Eylül koridordan geçerken Nazan'ın ona seslendiğini duydu, hemen yanına gitti...
Eylül : ne oldu anne? Ağrın mı var?
Nazan : ben iyiyim, beni boşver, neler oluyor size? Sesleriniz buraya kadar geldi. Kendimi planlarınızı bozmuş gibi hissediyorum, keşke beni evime götürseydiniz.
Eylül : olur mu öyle şey, hem bunun seninle alakası yok.
Nazan : benim yüzümden aranız da bozuldu... keşke seni söylememen için zorlamasaydım
Eylül : sen demesen dahi ben Serkan'a söyleyemeyecektim zaten... ben bunu göze almıştım ama bu kadarını tahmin etmiyordum...
Nazan : ne oldu kızım?
Eylül : Serkan iki gün sonra Amerika'ya gidiyor. Öyle gururluyum ki, oradaki bir takıma seçilmiş.
Nazan : ne?! Ah oğlum...
Eylül : ama dönmeyecek. Bir süre de beni yanında istemiyor gibi görünüyor, bensiz gidecek. Sonra ben uçağa binemeyecek duruma gelicem, doğurucam, o bu sürede hep orada olacak. Belki bir sene hiç görüşemeyeceğiz...
Nazan : öyle saçma şey mi olur? Gitmeyecek elbette. Seni burada bu haldeyken yalnız bırakamaz
Eylül : gitsin, gitmesi en doğrusu... NBA onun gelebileceği en son nokta, daha ötesi yok. İnsanlar sürekli doğuruyor, karısı doğuracak diye böyle bir fırsatı tepemez
Nazan : ben onunla konuşurum, basketbolcu olmak istedi tamam, ama nerde olduğunun ne önemi var? Milli takımda, daha ne istiyor. Ailesi buradayken gitmek de neymiş?!
Eylül : hayır, lütfen konuşma... zaten burada da ne oluyor ki? Bir tek çocuklar açısından iyi, babaları yanlarında. Benim açımdan varlığı yokluğundan farksız. Soğuk, isteksiz... en azından görmezsem bana öyle baktığını da görmem, belki daha bile iyi...
Nazan : Serkan da bana benziyor, benim gibi fevri biraz. Bir şey çıktı ağzımdan, bir iki hafta, belki birkaç ay sinirli kaldım ama sonra geçti, sonra da sözlerimi geri alamadım. Ben senelerce onun yüzüne bakmadım biliyorsun... şimdi o da öyle davranıyor. Aslında bir iki güne sinirden eser kalmayacak ama şimdiden fevri kararlar alıyor
Eylül : seninki gibi beş yıl sürmesin de... naapalım, bir seneye katlanıcaz. Sen de burada benimle kal olur mu?
Nazan : bakarız...
Eylül gülümseyerek onu yalnız bırakıp odasına geçti... Serkan da fazla geçmeden yanına gelmişti, elinde bir tepsi, içinde yemeklerden bir kaçı vardı...
Serkan : aç yatma, bir şeyler ye lütfen
Eylül : uykum var ve kokusu midemi bulandırdı, lütfen tepsiyi odadan çıkarır mısın?
Serkan : ama sen seversin...
Eylül : midem iyi değil Serkan, zorlama. Yarın yerim. Zaten uykum da var... iyi geceler...
Serkan : sana da...
Serkan tepsiyi bırakıp yeniden odasına geldiğinde Eylül uyuyordu. Giyinip o da Eylül'ün yanına geldi ve ona sarılarak elini karnının üzerine bıraktı... minik bebekleri kendini belli etmeye başlamıştı bile...
Serkan gülümseyerek bu anın tadını çıkardı... nasıl gidecekti ki? Ailesini, kızlarını, Eylül'ü bırakıp nasıl gidebilirdi?
Eylül : bu anın tadını son kez çıkar... çünkü bir dahaki sefer çoktan birkaç aylık bebek olarak karşına çıkacak...
Serkan'ın morali bozulmuştu, elini çekerek yatakta doğruldu...
Serkan : benimle gelir misin? Amerika'ya...
Eylül : gelemem, en azından bu kadar erken olmaz. Ayrıca senin bu soğuk hallerini görmektense ayrı kalmayı tercih ederim.
Serkan : Eylül...
Eylül: uyuyabilir miyim artık?
Serkan : yok ben gidemem... sen de gelmezsen gidemem Eylül. Umrumda değil NBA de Amerika da... Ben kızlarımdan, Deniz'imden, bücürüğümden nasıl o kadar ay ayrı kalırım?
Eylül : ne?
Serkan : Üç ay ayrılık bana yetti de arttı... top sende Eylül, sen ne istersen o...
Eylül : bücürük mü dedin bana?
Serkan : dedim... aşırı tepki verdim, özür dilerim. Saklaman hoş değildi ama sebebini anlayabiliyorum.
Eylül : affettin mi beni?
Serkan : affettim... asıl sen beni affettin mi? Önemli olan o...
Eylül : ettim tabii... artık sana sarılabilir miyim? Öyle özledim ki seni...
Serkan : ah bücürük... ben senden bile çok...
Eylül onun kollarına atladığında Serkan evine geldiğini hissetmişti... o oda yeniden kocaman, ferah halini almıştı, her yer sıcaktı ve burnuna Eylül'ünden gelen mis gibi koku dolmuştu...
Daha fazla dayanamadı ve dudaklarıyla buluşturdu dudaklarını, aylardır bu anı bekliyordu zaten, Eylül de ona büyük bir mutlulukla karşılık vermiş, Serkan'ın kucağına yerleşmişti... onun için de aynı şey geçerliydi, Serkan'a sonunda kavuşmuş olması hâlâ inanılır gibi değildi...
Eylül : tek gitme... ben de seninle gelirim. Ama biraz bekle. Bir hafta bekleyebilir misin? Ya da on gün?
Serkan : beklerim...
Eylül : sözleşme için diyorum...
Serkan : hemen gelemeyeceğimi bildirir başka bir gün ayarlarım.
Eylül : ben de bu arada annene bakarım, kendim için doktora görünürüm ve çocukları hazırlarım. Annen için de hemşire ayarlarız. Annem de sürekli kontrol eder onu... Sen orada bizi otele yerleştirip işine bakarsın.
Serkan : orada mı doğuracaksın?
Eylül : neden olmasın? Amerikan vatandaşlığı da olur Deniz'in, fena mı?
Serkan : olur da, annenler ne der bu işe? daha sık görüşeceğiz diye İstanbul'a taşınmalarını sağladık, hoş olmayacak.
Eylül : onlar biraz gücenecektir ama anlayışla karşılarlar. Sonuçta NBA'ydesin Serkan! İnanamıyorum..
Serkan : ben de bücürük... içim içime sığmıyor...
Eylül : gidebildiğim ilk fırsatta gider onları görürüm. Bir uçağa bakar. Ben senden daha fazla ayrı kalmak istemiyorum artık...