Serkan, onunla röportaj yapan şirketle konuşup, Eylül'ün son maaşına eklemesi gereken miktarı sormak istemişti ancak aldığı cevap onu pek memnun etmemişti...
Adam : kusura bakmayın, bizim Baha bey onu bugün kovmuş. Sebebi ne anlayamadım, haberimizi baltaladı dedi sadece. Benlik bir olay değildi, bana Eylül'ü kovduktan sonra haber verdi.
Serkan : kahretsin! Bir daha benimle röportaj yapmayı falan unutun tamam mı? Teklif dahi etmeyin çünkü bir daha asla sizinle çalışmayacağım
Adam : ama benim haberim yoktu... gerçekten. Yeniden konuşup işe alabilirim ama...
Serkan : istemez... ne Eylül ister ne de ben isterim.
Serkan sinirle telefonu kapadı. Eylül aramamıştı, kovulduysa bunca saat nerde ne yapıyordu? Hemen Eylül'e mesaj attı ama bir türlü okumuyordu...
Serkan, Eylül'ü ne kadar aradıysa hepsinde telefonun kapalı olduğunu anlıyor, telefon onu sesli mesaja yönlendiriyordu...
Serkan : Eylül, bu mesajı alır almaz beni ara. Nerdesin? Gelip almamı ister misin?
Serkan başka bir şey söyleyemedi. Kovulduğunu bilmiyormuş gibi davranması gerekiyordu...
Serkan ne yapacağını bilmez bir halde annesinin restoranının önüne gelmişti. Bu sefer içeri girmeyecek sadece camdan annesini seyredecekti ki içeri baktığında annesinin karşısındaki Eylül'ü görünce şok oldu. Hemen arabadan inip yanlarına gitti..
Serkan : Eylül! Merak ettim. Telefonun da kapalı.
Eylül : Serkan? Şey benim şarjım bitmişti, az önce içerideki prize taktım da... sen?
Serkan : oo anne, benimle konuşmuyorsun ama gelininle sohbeti ilerlettin bakıyorum...
Eylül içtiği çayı neredeyse püskürtecekti. Ağzını tuttu ve dehşet içinde Serkan'a baktı. Ne gelini?!
Nazan : ne gelini? Yoksa siz...
Serkan Eylül'ün hemen yanındaki sandalyeye oturup Eylül'ün masa üzerinde duran elini eline aldı...
Serkan : evet annecim, biz Eylül ile birlikteyiz.
Eylül : Serkan...
Nazan teyze karşısındaki oğlu ve oğlunun elini tuttuğu kıza baktı. Çocuklukları geldi aklına. Şimdi ise yıllardır yüzüne bakmadığı adam bu güzel kızı sevgilisi olarak karşısına getirmişti...
Serkan : benimle konuşmadığın gibi onunla da irtibatını kesecek misin? Sırf benim sevgilim diye onun da yüzüne bakmadan geçip burdan kovacak mısın?
Nazan : Eylül benim kızım gibi, onu neden kovayım?
Serkan : kendi oğlunu kovuyorsun ama... Ama doğru, o üniversite okuyup mesleğini eline aldı, anne babasını hayal kırıklığına uğratmadı, bir hevesin peşinden koşmadı değil mi?
Nazan : gitsen iyi olur...
Serkan : gitmiyorum... Eylül'ü bekleyeceğim
Nazan : Sana git diyorum...
Eylül : tamam biz gidelim en iyisi, bir tatsızlık çıkmasın...
Nazan : gitme kızım, otur çayını iç. Ben ona gitmesini söylüyorum sadece...
Eylül : Nazan teyze, yapma böyle... nasıl endişelendin o gün, hemen aradın beni iyi mi diye. Başına bir şey gelse senin de için yanar. Eve giderken bir kaza olsa ve Allah korusun kaybetsen onu pişman olmayacak mısın?
Serkan dondu...
Nazan : ben oğlumu beş yıl önce kaybettim zaten.
Serkan : madem oğlun öldü, o zaman Eylül'e de sorma benim nasıl olduğumu.
Eylül, Serkan'ın elini sıkmıştı...
Serkan : anne... annem. Yapma ne olur... ben çok mutluyum, beş sene geçti ve kararımdan asla pişman değilim. Asıl okula devam edip bu büyük şansı elimin tersiyle itseydim o zaman pişman olurdum. Sana danışmadığım için özür dilerim ama ben bir yetişkindim ve ne istediğimi biliyordum. Hem yetmedi mi bu dargınlık? Tamam oğlum diyip bağrına basma ama kovma artık beni. Seni çok özlüyorum ben... sensiz eksiğim...
Nazan'ın gözleri dolmuştu...
Eylül : Nazan teyze... yarına çıkacağımızın garantisi yokken oğluna nasıl dargın kalabiliyorsun? Bu acıyı sen bizden daha iyi bilirsin, kocanı kaybettin... dargın kaldığının oğlunun acısını içinde hiç pişmanlık olmadan yaşamaya katlanabilir misin?
Serkan umutsuzca baktı annesine....
Serkan : boşver Eylül. Senin istediğini yapıp okula devam etmeyerek kendi hayatımı mahvetmediğim için özür dilerim anne. Bu kadar lafa, bu kadar çabaya taş olsa çatlardı. Affetme tamam mı? Affetme! Ama senden önce öldüğümde de sakın mezarıma gelip ağlama o zaman. Bundan sonra ölüme, ne dirime...
Serkan, Eylül'ün masanın üstündeki elini tutarak kalktı, Eylül'ü de peşinden sürükleyerek restorandan çıkarmıştı.
Eylül : Serkan, öyle demeseydin keşke... çok ağır oldu. Kadın perişan oldu...
Serkan camdan içeri baktığında annesinin kafasını masaya gömüp ağladığını görünce arabaya binmedi...
Serkan : ne yapayım Eylül? Sürekli geliyorum, ona anlatmaya çalışıyorum ama hep kovuyor beni... bağırsam olmuyor, yalvarsam olmuyor. Sen bir akıl ver, ne yapayım?
Eylül : yanına git... şimdi git ve sarıl ona, az önce kızdığın için özür dile. O ittirse de sen yine de sarıl. Hadi git. Ben burada bekliyorum...
Serkan bir an düşünüp yeniden içeri girdi. Eylül de dışarıdan onlara bakıyordu.
Serkan annesinin yanına gitmiş, birden sarılmıştı. Nazan ne olduğunu bile anlamazken Serkan annesine kavuşmanın sevincini yaşıyordu. Bir anlığına bile olsa sarılabilmişti yıllar sonra...
Bir an dilinin ucuna kadar geldi, ona hasta olduğunu söyleyecekti. Yanımda kal, son günlerimde benim başımı okşa diye az kalsın yalvaracaktı ona...