20

222 21 21
                                    

Serkan : ne tefecisi Eylül? Sen ne dediğinin farkında mısın?

Eylül : evet... maalesef. Üstelik ödemediğimiz her gün borç daha da katlanıyor. Öyle ki bankanın faizini mumla arıyorum resmen

Serkan : Eylül, senin tefeciyle ne işin olur? Nasıl bulaştın sen buna?

Eylül : ben bulaşmadım ama benim yüzümden oldu. Ne olur bunun hakkında soru sorma bana. Çok utanıyorum zaten. Ama ne kadar verirsen kabulüm. Yeter ki yardımcı ol bana Serkan. Babam hala inşaatlarda çalışıyor, hayatından endişe ediyorum...

Serkan : tamam, ödeyeceğim ben hepsini...

Eylül : hepsini mi? Çok para Serkan...

Serkan : ve benim de çok param var. Sana yardımcı olmak istiyorum.

Eylül : gerçekten mi?

Serkan : tabii ki...hemen yarın avukatımla konuşuyorum, o para hesabına yatacak. Sen de bir an önce borcunun tamamını kapa. Ve bir daha ne olur böyle insanlara bulaşma. Bir ihtiyacın olduğunda direkt bana gel..,

Eylül : olmayacak, bundan sonra olmayacak..

Eylül yerinden kalkıp Serkan'ın kollarına atmıştı kendisini. Minnetini başka türlü nasıl gösterebilirdi bilmiyordu...

Serkan ise sıkı sıkı sarıldı ona... Ama hem endişeli hem de şaşkındı. Endişeliydi çünkü Eylül'ün ne işlere bulaştığını nasıl bu kadar borç yaptığını anlayamamıştı ve aşırı derecede merak ediyordu. Başı belada mıydı? Hayatı tehlikede miydi bilmiyordu... ve şaşkındı çünkü onun tanıdığı Eylül o parayı asla kabul etmezdi, gururluydu o bir kere. Serkan ona bakkaldan bir çikolata alsa o eve gidip abisinden para alır Serkan'a olan borcunu öderdi. Şimdi ise sorgusuz sualsiz, hiç itiraz etmeden bu kadar yüklü bir parayı ödemesine razı olmuştu. Üstelik borç olarak istemediğini söylediğinde de Serkan'a itiraz etmemişti bile...

Eylül: ben sana ne yapsam, ne kadar teşekkür etsem az Serkan...

Serkan : param var, hem de ihtiyacım olmayacak kadar. Sana yardım etmek beni mutlu eder Eylül... bir işe yaradığımı hissettiriyorsun bana...

Eylül : iyi ki yeniden karşılaştık...

Serkan : iyi ki... hadi soğutmadan çayını iç.

Eylül gülerek yerine oturmuştu. Serkan da gülümseyerek onu izliyordu. Eylül onun çocukluğuydu...

Ve yıllar sonra yine bu evde karşılaştıkları ilk gün de emin olduğu gibi sevdiği kadındı...

Ama o başkasıyla birlikteyken, hem de bu kadar uzun bir süredir başkasıyla birlikteyken, ona böylesine aşıkken Serkan ona nasıl açılabilirdi ki? Bile bile yapamazdı.

Hem açılsa ne fark ederdi ki? Eylül onu arkadaşı olarak görüyordu. Arkadaşlıkları zarar görürdü.

Diyelim en uçuk ihtimalle Eylül de karşılık verdi bu aşka, ne olacak? Benim üç beş ay ömrüm kaldı diyebilecek miydi? Ona bunu yaşatabilir miydi?

Eylül : sana bir şey sorabilir miyim?

Serkan : her şeyi...

Eylül : o gün annenle ilgili soruyu ben sormamıştım aslında, o soruların hepsini aslında buraya gelecek olan Selen hazırlamıştı. O hasta olduğu için yerine son anda ben geldim ve orda da soruları okudum sadece. Annenden bahsedilince neden öyle kötü oldun? Doğru muydu? Nazan teyze hala orda mı kalıyor?

Serkan : sen de benim ne kadar kötü bir evlat olduğumu düşünüyorsun değil mi?

Eylül : hayır... hayır tabii ki, sadece anlayamıyorum.

Serkan : bunlar kayıtdışı değil mi?

Eylül : ne?

Serkan : karşımda arkadaşım olarak oturuyorsun değil mi? Haberci kimliğinle değil...

Eylül : tabii ki bücürüğün olarak...

Serkan gülümsedi...

Serkan : annem beni evlatlıktan reddetti Eylül. Milli takıma seçildiğimden beri onunla konuşmuyoruz

Eylül : ne?! Nasıl? Ama röportajlarında hep ondan bahsediyorsun... sana ne kadar destek olduğundan...

Serkan : hepsi yalan... ezbere söylediğim cümleler onlar. Beni affetmiyor, okulu bıraktığım için beni evlatlıktan reddetti. Güzel, şirin bir restoran açtı, arada yemek yemek istiyorum, gidiyorum, beni kovmaktan beter ediyor. Özledim, hem de çok. Ama ne yapsam ne söylesem oğlunun beş sene önce öldüğünü söylüyor...

Eylül'ün gözleri dolmuştu...

Eylül : çok üzgünüm Serkan... annen senin okulda başarılı olmanı isterdi, öyle hatırlıyorum yani. Ama bunları bilmiyordum. Bu kadar ileri gidebileceğini... nasıl dayanıyor?

Serkan : bilmiyorum... seninle yeniden karşılaşana kadar kaybolmuştum ben Eylül. Üst üste öyle şeyler geldi ki, artık basketbol da kafamı dağıtamaz oldu...

Eylül : anlamadım?

Serkan : önce sen bıraktın beni, sonra annem. Şimdi de bu olan...

Eylül : ne oldu?

Serkan : çok önemli değil... geç de olsa seni yeniden gördüm ya...

Eylül gülümsedi...

Eylül : ben de sana bir yalan söyledim...

Serkan : hangi konuda?

Eylül : geçen gün söylediklerim... seni hatırlamadığım, o günleri hatırlamadığım yalandı Serkan. Hatırlıyorum... birçok şeyi hatırlıyorum...

Serkan gülümsedi...

Serkan : biliyorum...

Eylül : seni nasıl unuturum? Sen bana hem arkadaş hem de abi oldun... abim Güneydi ama ben çoğu zaman iki abim varmış gibi hissediyordum. Sonra basketbolu sevdirdin... çocukluğumsun sen benim. Seni nasıl unuturum ki?

Serkan bunun üzerine moralini bozmamaya çalıştı. Beyninde "sevdiğim kız bana abi deyince..." şarkısı çalıp duruyordu...

Geçmişin GölgesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin