88

216 20 27
                                    

Eylül: her zamanki gibi kahramanım olup beni götürmüştün lunaparka... bizimkilere kalsa asla gidemezdim

Ağustos 2007
Akşam yemeğinden sonra Eylül üstünü değiştirip bahçeye çıktı ve Serkan'ı bekledi. O da gelince minibüse binip lunaparka gitmişlerdi. Eylül hayran hayran etrafa bakıyordu...

Serkan : gel bakalım bücürük, senin yaşına göre bir alet bulalım da bin

Eylül: akıllım para yok bende. İki liram var, onu da minibüse vericem zaten

Serkan: bende biraz var, sen hangisine binmek istiyorsun onu söyle. Ama sadece bir tane alabilirim o yüzden iyi seç.

Eylül: ona binmek istiyorum...

Eylül ilerdeki dönme dolabı gösterdi...

Serkan: miden bulanmasın? Yüksek görünüyor

Eylül: ya bir şey olmaz.

Serkan : on üç yaş üstü yazıyor üstünde, sen daha on bir yaşındasın bücürük

Eylül : of! Çarpışan araba olsun o zaman...

Serkan: bak o olur... bin bakalım...

Eylül neşeyle çarpışan arabaya bindi...

Eylül: ya çok teşekkür ederim Serkan. Abim bile getirmedi beni buraya.

Serkan: rica ederim.

Eylül'ün pamuk şekerlere baktığını gören Serkan cebindeki parayı saydı. Eylül'ün minibüsten 50 kuruş artacaktı, cebinde de minibüse vereceğinin haricinde bir tlsi vardı. Acaba pamuk şeker ne kadardı?

Serkan, pamuk şeker satan adamın yanına gitmişti...

Serkan: abi pamuk şeker ne kadar?

Adam : üç tl

Serkan onun anca yarısı verebilirdi...

Serkan: abi yarım versen? Bir buçuk tl var bende

Adam kıyamayıp hazır pamuk şekerlerden birini verince Serkan teşekkür edip onu Eylül'e verdiğinde Eylül'ün sevincini anlatmak mümkün değildi...

Eylül: pahalıdır bu, nasıl verdin? Kaç paran vardı ki yanında?

Serkan: vardı işte boşver...

Eylül o gün hem çarpışan arabalara binmiş, hem de pamuk şeker yemişti. Öyle mutluydu ki... üstelik bunu Serkanla yapıyor olması bambaşka bir duyguydu...

Serkan ise daha yeni yeni hoşlanmaya başlamıştı Eylül'den. Lise birdeydi ama okuldaki kızlardan hiçbiri Eylül gibi değildi. Tabii Eylül'ün onu henüz anlamayacağını düşünüyordu bu yüzden hiçbir şey söylememişti ama bir zamanlar kardeşi gibi gördüğü kızdan hoşlandığını anlaması Serkan için büyük bir sarsılma anı olmuştu... şimdi ise onun büyümesini beklemekten başka şansı yoktu. Belki Eylül'e açılmanın bir yolunu bulurdu o zamana kadar...

...

Serkan o günü hatırlayıp güldü...

Serkan: lise ikiye geçeceğim yaz... hiç unutamıyorum o yılı. Benim için çok şok edici bir yıldı, her açıdan

Eylül: neden ki?

Serkan, yerinden kalkarak Eylül'ün yatağına oturdu...

Serkan: henüz aşk diyemem belki ama senden hoşlandığımı anladığım yıldı o yıl... seni kardeşim gibi görürken birden hoşlandığımı anladığımda ne yapacağımı şaşırmıştım. Başka kimseyle ilgilenemezdim, benim için şok anıydı...

Eylül: o sene mi anladın? Nasıl oldu peki? Anlatsana Serkan, nasıl başladığını bana anlatmadın hiç...

Serkan : Doğum günümdü...

Mayıs 2007
Serkan'ın doğum günü haftasonuna denk gelmişti, Eylül sabah hediyesini ayarlayıp Serkan'ın evine gitmişti. Nazan kapıyı gülerek açmıştı...

Nazan : aa hoşgeldin kızım, hayırdır ne oldu sabah sabah?

Eylül: günaydın Nazan teyze... bugün Serkan'ın doğum günü ya, ilk hediyeyi benim vermem lazım. O yüzden geldim

Nazan : iyi yapmışsın da Serkan daha uyuyor

Eylül: o zaman ilk hediyesi benden dimi?

Nazan : ben benimkini bile veremedim daha

Eylül: holey! Ben gidip uyandırayım...

Eylül neşeyle Serkan'ın odasına girdi, Serkan sırtüstü uzanmış halen uyuyordu... Eylül parmak ucunda yanına gidip saçlarını açarak Serkan'ın yüzüne yaklaşmış, saçlarını onun burnuna değdirerek gıdıklanmasını sağlamıştı...

Serkan irkilerek uyanmıştı ama Eylül'ü karşısında görünce gülümsedi ve onu çekip yatağa düşürüp, gıdıklamaya başla...

Serkan : demek beni uyandırıyorsun ha?

Eylül : uykucu, doğum günün bugün. İnsan doğum gününde uyur mu bu kadar?

Serkan gülmüştü, Eylül ise bacaklarının üzerinde yatar pozisyonda kalmıştı ve gıdıklanmadan ötürü nefes nefeseydi hâlâ. Kendini kaldırıp Serkan'ın kucağında oturur hale gelmiş sarılarak yanağına masum bir öpücük bırakmış, hediyesini uzatmıştı...

Eylül ona gülümseyerek bakarken Serkan ona ilk defa başka bir gözle baktığını farketti. Gözleri bu kadar güzel miydi? Burnu, ağzı hep böyle hokka gibi miydi? Yanağında hep belli belirsiz gamzesi var mıydı? Serkan bunları yeni görmüş gibi hissediyordu. Sanki onu ilk defa görüyor gibi...
Eylül ona bu kadar yakın bir şekilde, üstelik hâlâ da kucağında oturuyorken içinde bir şeylerin kıpırdadığını hissetti...

Serkan: şey... ben...

Eylül: açmayacak mısın?

Eylül hâlâ Serkan'ın kucağında olduğunu anlamazken Serkan yaşadığı şokun ve bu garip duyguyu anlamaya çalışmanın etkisindeydi...

Serkan: şey... ben... açıcam tabii. Sen içeri geç de ben de arkandan geleyim...

....

Eylül ağzı açık bir şekilde dinledi Serkan'ı. Şaşkınlıkla elini ağzına götürdü...

Eylül: cidden kucağında mı oturmuştum?

Serkan: evet... ama farkında değildin belli... sen zaten hep burnumun dibindeydin ama sabah mahmurluğunun etkisi miydi bilmiyorum, o sabah bambaşka bir gözle gördüm seni, beni gerçekten çok zorlamıştın. İlk defa yaşadığım bir şeydi, sadece sınıftaki diğer oğlanlardan duyduğum bir şeydi ama ben de yaşayınca çok garip hissetmiştim. Ama sen gitmek bilmiyordun! Beni çok hazırlıksız yakalamıştın Eylül... her zamanki gibi beni şaşırtmıştın. O çocuksu hallerinle bile senden hoşlandım durdum. Kendimle savaş halindeydim. O senin kardeşin dedim kendime. Ama sonra pes ettim, sana aşık olduğumu kabul etmeye başladım...

Geçmişin GölgesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin