Eylül kocaman banyo içindeki büyük küveti gördüğünde evlerindeki ufak duşakabini düşündü. Suyu açıp dolmasını beklerken son birkaç aydır yaşadıklarını düşündü.
Daha birkaç ay önce Güneylerin yanında bir sığınmacı gibi yaşarken kendini hep fazlalık gibi hissederdi. Bir odası bile yoktu, salondaki çekyatta uyuyor, derslerine de mutfaktaki masada çalışıyordu...
Şimdi ise alabildiğince büyük ve harika bir manzarası olan bir yatak odasında kuş tüylerinden yapılmışçasına rahat bir yatağı ve özel bir banyosu vardı. Bir otelde kalıyormuşçasına her türlü şampuan, hatta banyo kokuları bile vardı...
Eylül hiçbir zaman lüks hayali kuran bir kız olmadı, elindekiyle yetinmeyi bilirdi, asla aksi için çabalamazdı. Ama Serkan sayesinde lüksle tanışmış, kısa da olsa yaşamış şimdi de bunun tadını çıkartıyordu.
Ama Eylül bu hayatı sevmişti, hem de çok. Yine de Serkan'ı lüks için istemiyordu. Serkan hala gecekonduda yaşasaydı yine onun yanında olurdu. Bu zengin hayat Serkan'la birlikte gelen bir hediye gibiydi sadece...
Kenarda gördüğü banyo kokusunu alıp küvetteki suyun içine damlattı ve banyonun tadını çıkardı... suda geçen her dakika biraz daha rahatladığını, gevşediğini hissediyordu. Hiç çıkmaması mümkün müydü?
Eylül öyle gevşemişti ki su soğusa bile çıkmayı düşünmedi... kapı çalınca Eylül hemen gözlerini açtı.
Eylül : şey, banyodayım ama...
Kapı açılmadı ama arkasından bir ses duyuldu...
Ayşen : Eylül hanım yemek hazır, Serkan bey söylememi istedi.
Eylül : tamam, ben hemen geliyorum
Ayşen : acele etmemenizi söyledi...
Eylül gülümsedi...
Eylül : teşekkür ederim...
Eylül, Serkan'ı bekletmemek adına hemen duştan çıkmıştı. Çıktığında yatağın üzerinde birkaç çeşit kıyafet de bulmuştu. Ayşen kendi kıyafetlerini getirmiş olmalıydı. Üstelik kirli kıyafetleri de ortada görünmüyordu...
Serkan salonda oturmuş, Eylül'ü beklerken içi bambaşka bir mutlulukla dolmuştu. Yaptığı bencillikti ama onu kendinden uzaklaştırdığı halde ufacık bir kazası için Eylül öyle bir gözyaşı döktüyse, öldüğünü öğrendiğinde kim bilir ne hale gelecekti...
Aşıksan ve sevdiğinin başına bir şey geliyorsa ayrı ya da birlikte olmanın bir önemi kalmıyordu ki... her türlü üzülecekti. O da bencilliği seçmişti, ömründe kaç gün kaldıysa onları da Eylül ile geçirecek, son günlerini onu mutlu etmeye adayacaktı, böyle kendi de mutluluğa ulaşacaktı...
Eylül yanına gelip oturduğunda Serkan onu kendine çekip sıkı sıkı sarılmıştı. Keşke yıllar önce açılsaydım dedi kendi kendine. En azından Eylül'lerin taşındığı gün ona açılabilirdi, uzaktan da idare edebilirlerdi. Belki yazları görüşebilirlerdi. Kaybedeceği hiçbir şey olmazdı, zaten on sene boyunca hiç görüşmemişlerdi, bir hiç uğruna... Eğer ona çıkma teklif etseydi belki de on seneden fazladır çıkıyor olurlardı. Hatta sadece çıkmazla kalmaz, muhtemelen bu zamana kadar evlenirlerdi de. Eylül çoktan bu çok sevdiği evin hanımı olur, evi istediği gibi dekore eder, çalışıp da milletin ağız kokusunu çekmek zorunda kalmaz, rahat bir hayat sürerdi. Serkan da her gece ona sarılıp yatar, sabah onunla uyanırdı. Hatta belki şimdiye kadar bir aile kurmuş, çocukları olmuş bile olabilirdi...
Şimdi bunların hepsi Serkan'a öyle uzak geliyordu ki... bunları yaşamak için hiç vakti yoktu. Sabaha kendini iyi hissedeceğinin, hatta yataktan kalkacak halinin olmasının da garantisi yoktu, bu yüzden yanında olduğu her vakti Eylül'e yakın olmak için harcayacaktı. On sene kadar geç kalmıştı zaten...
Eylül : eee, yemek hazır demişti Ayşen... kandırdınız mı beni yoksa?
Serkan, gülüp Eylül'ün şakağından öptü. Değneğinden destek alıp ayağa kalkarken diğer elini de Eylül'e uzatmıştı...
Birlikte mutfağa geçtiklerinde Eylül sofranın çoktan hazır olduğunu görmüş hemen oturmuştu. Demek hep burada yaşadığı sürece her şey böylece önüne konacaktı...
Eylül : daha bir gün bitmedi bile ama ben şimdiden alışıyorum sanırım...
Serkan : neye alışıyorsun?
Eylül : tüm bunlara işte...
Eylül eliyle etrafı gösterdi...
Eylül : hizmetçilere, önüme getirilen yemeklere, rahat yatağa... ben birkaç ay önceye kadar abimlerin salonundaki çekyatta uyuyordum. Bir de bu lükse bak... haketmek için hiçbir şey de yapmadım üstelik. Sırf seninle sevgili olduğum için şimdi hepsine sahibim...
Serkan : aslında pek öyle sayılmaz... sen bana o itirafı yapmamış olsan dahi, beni abin gibi görsen bile ben buraya taşınmanı teklif edecektim zaten.
Eylül : sen ciddi misin?
Serkan : evet... ufacık bir evde bir sürü tanımadığın insanla kalıyordun. Seninle konuşacaktım, burada kalmak için kira ödemek, mutfak masrafı yapmak zorunda kalmazdın.
Eylül gülümsedi...
Serkan : kabul etmeyeceğini düşünüyordum, yine de teklif edecektim. En azından ben burda yokken burada kalabilirdin...
Serkan "böylece ben öldüğümde de hep kalırdın" diye ekledi içinden.. hala bunu Eylül'e nasıl söyleyeceğini bilmiyordu, ne zaman söyleyeceği hakkında da hiç fikri yoktu. Her türlü Eylül'ün onun yanında olacağını biliyordu ama ona acımasını, şimdikinden daha farklı davranmasını istemiyordu...
Yine de anlamayacak mı diye geçirdi içinden... Şimdi iyiydi, belki bugün çok güzel geçecekti ama yarın? Sonraki gün? Bir iki gün depresyonla geçiştirirdi belki, sonra ne olacaktı? Kaçanılmaz olan git gide yaklaşırken nereye kadar saklayabilirdi?