Eylül gülmekten nefesi kesilmiş bir halde kanepenin kenarına geçerken Serkan da yerine oturup ve kadehine şarabı doldurdu...
Eylül : ne zaman başlayacaksın o tatsız tuz şeyleri yemeye? Ona göre söyleyeyim Ayşen'e...
Serkan güldü...
Serkan : evimin hanımıyım, artık emirleri ben veririm mi diyorsun?
Eylül : öyle değil de...
Serkan : hadi hadi hadi... yeme beni bücürük
Eylül : hayır, onları ben yapamam çünkü, ben sadece kendime yemek yaparım, seninkileri de Ayşen hazırlar, ondan diyorum...
Serkan : tamam, inandım... yarından itibaren başlayacağım onları yemeye. Üstelik artık yarından itibaren daha ağır egzersizlere de başlamam lazım.
Eylül : yardım edeyim mi?
Serkan : nasıl olacakmış o?
Eylül : ben kendimi bildim bileli basket izliyorum. Her şeyi biliyorum sayılır. Sana koçluk yapabilirim...
Serkan gülümsedi...
Serkan : cık, olmaz...
Eylül : nedenmiş? Umarım basketbol erkek işi, sen anlamazsın demeyeceksin...
Serkan : hayır tabii ki... kadın basketbol takımımız da aşırı derecede başarılı... her bir basketçimiz...
Eylül : o zaman sorun benim
Serkan : evet ama sandığın şekilde değil. Sen orada öylece dururken benim konsantrasyonumu bozarsın...
Eylül : hımmm...
Serkan güldü...
Eylül : iyi, tek başına yap o halde...
Serkan : fizik tedavi uzmanını çağırmayı düşünüyordum aslında?
Eylül : Esin hanımı mı? Tamam...
Serkan tek kaşını kaldırdı...
Eylül : ne?
Serkan : kıskanç değilsin yani?
Eylül : onu mu kıskanıcam?
Serkan : neden kıskanmayasın ki? Güzel bir kadın hani...
Eylül : bence senin kaşıntın tuttu Serkan... neden uyuyan devi uyandırıyorsun anlamış değilim...
Serkan : dev? Sen? Sen benim bücürüğümsün, ne devi?
Eylül : lafın gelişi...
Serkan : tamam ama gerçekten hiç kıskanç biri olmadığını düşünmeye başladım.
Eylül : değilim zaten
Serkan : diyorsun... peki. Madem senin için de sorun yok, Esin'i çağıracağım...
Eylül : çağır, çağır ama o ne anlar basketten? Anlayan birini çağır bence...
Serkan : önemli ne kadar zorlayabileceğimi göstermesi, basketbol oynamayı ben de biliyorum...
Eylül : öyle olsun, sen iyi ol da...
Serkan : gerçekten hiç kıskanmıyor musun Eylül? Mesela ben de kendimi kıskanç değil sanardım ama çok kıskançmışım, seninle öğrendim...
Eylül : değilim... çünkü sen iki ay ömrünün olduğunu düşünüyordun düne kadar. Ve sen o iki ayda aklına her eseni yapıp herkesle olup hayatını doyasıya yaşayabilecekken o ömrü benimle geçirmeyi tercih ettin ve her şeye rağmen benimle evlendin. Sevginden şüphe etmem, kıskanmam mümkün mü?
Serkan gülümsedi...
Serkan : seni yirmi yedi sene bekledim ben, başka kiminle olacaktım?
Eylül yaklaşıp Serkan'ın yanağına bir öpücük bıraktı...
Eylül : şöyle romantik romantik konuşma...
Serkan : romantik mi? Hiç anlamam güzelim, ama hoşuna gidiyorsa güzel...
Eylül : gitmez mi? Gidiyor tabii... sen beni çok mu kıskanıyorsun?
Serkan : çok... Gülbahçe mahallesinde başladı daha. Benim bütün arkadaşlarım senden bahsediyor, birkaçı da çıkma teklifi etmeye çalışıyordu. Muhabbetlerine çok dahil olamıyordum çünkü kendimi kötü hissediyordum yine de seni korumak istercesine her şeyi dinlemeye çalışıyordum. Eğer kötü amacı olan biri varsa durdururum diyordum kendi kendime...
Eylül : var mıydı peki?
Serkan : biri... Doğukan. Hatırlıyor musun?
Eylül : evet... hani sana çok kafa tutan çocuk değil mi o? Basket takımında da senin yerini almaya çalışırdı...
Serkan : sadece konumumu değil, sevdiklerimi de elimden almaya çalışırdı... arkadaşlarımı, seni... bizim yakınlığımızı çok kıskanıyordu. Bir gün bir arkadaşıyla konuşurken duymuştum, seni dışarıya çıkaracak sonra içki içirtip...
Serkan aklına gelen kötü düşünceyi kovmak istercesine kafasını hafifçe salladı...
Eylül : ciddi misin? Ama bana hiç gelmedi... yani birkaç kez konuşmaya çalıştı ama...
Serkan : bunu duyar duymaz sinir tavan yapmıştı bende. Dövdüm, daha doğrusu dövdük abinle beraber.
Eylül : Güneyle mi? Onun bundan nasıl haberi oldu peki?
Serkan : herif sana tecavüz etmekten bahsediyordu Eylül, ben de abine haber verdim hemen. Onun senden uzak durması gerekiyordu, bunu teke tek yapamazdım, iyice gözünün korkması lazımdı...
Eylül : bir dakika... hatırlıyorum galiba. Güney eve elleri yara bere içinde gelmişti bir gün. Annem sürekli kavga ediyor diye umursamamıştı ama aynı günlerde sende de benzer izler vardı. Sen de maç sırasında oldu demiştin, ben de inanmıştım...
Serkan : bir daha yaklaşamadı tabii... sonra da zaten sen gittin...
Eylül : ah Serkan... çok aşığım çok!
Serkan kahkaha attı...
Serkan : ben de Eylül, ben de... ergenliğimden beri sana aşığım...
Eylül : ben belki biraz daha önce... hep hayrandım sana, seni abi olarak gördüğüm zamanlar belki de tanıştığımız ilk birkaç gündür, kalanında aşıktım sana hep...
Serkan : ee erkekler geç olgunlaşır diye boşuna dememişler...
Eylül güldü...
Serkan : eğer sağlığımla ilgili her şey yolunda gider ve maça çıkabilecek duruma gelirsem Avrupa maçlarına benimle gelir misin? Uzun sürecek, seni burada yalnız bırakmak istemiyorum...
Eylül : gelirim...
Serkan onu öpmüş, o kıkırdayana kadar öpücükleri boynuna kadar inmişti...