14

266 22 46
                                    

Eylül, Serkan'ın cevabıyla donup kalırken Serkan gözlerini Eylül'ün yüzünden çekip kameramana çevirdi.

Serkan : biraz ara verebilir miyiz?

Faruk : şey, tabii... bizim vaktimiz var, sıkıntı olmaz. Başlamak istediğinizde söylersiniz...

Serkan : bu arada siz de dinlenebilirsiniz. Mutfakta atıştırmalıklar var, isteyen alabilir.

Kimileri Serkan'ın gösterdiği yöne ilerlerken Faruk hala onların yanındaydı...

Faruk : ben de bu arada eğer izniniz olursa bahçeyi, mutfağı ve havuzu çekebilir miyim? Işıkçı arkadaşlar da yukarıda gerekli ayarlamaları yapar bu esnada...

Serkan : olur...

Faruk da kamerasını alıp gittiğinde Eylül koca salonda Serkan'la yalnız kalmıştı. Serkan onu hatırlıyor muydu yani? Ondan mı on sene önce verdikleri sözden bahsetmişti? Yoksa sadece tesadüfi miydi?

Serkan ise hala ona bakıyordu... o da iştahı olmadığı halde bir şeyler yemek bahanesiyle mutfağa gitse miydi? Yoksa burada onunla oturmaya devam mı etmeliydi?

Serkan : beni tanımadın mı?

Eylül'ün gözleri büyümüştü birden. Ama hemen kendini toparladı...

Eylül : sizi tanımayan yok. Tabii ki tanıyorum. Ünlü basketbolcu Serkan Özgün... ülkemizin gururu...

Serkan : Gülbahçe mahallesi, yamuk basket potası... bunlar bir şey hatırlatıyor mu sana? Bücürük...

Eylül'ün kalbi uzun zaman sonra duyduğu bu kelimeyle küt küt atmaya başlamıştı. Tüm kanın yüzüne hücum ettiğini hissedebiliyordu... en son ne zaman duymuştu bu kelimeyi? Yıllar olmuştu... ama Serkan hatırlıyordu! Koskoca Serkan Özgün onu hatırlıyordu!

Eylül : evet... hatırlıyorum, o benim eskiden oturduğum mahalle. Yani hayal meyal hatırlıyorum...

Serkan : yani benimle olan arkadaşlığını hatırlamıyorsun, öyle mi?

Eylül : dediğim gibi hayal meyal... aynı mahallede olduğumuzu hatırlıyorum. O zamanlar da basketi sevdiğini hatırlıyorum, sürekli maçların oluyordu onu da hatırlıyorum. Ama başka bir şeyi hatırladığım söylenemez...

Serkan : çok değişmişsin. Seni nerdeyse tanıyamayacaktım.

Eylül : büyüdüm...

Serkan : görebiliyorum... annenler nasıllar?

Eylül : iyiler...

Serkan : peki... pek konuşkan değilsin anladığım kadarıyla, oysa eskiden böyle değildin...

Belki de benim bildiğim, sevdiğim Eylül değilsin artık diye geçirdi içinden...

Eylül : konuşkanım ama hatırlamadığım konular hakkında ne konuşabilirim ki... o mahalleye dair pek bir şey kalmadı aklımda.

Serkan : anladım... olabilir. Oysa ben çoğu şeyi hatırlıyorum.

Eylül : benden büyüksün, normal...

Serkan : belki de...

Eylül : az önce...

Serkan : evet?

Eylül : neyse boşver

Serkan : söyle bücürük, ne diyeceksin?

Eylül : az önce neden on sene önce verdiğin sözü tutmanın listendeki en imkansız madde olduğunu söyledin?

Serkan bir süre durdu, hemen cevap veremedi...

Serkan : bunu hatırlıyorsun yani? Birbirimize verdiğimiz sözü...

Eylül : hatırlıyorum. Buluşacağımız günü hatırlayamıyorum sadece

Eylül düşünüyormuş gibi yaptı...hatırlıyordu tabii ki, sadece eskileri hatırlamıyormuş gibi yaptı...

Serkan : 13 Temmuz 2020, Eylül... pazartesine geliyor...

Eylül : o zaman... neden en imkansız madden bu?

Serkan : çünkü... çünkü yazın muhtemelen Avrupa ligi maçlarında olacağım... o yüzden İstanbul'a vaktinde gelebilir miyim bilmiyorum.

Eylül : aptalca bir şeydi zaten, gelmene hiç gerek yok. Sen işine odaklan, çocukça bir şeydi o. Basketboldan önemli bir şey yok ne de olsa değil mi?

Serkan durdu...

Serkan : evet... belki de haklısın. Hem görüştük nasıl olsa değil mi?

Eylül : yani... saçma bir şey yüzünden işini sıkıntıya sokma...

Eylül umursamaz takılınca Serkan'ın sabrı kalmamıştı...

Serkan : dayanamıyorum Eylül! Gerçekten hatırlamıyor musun? O günleri, arkadaşlığımızı gerçekten hatırlamıyor musun? Hiç mi?

Eylül : üzgünüm, maalesef. Ama hatırlasaydım güzel olabilirdi, televizyonlarda bu adam benim arkadaşımdı, onunla şöyle şöyle yapardık diye anlatır hava atardım.

Serkan : öyle mi? Yapar mıydın sahiden?

Eylül : yapardım tabii!

Serkan : sen hatırlamıyor olabilirsin ama ben hatırlıyorum... sen bana bir söz vermiştin Eylül... oradan taşınır taşınmaz bana yazacaktın. Haber verecektin.

Eylül : yazdım ya!

Serkan : "geldik..." tek bir kelime yazdın Eylül. Geldik dedin sadece. Bu kadar mı? Neden arkadaşlığımızı bitirdin? Neden aramalarıma dönmedin? Neden mesajlarıma cevap vermedin?

Eylül : önemli mi senin için?

Serkan : merak ediyorum.

Eylül : ben sana konuşmalarımızı devam ettireceğime dair söz vermemiştim. Gittiğimde yazacağım dedim ve yazdım.

Serkan : başlatma kelime oyunlarından...

Eylül : neden eskileri deşip duruyorsun? Ne anlamı var? Neden kenar mahalle kızının hayatıyla ilgileniyorsun? Buraya sana mı röportaj yapmaya geldik yoksa sen mi bana röportaj yapıyorsun belli değil! Bu sorgu da neyin nesi?

Serkan : yıllar sonra arkadaşımı gördüm, konuşmak istiyorum sadece...

Eylül : konuşma Serkan Özgün, konuşma. Zaten buraya senin evini çekmeye geleceğimi bilseydim bir bahane uydurur asla gelmezdim!

Sesleri duyan herkes oraya gelmişti. Faruk yandık dedi içinden. Adam hepimizi atacak şimdi, Eylül'ü durdursam mı diye geçirdi içinden...

Serkan : öyle mi?! Çık git o zaman evimden!

Eylül : anlamadım?!

Serkan : arkadaşlarımı da al defol git evimden! Zaten yalvar yakar kabul ettirdi bu röportajı Tarık bey. Ama en başına buyruk, en asi elemanını buraya gönderdiğine göre bu işi yeterince ciddiye almamış demek oluyor. Her şeyi toplayıp çıkın evimden. Tek çöpünüz kalmasın!

🙊

Geçmişin GölgesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin