19

226 23 23
                                    

Aralık 2019
Eylül sabah erkenden, daha geçen gün odasına aldığı minik limon ağacını çekip instagram hikayesinde paylaşmıştı. Çok geçmemişti ki hikayesine bir yanıt geldi, Serkan'dandı...

Serkan : hala limonsuz içemiyorsun değil mi çayını?

Eylül : evet, bu yüzden eve limon yetiştiremedim, kızlar isyan etti, ben de en sonunda ağacı almaya karar verdim...

Serkan gülerek cevap vermişti...

Serkan : bugün evdeyim, müsaitsen akşamüstü çaya gelir misin? Konuşuruz biraz, eskiler falan... tabii eğer senin de işin yoksa?

Eylül hemen cevap yazmadı. Ne yazacağını da bilmiyordu. Havaya baktı, hafif hafif kar yağıyordu. Kaç vesaitle gidebilirdi ki oraya? Minibüs, otobüs ve mecburen taksi. Gittiğine değer miydi? Görüşeceği süreden çok yolda vakit geçecekti... taksiye vereceği tonla para da cabası..

Serkan onun bir şey yazmadığını görünce üsteledi...

Serkan : limonlu olacak çayın, söz.

Eylül gülümsedi...

Eylül : diyorum ki hava daha güzelken gelsem? Kar yağıyor ve evin çok uzak.

Serkan ekrana baktı öylece... hava daha güzelken o burada olmayabilirdi... yarın ne olacağını bilmezken gelecek zaman için nasıl söz verebilirdi?

Serkan: ben oraya gelip seni arabayla alsam?

Eylül : o zaman dışarıda da görüşebiliriz, evine kadar gitmemize gerek yok

Serkan : dışarıda görüşmesek daha iyi, millet gördüklerini kendilerince yorumlamaktan zevk alıyor

Eylül : sen bilirsin... buraya kadar seni yormayacaksam bekliyorum o halde...

Serkan: hemen çıkıyorum. Lafı bile olmaz bücürük...

Eylül gülümsedi... en fazla ne olabilirdi ki? Arkadaşça konuşup eskileri anacaklardı işte... yanında olduktan sonra ne için olduğunun bir önemi var mıydı?

Eylül odasını toplayıp oyalandıktan sonra üzerine temiz bir kazak geçirdi ve montunu giydi. Burası Antalya'dan çok daha soğuktu. En iyisi daha kalın bir mont almak olacaktı...

Serkan ona geldiğini yazdığında Eylül aşağı indi. Evin önünde o mahalleye ait değilmiş gibi duran bir spor araba farketti. Serkan'ın arabası bu olabilirdi...

Serkan : hoşgeldin...

Eylül : asıl sen hoşgeldin... teşekkür ederim beni aldığın için...

Serkan : lafı bile olmaz

Serkan gaza basıp hızlıca oradan ayrıldı. Hızla evine doğru sürüyordu arabasını, vakit kaybetmek istemiyordu...

Eylül çekinerek içeri girmişti. Bu sırada Serkan arkasına geçip montunu çıkarmasına yardım etmişti. Eylül sıcacık eve girdiğinde memnuniyetle gülümsemişti, bu sıcakta üzerindeki kazak bile fazla gelebilirdi...

Serkan : evi biliyorsun, rahat ol. Mutfağa geçelim mi? Ya da salonda da oturabilirsin, çayları ben hazırlar getiririm...

Eylül : mutfakta içsek?

Serkan : tabii...

Eylül önden, Serkan arkasından mutfağa ilerlediler... Serkan çayı demlerken bir yandan da limon dilimliyordu...

Eylül : benimle ne konuşmak istiyorsun Serkan?

Serkan : havadan sudan... eski günlerden...

Eylül : öyle birden bire... yani birden aklına esti ve beni çağırasın mı geldi?

Serkan : tamam, bir şey söylemek için çağırdım...

Eylül : biliyorum. Söyle o zaman...

Söyleceği şeyler tam dilinin ucundaydı. Uzun zamandır içinde kendiyle kavgasını yaptığı hislerini dile getirecekti. Bücürük diye dalga geçtiği, saçlarını karıştırdığı, yeri geldiğinde abilik yaptığı bu kıza olan aşkını ilan edecekti neredeyse. Ama o başkasına aşıkken ne kadar doğru olurdu ki? Birkaç ay ömrü varken kızın kafasını karıştırmaya değer miydi?

Serkan son anda vazgeçti söyleyeceklerinden...

Eylül : seni dinliyorum...

Serkan : sana yardım etmek istiyorum Eylül. Borcun olduğunu söylediğinden beri gözüme uyku girmiyor. Ben burada para içinde yüzerken senin gece gündüz çalışıp arttırdığın üç kuruşla borcunu kapamaya çalışman ağrıma gidiyor. Sen gururlu kızsın, kabul etmezsin biliyorum ama sana yardım etmek isterim.

Eylül : borcumu mu ödeyeceksin?

Serkan : tabii ki... eğer kabul edersen hepsini öderim

Eylül : Serkan çok isterim... borç olarak tabii.

Serkan : buna gerek yok Eylül, geri ödemene gerek yok. Ben bu hayatı yaşıyorsam senin bana aşıladığın o inanç sayesinde. Sen bana benden daha fazla inandı. Sana tüm hayatımı borçluyum ben.

Eylül : ama... benim borcum çok.

Serkan : sorun değil. Ne kadarsa söyle hemen halledelim. Bankaya borçlu olma.

Serkan borç miktarını biliyordu ve çok minik bir miktardı. Bankaya olan otuz bir bin liralık borç Serkan'ın servetinin yanında minnacık bir miktardı... yine de Eylül'ün bu araştırmadan haberi olmadığı için ona borcunun ne kadar olduğunu sormuştu...

Eylül : tam olarak 137 bin 382 tl borcum var. Ödeyebilecek misin?

Serkan duyduğu rakamla şok oldu. Avukat ona 31bin lira olduğunu söylemişti..

Eylül : ödeyemezsin tabi... ben de ödeyemem. Hayatım boyunca çalışsam da, onlarca kez rüşvet bile alsam ödeyemem. Kendimi satsam yine ödeyemem...

Serkan : bir dakika... banka o kadar borcu size nasıl verdi? O miktarda bir para için gelirin yüksek olması şartı aranır Eylül...

Eylül : borcumun hepsi bankaya değil çünkü..büyük çoğunluğu tefeciye...

Serkan duyduğuyla donup kalırken Eylül utançla yüzünü kapamıştı...

Geçmişin GölgesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin