Bir süre herkes Serkan'ın yerden kalkmasını beklemiş ancak Serkan kalkamamıştı. Yerde acıyla dizini tutup kıvranıyordu. Ona çarpan oyuncu da yanına gelmiş yardım etmeye çalışmıştı ama kimse başaramadı...
En sonunda sağlık görevlileri gelmiş, onu sedyeyle yerden kaldırmış götürmüşlerdi. Faruk haberin ne kadar mükemmel olacağı ile ilgilenirken Eylül sadece Serkan'ın derdindeydi. Ne olmuştu? İyi miydi? Her şey yolunda mıydı? Neden yerden kalkamamıştı? Neden kenara oturtmamışlardı da sedyeyle içeri götürmüşlerdi?
Eylül birden yerinden fırlamış, Serkan'ın peşinden gitmişti, Faruk arkasından seslenmişti ancak Eylül'ün umrunda bile değildi...
Eylül içeri girmek isterken güvenlik olduğu anlaşılan iri kıyım bir adam tarafından durduruldu...
Adam : bi dakika, içeri giremezsiniz... basının içeri girmesi yasaklandı.
Adam, bu esnada Cemre Derinoğlu'nu içeri alırken Eylül sinirle basın kartını yere attı...
Eylül : ama ben arkadaşıyım onun. Arkadaşıyım.
Adam : tabii tabii...
Eylül : ya neden inanmıyorsunuz, arkadaşıyım diyorum. Lütfen içeri alın. Eylül adım. Gidin sorun, sorun isterseniz...
Adam : sence cevap verebilecek halde duruyor muydu? Bırak da işimizi yapalım...
Orta yaşlı bir adam yanlarına gelmiş, güvenliğin kulağına bir şeyler söyleyerek Eylül'ü içeri sokmuştu. Birlikte içeri girdiler...
Ahmet : ben Serkan beyin avukatıyım... sizden haberim var Eylül hanım. Yalnız, içeri girmeden önce burada basın mensubu kimliğinizle mi yoksa Serkan'ın arkadaşı kimliği ile mi bulunduğunuzu bilmem gerek...
Eylül : arkadaşı tabii... o nasıl?
Ahmet : peki... pek iyi değil. Birazdan ambulansla hastaneye götürülecek...
Eylül : ne oldu öyle? Nesi var? Dizini tutuyordu..
Ahmet : acil doktoru bağ yırtılmasından şüphelendi, şu an için hiçbir şey belli değil. O yüzden bir şey söylemedik ona...
Eylül: yanına geçebilir miyim?
Ahmet : evet... ama yine de önce bir soracağım.
Ahmet odaya girmiş, Eylül'e saatler gibi gelen birkaç dakika sonrasında da çıkmıştı. Serkan bacağındaki buz ile bir yatağa uzanmış, acı çeker gibi bir hali vardı. Cemre ise hemen yanıbaşındaydı...
Eylül : Serkan! İyi misin?
Serkan : senin ne işin var burada? Nasıl geldin ki buraya?
Eylül : buradaydım, maçı izliyordum... ne oldu sana?
Serkan, Eylül'ün ağladığını, ne kadar endişelendiğini farketmişti. O gözyaşları kendisi silmek istedi... küçüklükten beri onun ağlamasından nefret ederdi...
Serkan : iyiyim... incindi sanırım, öğreneceğiz hastaneye gittiğimizde
Eylül : peki...
Serkan : sen de yine git haber yap hemen. "Serkan Özgün maç sırasında sakatlandı" diye...
Eylül : ne?!
Serkan dalga geçercesine güldü...
Serkan : yılbaşı günü çıkan haberden haberin olmadığını söyleme bana.
Eylül : var evet, ama o haberi ben yazmadım.
Serkan : öyle mi? Ama o gece Cemre ile olacağımı bir tek sen biliyordun.
Eylül : benden mi şüpheleniyorsun?! Gerçekten mi Serkan? Ben seninle ilgili haber yapacak olsam bunu mu yaparım gerçekten? Bana onca şey anlattın, onca şeye şahidim ve sen bunu haber yapacağımı mı düşünüyorsun?
Serkan durdu bir an... Eylül haklıydı, onunla annesiyle ilgili onca detay paylaşmış ama Eylül ev turu yaptıkları röportajda bile o kısmı kestirmişti...
Neden ondan şüphe eder hale gelmişti ki? Kuyruk acısı mı vardı? Sırf yanında sevgilisine evlenme teklif etti diye mi sinirlenmişti bu kadar?
Eylül : ayrıca onunla olacağını falan da bilmiyordum. Sadece seni aradığını gördüm, hiçbir şey bildiğim yok benim!
Serkan : kusura bakma... gerginim biraz. Ağrım var.
Eylül : önemli değil... sen iyi ol da... hem ben bücürük olarak burdayım, haber yapmak için gelmedim, sana sormadan böyle bir şey yapmayacağımı bilmen gerek. Sen öyle görünce çok endişelendim...
Cemre: bücürük ne?
Serkan gülümsedi...
Serkan : aramızdaki ufak bir espri sadece...
Cemre de gülümseyerek karşılık verdi ona. Eylül bu kadına gıcık oluyordu. Daha tanımadığı, bir kelime bile konuşmadığı birinden nasıl nefret edebilir ki bir insan?
Cemre : istediğin bir şey var mı? Hemen babamı arayabilirim...
Serkan : baban ne yapıcak, bana yeni şort mu üretecek?
Avukat Ahmet bey gülmüş, Eylül de ona katılmıştı. Cemre onlara kaşlarını çatarak bakmıştı...
Cemre : bilmiyorum, belki bir doktor tanıdığı vardır.
Serkan : sağol Cemre... gerek olacağını sanmıyorum. Şimdi hastaneye gideceğiz zaten...
Ahmet : ambulans gelmiş. Gidiyoruz hemen...
Görevliler Serkan'ı götürürken Eylül de peşlerindeydi.
Eylül : hangi hastaneye götürüyorsunuz onu?
Ahmet : ne yapacaksın? Arkadaşlarına haber mi salacaksın yoksa?
Eylül : evet ama onları başka bir hastaneye yönlendireceğim... böylece onlar doğru hastaneyi bulana kadar Serkan evine gitmiş olur...
Ahmet : bunu yapar mısın gerçekten?
Eylül : ona çok şey borçluyum... ki olmasam da yapardım. Şimdi gidelim. Nesi var çok merak ediyorum...
Ahmet ona gülümsemiş, ambulansın arkasından takip edebilsinler diye Eylül'ü de kendi arabasına almıştı. Ahmet onunla ilgili yanıldığını düşünmeye başlamıştı...
Eylül, çalınca telefonunu hemen açtı...
Eylül : evet evet... burkulmuş galiba. Kendisiyle konuştum, evet, ilk ağızdan. Hemen buzla müdahale etmişler ve iyiydi. Yine de kontrol etmek için hastaneye götüreceklermiş. Evet, tabii ki oraya!
Eylül telefonu kapatıp arabayı kullanan Ahmet'e döndü...
Eylül : görev tamam. Karşıdaki hastaneye götürüleceğini sanıyorlar. Herkes oraya doluşmuş bile.
Ahmet : teşekkürler...