Serkan, her zaman ortalayarak yattığı büyük yatakta bir yanı seçip oraya yatmışken Eylül odaya gelmişti. Hiçbir şey söylemeden Serkan'ın yanına yatmış, yorganın altına girmişti.
Serkan : iyi geceler bücürük...
Eylül : iyi geceler
Serkan : iyi olmakla kalmayıp mükemmel bir gece olacağından hiç şüphem yok...
Eylül gülmüş, yan tarafına yatmıştı. Serkan ise sırtüstü yatıyordu. Eylül yaklaşıp Serkan'ın yanağına bir öpücük bırakmıştı...
Serkan : uykun yok da oyun mu oynuyorsun yoksa bücürük?
Eylül : o oyunu hatırlıyor musun?
Serkan : hatırlıyorum... ama şimdi oynamayı düşünmüyorsun umarım...
Eylül kahkaha atınca Serkan da sırıtmıştı...
Eylül : hayır tabii ki...ayağın sakat, oynayamayız...
Serkan : ayağım iyi olsa oynayacaksın yani...
Eylül : iki metre adamsın, beni sırtına aldın diye belin ağrımaz herhalde...
Serkan kahkaha atınca Eylül ona sarılıp başını göğsüne bırakmıştı. Serkan da kollarıyla sardı onu, saçına birkaç öpücük bırakıp kendini uykuya bıraktı, yarın büyük gündü...
Sabah Serkan erkenden uyanmıştı ama Eylül halen ona sarılmış uyuduğu için Serkan kıpırdamadan yatmaya karar vermişti... Güne başlamak için aceleleri yoktu, hazırlık maçı öğlendi ve Eylül'le oraya gitmeleri için yeterince zamanları vardı.
Serkan bir an hastalığını, birkaç aylık ömrünün kaldığını unutup kendini onun kocası olarak hayal etti. O ona böyle sarılmışken bunu hayal etmek çok da zor değildi zaten. Eğer Eylül onun karısı olsaydı onu hep el üstünde tutardı, bundan böyle acı, yokluk nedir bilmezdi.
Yine her sabah aynı böyle sarılarak uyanırlardı, sonra belki birkaç öpücük.. sonra kapı pat diye açılır ve ufak bir oğlan dalardı içeriye, yatağa zıplar, ikisinin arasına girerek annesinin kucağına yerleşirdi. Arkasından ondan biraz daha küçük bir kız çocuğu daha çekingen bir şekilde gözlerini ovuşturarak içeriye girer ama Serkan ona gel demeden yatağa gelmezdi. Serkan onu kucağına alır almaz öpüp gıdıklamaya başlar, küçük kızın kahkahaları anca oğlanın "hadi baba basket oynayalım" demesiyle son bulurdu...
Serkan kendi kendine sırıtırken Eylül kafasını kaldırmış ona bakıyordu...
Eylül : günaydın.. çok mu oldu uyanalı?
Serkan : hayır da sen neden uyandın? Saat daha erken...
Eylül : uyandım işte...ne o sabah sabah, niye sırıtıyorsun sen?
Serkan : güne bücürüğümü görerek başladım, ben gülmeyeyim de kim gülsün?
Eylül gülümsedi ve Serkan'ın yanağına bir öpücük bıraktı ve yataktan kalktı. Serkan da arkasından kalkmıştı ki gözü karardı. Nereye tutunacağını bilememişti...
Eylül : Serkan? Sen iyi misin?
Serkan : evet... başım döndü, yataktan hızlı kalktım sanırım...
Eylül : tamam tamam sen yat şöyle... benim hazırlanmam uzun sürer, işim bitince kaldırırım seni...
Serkan : tamam...
Serkan içinden belalar okuyarak kafasını yastığa bıraktı...yine mi? Neden böyle olmak zorunda? Ne zaman geçecek? Kafasında hep bu sorular vardı. Gözlerini kapadı ve bir an önce geçmesini dilemekten başka çaresi yoktu... lütfen Eylül gelene kadar ayaklanabileyim dedi...
Yarım saat sonra Eylül kapıyı çaldığında Serkan ayaklanmış, hazırlanıyordu. Kendini çok daha iyi hissediyordu...
Serkan : kalktım, hazırlanıyorum!
Eylül: tamamdır, ben mutfağa gideyim mi? Yoksa bekleyeyim mi?
Serkan : in tabii, geliyorum ben de
Eylül sofraya oturmuş, Serkan da çok geçmeden gelmişti...
Eylül : bu sefer Ayşen hazırlamış her şeyi... istediğin başka bir şey var mı?
Serkan : omlet yapar mısın? Geçen seferkinden...
Eylül gülümseyip ayağa kalkmış hemen omleti yapmıştı. Serkan önüne konan omleti keyifle yerken Eylül de çayını yudumluyordu...
Serkan : yine mi kahvaltı etmeyeceksin? En azından bir yumurta ye... Benim yumurtamı al.
Serkan yumurtasını ona uzattığında Eylül istemeye istemeye aldı ve yemeye başladı...
Eylül : bugün için bu ayağınla ne planlar yaptın?
Serkan : önce hazırlık maçına gideceğiz, sonra da yemeğe...
Eylül : yemeğe mi?
Serkan : röportaja geldiğin gün söylemiştim, o günden beri seni yemeğe çıkarmak istiyordum. Gerçek bir randevu gibi...
Eylül : randevu... peki, gidelim.
Serkan sırıtırken Eylül de ona gülümseyerek karşılık verdi. Serkan'ın aklında bir şeyler olduğunu biliyor ama ne olduğunu çözemiyordu...
Hazırlandıktan sonra çıktılar, Serkan onun yardımıyla yürürken Eylül de merakla etrafına bakıyordu...
Eylül : gerçekten buraya geldiğimize inanamıyorum. Bana her maçın için bilet almanı ve bana göndermeni istediğim zamanı hatırlıyor musun?
Serkan : evet... ben de aslında biletlerini aldım ama nereye göndereceğimi ya da göndereceğim biri olup olmadığını bile bilmiyordum...
Eylül : bundan sonra da istiyorum
Serkan : hiç şüphen olmasın bücürük... oynadığım her maç için biletin olacak
Eylül : diğerleri umrumda değil zaten, senin oynadıklarınla ilgileniyorum ben sadece...
Serkan gülüp onu tribünlere doğru çekmişti...